İslam dünyasının Suriye’den Irak’a, Filistin’den Myanmar’a, Yemen’den Libya’ya Somali’den açlık sorunlarına bin bir öncelikli, acil sorunu varken, hepsinin önüne Körfez ülkelerinin Katar’ı bir sorun olarak getirmiş olması, aslında İslam dünyasının sorunlarının bu kafayla neden çözülemediğini de açıklıyor.Azıcık bir duyarlılık taşınsa, elde bulunan imkanlarla, maddi ve manevi kaynaklarla İslam dünyasının bütün sorunları birkaç günde bitirilebilecek durumda. Ama bu kaynaklar sorunların çözümüne odaklı
İslam dünyasının Suriye’den Irak’a, Filistin’den Myanmar’a, Yemen’den Libya’ya Somali’den açlık sorunlarına bin bir öncelikli, acil sorunu varken, hepsinin önüne Körfez ülkelerinin Katar’ı bir sorun olarak getirmiş olması, aslında İslam dünyasının sorunlarının bu kafayla neden çözülemediğini de açıklıyor.
Azıcık bir duyarlılık taşınsa, elde bulunan imkanlarla, maddi ve manevi kaynaklarla İslam dünyasının bütün sorunları birkaç günde bitirilebilecek durumda. Ama bu kaynaklar sorunların çözümüne odaklı bir anlayışla kullanılmıyor, aksine bu kaynaklar hiçbir şekilde İslam dünyasının yararı gözetilerek kullanılmıyor.
Birileri Katar’ı birincil sorun olarak kafaya takarken, Yemen’de Libya’da ve Suriye’de işler iyice çığırından çıkmaya devam ediyor. Katar sorununu kendi istedikleri gibi halletmiş olsalar bile bu ülkelerde işlerin gelişme seyri bütün İslam dünyasını tam bir kaosa sürükleyecek şekilde ilerliyor. Bu arada Afrika’da açlıktan ve sağlık sorunlarından halklar kırılmaya devam ediyor.
Bu çelişki gözler önünde gerçekleşiyor ve İslam dünyasının tamamında bu koalisyona karşı derin bir hoşnutsuzluk giderek patlama noktasına geliyor. Hiçbir haklı gerekçesi olmayan, makul hiçbir söylemi olmayan, hele bir de İslam alimlerine, Müslümanların onuru olan Hamas ve İhvan gibi hareketleri düşman ilan eden bu yapı ayakta kalabilmek için muhtaç olduğu meşruiyetini nereden alacak. İktidar için asgari meşruiyet için
’in tasnifiyle ya
ya
veya
bir kaynağa sahip olmak gerekiyor.
ortadaki en karizmatik şahsiyeti şu anda kendi ülkesinde bile zerre kadar saygı uyandırmayan
Abdülfettah el Sisi, varın gerisini siz hesap edin.
Darbeyle işbaşına gelmiş, gelirken halkının üç binini katletmiş ve silah zoruyla ayakta duran bir idareci. Darbeyi finanse eden şimdiki müttefiklerine her fırsatta şantaj yaparak desteklerini garanti etmeye çalışan, aldığı desteğin büyük çoğunluğunu da kendi zimmetine geçirdiği dillere pelesenk olmuş biri.
, bütün gelenekler yıkılmış, hiçbir geleneğe en ufak bir saygı göstermeyen bir siyaset takip ediliyor. Güçlüler bir araya gelmiş, zayıf bir tarafı yok etmeye çalışıyor. Arap geleneğiyle de İslam adaletine dayalı geleneklerle de hiçbir şekilde telifi olmayan bir durum.
Filistin davasına alenen mesafe koyduğunu
, İsrail’le ilişkileri siyonizme hizmet temelinde tesis eden bir siyaset, İslam dünyasının bütün geleneklerini elinin tersiyle itmiş oluyor.
Katar’a karşı oluşan koalisyonun izlemekte olduğu siyasette insanları yapılanların haklılığına ikna edecek en ufak bir rasyonellik yok. Aksine her geçen gün yapılanların akla zarar, hesaba uymayan boyutları ortaya çıkıyor. Katar’ı İran’la ilişkisi var diye ilişkilerini keserek, aslında tam da böyle yaparak Katar’ı nefes almak üzere İran eksenine itmiş oluyor. Böylece İran’a en büyük hizmeti yapmış oluyor. Oysa Katar özellikle Suriye’de, Irak ve Yemen’deki siyasetinde İran’la taban tabana zıt bir siyaset izliyor. Kendisini İran’a yakın olmakla eleştirenlerden daha net bir tutumu var bu konuda.
Hazırladıkları terör listesi başlı başına akıl yoksunluğunun işareti.
Ortada akıldan ziyade Sisi’nin huzurunu kaçıran muhaliflerinden bir çırpıda kurtulma telaşı var.
Listeler büyük ölçüde darbeci Sisi yönetimindeki Mısır’ın talepleriyle oluşmuş.
Kılavuzu Sisi ve Bin Zayed olan bir ittifak ne yazık ki giderek bütün bir İslam dünyasını sonu belli olmayan bir tehlikeli bir mecraya sürüklüyor
Bir de İhvan konusu var. Sisi ve Muhammed bin Zayed’in İhvan’ı terör listesine alma konusunda büyü bir işgüzarlık içinde olduğu malum. Esasen halen bir çok İhvan üyesi bireysel olarak bunların hazırladıkları “teröre destek verenler” listelerine dahil edilmiş ve hareketlilikleri kısıtlanmış durumda.
, İhvan’ı terör listesine koyma konusunda bu yapı ABD’yi ikna etmeye çalışıyor ama ABD İhvan’ın terörle bağlantısına dair yeterli delil göremediği için bunu kabule yanaşmıyor. Açıkça da bunu yapmanın İslam dünyasında önüne geçilemeyecek bir dizi komplikasyona yol açacağını söylüyor.
Burada ABD’nin takip ettiği şey tam da akıldır, rasyonalitedir, yoksa İhvan’a sempati değil elbet.
İhvan, İslam dünyasında bütün Körfez ülkelerinin nüfusundan daha fazla üyesi, taraftarı veya sempatizanı olan bir hareket. Şiddetle, terörle arasına çok net bir mesafe koyan ve halihazırda İslam dünyasının her tarafında demokratik siyaseti benimsemiş bir hareket
. İlla karşılaştırılacaksa bir tür Hıristiyan Demokrat partilerin karşılığı olarak Müslüman demokratlara denk düşer.
Mısır’daki hareketin lideri
, Rabia meydanında darbeci Sisi’nin üç bin kişinin ölümüne mal olan vahşice katliamına maruz kaldığında bile şiddeti bir seçenek olarak göstermedi. Bilakis, o ortamda bile, yani kan revan olmuş meydanda toplanan ve intikam hissiyle dolu mensuplarına “
bizim barışçı direnişimiz onların mermilerinden daha güçlüdür” diye seslenerek, şiddet dışı yoldaki ısrarını en zor durumda gösterdi.
Şimdi bu hareketi terörist olarak niteleme hususunda başta Sisi olmak üzere özellikle BAE’nin büyük bir işgüzarlığı var. Asıl bunu yapanların kendi meşruiyetleri şu anda ciddi bir tartışma konusu olmak durumundadır. İslam dünyasında demokrasinin, iç barışın bir türlü tesis edilememesinin baş sorumluları olarak Müslümanların maşeri vicdanında yargılanıyorlar.
İhvan bir siyasi harekettir ve bütün siyasi hareketler veya partiler gibi doğruları kadar hataları da vardır elbet
. Ama siyasi hatalarının cezası ona siyaset zemininde değil hep siyaset dışı zeminlerden kesilmeye çalışıldı. En büyük talihsizliği demokrasiye düşman ortamlarda, demokratik mücadele vermeye talip olması. Onu mahkum etmeye çalışanlar ona karşı batılı İslamofobik duygulara hitap ediyor ama asıl dertlerinin demokrasi ile olduğu çok açık.
Bu arada, ABD Dışişleri bakanı Türkiye’de de İhvan’ın iktidarda olduğunu söylemesi bile yine BAE ve Sisi’nin AK Parti ile İhvan’ı özdeşleştirme gayretkeşliğinin bir etkisiydi.
AK Parti’nin ne programı ne siyasi kültürü ve mücadelesi ne de toplumsal tabanı İhvan’la karşılaştırılabilir.
Tamamen farklı hareketler. Ama AK Parti’nin İslam dünyasında demokrasinin gelişmesi arzusu ve vizyonu vardır ve bu da kaçınılmaz olarak demokrasi güçleriyle dayanışmayı gerektiriyor. Bu dayanışmada İhvan kadar diğer demokratik partiler de vardır.
#Katar
#Koalisyon
#İslam dünyası
#ABD