Yaklaşan çözülme

04:0018/08/2017, Cuma
G: 17/09/2019, Salı
Yaşar Taşkın Koç

Genç adam Türkiye saati ile sabaha doğru aradığında doğal olarak çabucak açıldı telefon. Çünkü aradığı ülkede henüz akşam yeni olmuştu. Yaşlıca kadın giriş sohbetine sıcakkanlılıkla cevaplar verdi. Evet daha önce Türkiye’ye gelmişti. Evet alışveriş yapmıştı. Evet Türkiye’yi ve Türkleri sevmişti. Adını hatırlayamadığı bir Türk’ten uzun uzun bahsetti hatta. Hayır, sonunda anladı genç adam, karşı taraftaki muhatabı yeniden bir şey satın almak istemiyordu. Antika halı veya sadece buralarda bulunabilecek

Genç adam Türkiye saati ile sabaha doğru aradığında doğal olarak çabucak açıldı telefon. Çünkü aradığı ülkede henüz akşam yeni olmuştu. Yaşlıca kadın giriş sohbetine sıcakkanlılıkla cevaplar verdi. Evet daha önce Türkiye’ye gelmişti. Evet alışveriş yapmıştı. Evet Türkiye’yi ve Türkleri sevmişti. Adını hatırlayamadığı bir Türk’ten uzun uzun bahsetti hatta. Hayır, sonunda anladı genç adam, karşı taraftaki muhatabı yeniden bir şey satın almak istemiyordu. Antika halı veya sadece buralarda bulunabilecek bir eşyaya ihtiyacı yoktu artık. Ama sohbeti uzatmayı istediği belliydi. Uzattı da elinden geldiğince. Sonunda iyi dilekler dileyip birbirlerine kapattılar telefonu.

Biraz önce sokakta sohbet ediyorlarmış gibi konuşmaları telefonun kapanma sesinden sonra yeniden on bin kilometre oluverdi…

Genç adam yeni numaralar çevirecekti şimdi.

Türkiye’ye daha önce gelmiş yabancıların bıraktıkları telefon numaraları üzerinden geri aranıp onlara tekrar turizm, hediyelik eşya ve benzerlerinin satılması işiydi yaptıkları.

Henüz yeni numarayı çevirmeden önce bir kısa mola aldı. Ne düşünüyordu? Neydi yeniden hemen şansını başka biri için denemesini önleyen? Anladı… biraz önceki yaşlı kadının sohbeti uzatma isteğiydi aklına takılan.

Yalnızdı kadın.

Yukarıdaki anekdot, benim gibi bin dokuz yüz altmış beş ve civarı yıllarda doğanlar için ne kadar tuhaf.

Böyle bir iş, böyle bir satış yöntemi şunun şurasında yarım asır öncesi için hiç ama hiç hayal edilebilir değildi. Şimdi her şey normal, makul, anlaşılır, hiç şaşırtıcı değil.

Dahası, biz çocukken altmış yaşını geçmiş insanların köşesine iyice çekildiği, sosyal hayattan yok olduğu, ölmeye yakın insanlardı. Birçok aile büyüğü de zaten o yaşlarda ya vefat etmiş, ya iyice hastalanmıştı.

Şimdi bizde de ortalama ömür süresi artmaya devam ediyor ve bizden önce başka diyarlarda bizden önce ömürleri uzamış toplumlar bize ne anlatıyor?

Din, gelenek, töre, alışkanlıklar on bin kilometre öteden gelen yabancı bir sesle sohbet ederek yalnızlığını azaltmaya çalışan yaşlılarımız olmayacağını garanti ediyor mu?

Yoksa geriden de gitsek 21. yüzyılda biz de ana baba dede ninelerimizi bir yabancının sesine muhtaç hale getirecek miyiz? Getiriyor muyuz hatta? Henüz o oranlarda olmasa da bizde de yaşlanan ve gittikçe yalnızlaşan bir topluluk büyüyor mu?

Olumlu cevap vermek isterdim. Biz büyüklerimizi yalnızlığa terk etmeyiz demek isterdim. Bunun için aile bağlarının çözülmediğini ispatlamamız gerekirdi önce. Evlenme sayısıyla boşanma sayısının birbirine yakın gittiği, ya anasız ya babasız çocukların bu kadar hızla arttığı bir toplumda bireyin kendisine sahip çıkması bu kadar zorlaşırken yaşlılarına nasıl sahip çıkabileceklerini sormadan edemiyorum.

Üçüncü sayfa haberlerindeki artış toplum içinde şiddetin nasıl insafsız, nasıl bırak başkasını öz üvey demeden gittikçe kendi ailesine yöneldiğini de gösteriyor.

Dünyanın içinden henüz çıkamadığı büyük küresel kriz rehabilite edilemeden belli ki yeni üretim teknolojileri işsizliği artırırken ekonomi düzelse bile bunun büyük geniş kitlelere olumlu yansımasını sağlayacak bir sosyal devlet anlayışı da yine yerküreden gittikçe uzaklaşıyor.

“Gemisini kurtaran kaptan, her koyun kendi bacağından asılır, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”ların devri sandığımızdan hızlı devriliyor üzerimize.

Yaşadığımız siyasal ekonomik kültürel her şeyin millet olma bilincimize katkısı kadar belli ki toplumsal dokuyu çözen de bir yanı var; ya da çözülmeyi önlemesi mümkün olmayan bir çaresizliği.

Bugünü idare ediyoruz belki. Ama yarını kurtarmak için, bu umudu korumak için yapılacakların sayısı ve hacmi gitgide büyüyor.

Başkaları değil, belki yarın bizzat ben ya da sen okuyucu, on bin kilometre öteden gelen bir telefona sarılmaya, zilin çalmasını sabırsızlıkla beklemeye razı mısın?

Hazır mısın?

#Türkiye
#Dünya