İnancın, atadan, toplumdan babadan devralınan ve lakaytça harcanabilecek bir miras olmaktan öte bir anlamının olduğunu, bu kadar çarpıcı bir biçimde, ilk onun duruşunda görmüştüm.
12 Eylül yeni olm
uştu. Kenan Evren’in sığ ve kaba diktatörlüğüyle insanları aşağılayan tutumu bile onun için bu azgınlığın en basit biçimiydi. Oysa hayatımıza sirayet etmiş başka irili ufaklı şaşkınlıklar, azgınlıklar, gaflet ve dalaletler vardı. Bunlara karşı uyanık olmak ve hayatımızı yaratıcının bize bahşettiği onurlu, şerefli varlık seviyesine çıkarmak lazımdı.
Hakikat onun için bir dertti tabi ve ben onun derdini sevmiştim. O derde tutkuyla derman bulmaya çalışması, bunun için yana yakıla çabalıyor oluşu, büyük bir tevazu ile çırpınışı bende büyük bir hürmet ve muhabbet uyandırmıştı.
Neden Allah’ın bize, her birimize, özel olarak göndermiş olduğu bir mesajı bu kadar kulak arkası ediyoruz? Bu Kitap bize özel olarak gönderilmiş, neden bizi hiç heyecanlandırmıyor? Neden merak edip içini açıp bakmıyoruz?
Soruları bu şekilde sorarak insanların önüne Kur’ân’ı koyduğunuzda kimsenin kayıtsız kalma imkanı olamazdı.
Allah bize aklı da iradeyi de vermiş. Aklımızı başkalarına bağlamak, kiraya vermek bizatihi başkalarına kul olmaktır. Bu kimseler istedikleri kadar hoca efendi, istedikleri kadar üstat, istedikleri kadar şeyh efendi olsunlar. Hıristiyan ve Yahudilerin haham ve rahiplerini Allah’tan başka rab edinmelerinden bir farkı olamazdı bunun. Kula kulluk insanı zillete düşürür, oysa sadece Allah’a kulluk insanı özgürleştirir, şerefli ve haysiyetli kılar. Biz buna talip olmalıydık ki, insanî potansiyellerimizi ancak o takdirde en iyi şekilde değerlendirmiş olurduk.
12 Eylül günlerinde darbenin bütün memurlara şart kıldığı yemini çok onur kırıcı buluyor içine sindiremiyordu. O kadar ki, bu onur kırıcı durumdan kurtulabilmek için istifa etmeyi aklına koymuştu. Siirt’te bir öğretmen olarak yapmakta olduğu hizmetleri görerek bu kararının çok doğru olmadığını söylüyor, itiraz ediyordum. Aslında benim de derdim bu kararın on benden ayıracak olmasıydı. Kısa sürede tam “can dostum” mesafesinde kaynaşmış olduğum Orhan hocam ayrılıp gittiğinde, yazdığım küçük makaleleri kime okuyacak, şiirlerimi bu seviyede kim değerlendirecekti?
O günkü şartlarda işsizliği göze alarak istifa etti Orhan hoca. Sonraki hayatı hiç bitmeyen maddi zorluklarla geçti, ama delikanlı duruşunu, inancına olan adanmış bağlılığını hiç bozmadı, inandığı değerlere hizmet için gücü yettikçe çalışmaktan hiç geri durmadı. Ayrılığımız bende hep bir gurbet hissini canlı tuttu, ama ne yalan söyleyeyim, inancı için bu sıkıntılara katlanmaya gönüllülüğü bendeki saygınlığı da ilkeli yaşam nosyonunu da daha bir pekiştirdi.
64 yaşına gelmişti Orhan hocam ve bu yaşında tekrar öğretmenliğe dönmüş, bir özel okulda 35 sene önceki heyecanıyla öğretmenlik yapıyordu.
Bir rahatsızlığı vardı safra kesesinden. Son kontrol için gittiğinde acilen ameliyata almışlar, birkaç organını kaplamış olan bir kitleyi temizlemişler ama birkaç gün süren yoğun bakım ve dinlenmeden sonra geçtiğimiz günlerde ebedi aleme intikal etti Orhan hocam.
Yakın tarihimizin, İslam davasının nice isimsiz kahramanlarından biriydi. İyiydi, güzeldi, dürüsttü, salihti, Müslümanlara dost, zalimlere düşmandı.
Şahidiz, Allah rahmet eylesin, mekanını cennet kılsın.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.