“Müslümanların Tarihi”

04:0019/06/2017, Pazartesi
G: 17/09/2019, Salı
Yasin Aktay

Tarih geçmişte olanların günümüze olduğu gibi aktarıldığı bir sahne değil. Tarih bilgisi her zaman günümüzde yaşadıklarımızın süzgecinden geçen, hatta günümüzün ilgileriyle, tecrübeleriyle yeniden hatırlanan, hatırlandığı esnada bazen yeniden kurgulanan bir bilgidir.O yüzden sabit bir tarih bilgisi olmadığı gibi, güncelin etkisinden bağımsız bir bilgi alanı da yok.Tarihte olan bir hadiseyi kim niye hatırlıyor, onu bugün gündeme niye getiriyor ve bununla ne murat ediyor diye bakmadan tarihi bilgiye

Tarih geçmişte olanların günümüze olduğu gibi aktarıldığı bir sahne değil. Tarih bilgisi her zaman günümüzde yaşadıklarımızın süzgecinden geçen, hatta günümüzün ilgileriyle, tecrübeleriyle yeniden hatırlanan, hatırlandığı esnada bazen yeniden kurgulanan bir bilgidir.
O yüzden sabit bir tarih bilgisi olmadığı gibi, güncelin etkisinden bağımsız bir bilgi alanı da yok.

Tarihte olan bir hadiseyi kim niye hatırlıyor, onu bugün gündeme niye getiriyor ve bununla ne murat ediyor diye bakmadan tarihi bilgiye yaklaştığımızda alelade ve abur cubur bir gündem tüketicisi olmaktan öteye gidemeyiz.

Esasen tarih bilgisi bu yanıyla zannedildiğinden çok daha çetrefil bir bilgidir. Geçmişten günümüze neyin nasıl hatırlandığı veya hatırlatıldığını sorgulamadan o bilgiyi tüketmenin bazen zehirleyici bir tarafı da olabiliyor.

“Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
dizeleri,
Mehmet Akif Ersoy
’un tarihle ilgili meşhur dizeleri. İbret alınsaydı tarih tekerrür etmezdi. Ama vaka şu ki, tarih hep tekerrür ediyor.
Demek ki insanların ibret almakla ilgili bir kusurları, bir maluliyetleri olduğu kesin bir gerçek.

Bugün yaşananların tarihte mutlaka sayısız benzerlerinin yaşandığını görebiliriz. O yüzdendir bugün yaşadığımız sorunlarla ilgili tarihe gidişimiz bazen bir teselli arayışı için bazen bir yol arayışı bazen bir ortak tecrübe arayışı için gerçekleşir.

Genellikle elimiz boş dönmeyiz tarihten, ama yanımızda getirdiklerimiz bazen bizi kendi gerçekliğimizden koparır, teselli arayalım derken gerçekliğimizle hiç bağdaşmayan örneklere takılırız.
Geçmişte yaşanmış çatışmaların hesabını bugün yaşayan insanlar arasında görmeye kalkarız, ortaya hiçbir şekilde giderilemeyen bir kan ve kin davası üretir veya sürdürürüz.
Bizim için bir model oluşturan bir
Asr-ı Saadet
tarihi var. Bu tarihin kendisi elbette bizim için yol göstericidir. Kur’an bize Peygamber Efendimiz'in hayatında bir Usve-i hasenenin, yani güzel bir örnekliğin, bir modelin olduğunu söyler. O tecrübenin kayıt altına alınma biçimi başka herhangi bir tarihi vakanüvis tecrübeninkinden çok farklı. Bir defa o tecrübenin tarihsel bilgisinin önemli bir kısmı hiçbir harfi tahrif olmamış Kur’an-ı Kerim tarafından kayda alınmıştır. Geriye kalan kısmı da müthiş bir cerh ve tadil (rivayetlerin lehinde ve aleyhinde olan verilerin değerlendirildiği bir eleştiri) işlemiyle sağlama alınan bir eleştirel rivayet sistemiyle kayda alınmıştır. Buna rağmen tartışmalar olmuyor değil.
Ondan sonraki dönemler için Müslümanların 1400 yıl boyunca ortaya koyduğu sayısız tecrübeler alanı var. Şahsen İletişim Yayınlarında 2 cilt olarak basılan
Ira Lapidus
’un
İ
slam Toplumları Tarihi isimli kitabını Türkçe'ye çevirdiğim esnada bu 1400 yıl içinde dünyanın her tarafında sergilenmiş hem farklı hem benzer tecrübelerle dolu bu tarihin karşısında nasıl bir baş dönmesi yaşadığımı hatırlıyorum.
Lapidus
, basit bir vakanüvis olmaktan ve İslam’ın tarihinden ziyade her toplum ve kültürde farklı şekillerde tezahür eden Müslümanların kültürel ve sosyolojik tarihini yazıyordu.
İnsanlığın tarihi bir yana, Müslümanların bu tarih içinde ortaya koyduğu tecrübelerin kendileri bugün Müslümanlar için kuşkusuz dopdolu ve alınması gerekli ibretlik örnekler sergiliyor. Bu Ramazan’da biraz da tarih okumak lazım demiştim kendi kendime. Böylece bir süre önce
Beyan Yayınları
nın titiz çalışmasıyla yayınlanmış olan
Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
’nın bir 5 ciltlik
Müslümanların Tarihi
isimli kitabını raftan indirdim.
İhsan hocanın kendine özgü bir tarih yöntemi, üslubu ve anlatımı var. İmam Hatip yıllarımda, seksenli yılların başlarında Beyan Yayınları'nın Küçük Kitaplar serisi (sahi, ne güzel bir seriydi o) altında çıkan İslami Tebliğin Mekke dönemi ve İşkence, Medine Dönemi ve Cihad ve bilahare Örnek Halifeler Dönemi gibi kitaplarını nasıl bir heyecanla ve arkadaşlarla paylaşarak okuduğumuzu, onun anlatımıyla coştuğumuzu hatırlıyorum. Bu kitaplar hiç kuşkusuz genç nesillerde İslam tarihine, siyere ilgiyi çok arttırırken, İslam tarihini de epeyce güncelleştirdi, yaşanıp bitmiş, geçmişte kalmış bir vaka olmaktan öte, bugün hala yaşanmaya devam eden, bizi etkilemeye de devam eden sahneler olarak anlattı.
Okuyanları o tarihin bir parçası kılan anlatımıyla İhsan hoca tarihe karşı taşıdığı müthiş heyecanı da anlatımına yansıttı.
Şimdilerde Siirt Üniversitesi
nde ders vermeye devam eden
İhsan hoca
bugün de gençlere taş çıkartacak şekilde tarihe dair aynı heyecanı sürdürüyor.
İslam tarihinden ziyade Müslümanların tarihine yönelmek her şeyden önce çok daha sağlıklı bir tarih anlayışıdır.
İslam’ın tarih içinde Müslümanların pratiğinden, tecrübelerinden başka bir tezahür etme yolu yok çünkü. Bu tezahürler ise İslam’ın kendisiyle özdeşleştirilemez.

Müslümanlar İslam’dan anladıklarıyla yaşadıkları gerçekleri belirlemeye, etkilemeye, inşa etmeye çalışmışlar. Bir yorum ortaya koşmuşlar yani. Bu esnada isabet de etmişler, hatalar da yapmışlar, kendi kültürlerinden de, siyasi, coğrafi ve kültürel koşullarından da etkilenmiş ve ortaya çeşitliliğiyle, mozaikliğiyle temayüz eden devasa bir tarihsel miras bırakmışlar.

Bu mirası okuduğunuzda zaferleri de, hezimetleri de, zaafları da, ihanetleri de, kahramanlıkları da, sıradanlaşmaları da sıradışı yücelişleri de görürsünüz. Kısaca, etiyle, kemiğiyle somut insanın tarihini okumuş olursunuz.

Müslümanların tarihine İhsan hocanın gözüyle bakmanın da ayrı bir tadı var
. Bu tarih içinde bugün ibret alınmamış için trajik biçimlerde tekrarlayan nice hadiseler okursunuz. Son yazımda
Katar kriziyle
ilgili olarak hatırlanan vakalardan biri Müslümanlara Mekke’de uygulanan boykot ve ambargo, Mekke’deki himaye sistemi. İsterseniz Haçlıların Müslümanlara karşı kurdukları ittifaklar karşısında yerel kabileci iktidar savaşları yüzünden bir türlü birlik olamayan Müslümanların
Kudüs
’ü haçlıların işgaline nasıl kaptırdıklarını okuyup günümüzle şaşırtıcı benzerliklerini görebilirsiniz. Yine
Nuredddin Zengi
ile
Selahaddin Eyyübi’
nin Kudüs’ü işgalden kurtarmak için aynı zemine karşı nasıl mücadele ettiklerini…
Velhasıl, Müslümanların Tarihi yaşadıklarımıza ışık tutacak ibretlerle dolu.
#Katar
#Nuredddin Zengi
#Kudüs
#Mekke