“Bir varil uğruna yâ Rab…”

04:0022/09/2017, Cuma
G: 17/09/2019, Salı
Yaşar Taşkın Koç

İsterdim ki 1945’ten sonra yani tam yetmiş iki yıldır Avrupa’da şöyle ağız tadıyla birbirine sınır meseleleri nedeniyle giren birkaç ülke olsun. Belçika’yı paylaşma isteseydi mesela Almanya ve Fransa.Ya da Finlandiya’ya girmek üzere işaret bekliyor olsaydı Rus ordusu. İngiltere İrlanda’yı tekrar işgal, İtalya Ege’deki adalarını yeniden Yunanistan’dan almak için planlarını iyice olgunlaştırmış olaydı.Yapmadılar. Yapmıyorlar.Umudumu yitirmek üzereydim ki İspanya’da Katalanların bağımsızlık talebine

İsterdim ki 1945’ten sonra yani tam yetmiş iki yıldır Avrupa’da şöyle ağız tadıyla birbirine sınır meseleleri nedeniyle giren birkaç ülke olsun. Belçika’yı paylaşma isteseydi mesela Almanya ve Fransa.

Ya da Finlandiya’ya girmek üzere işaret bekliyor olsaydı Rus ordusu. İngiltere İrlanda’yı tekrar işgal, İtalya Ege’deki adalarını yeniden Yunanistan’dan almak için planlarını iyice olgunlaştırmış olaydı.


Yapmadılar. Yapmıyorlar.

Umudumu yitirmek üzereydim ki İspanya’da Katalanların bağımsızlık talebine polis baskınıyla cevap verilmesi içimi rahatlattı biraz. Yoksa tırnaklarımı yiyerek bu taraftaki haritalara bakmaya devam edecektim. Yaşasın İspanyol merkezi hükümeti. Yaşasın İspanyol federal polisleri. Belki böyle böyle Cebelitarık için de Londra’yla birbirlerine girer Madrid. “Olacak şey mi, iki bin üç yüz kilometre öteden gelip kendi topraklarımız üzerinde kontrol sahibi olması şu İngilizlerin canım?” diye düşünmüyorlarsa ben de ne olayım…

Gül savaşları, Otuz Yıl Savaşları, Yüz Yıl Savaşları, Haçlı Seferleri, biri sonunda atom bombası bile kullanılan iki dünya savaşı derken yetmiş iki yıldır aralarındaki çelişkileri birbirlerine savaş açmadan çözmenin yolunu bulmuş; uzaklardaki topraklara taşımış; sömürge sahipliği itişmelerini, dünya patronluğunu kapma meselelerini silahsız çözmüş bu Batı ne düşünmüş ne yapmış nasıl yapıyor diye kıyas yapmaktan kurtuluyorum böylece.

Haritaya kederle bakarken Sudan, Mısır, Libya, Somali, Yemen, Irak, Suriye yakında sıraya giren diğerleri göze çarpıyor önce ister istemez. Hepsi halkları büyük çoğunlukla Müslüman topraklar. Hepsi birbiriyle olmadı kendi içinde savaş içinde veya savaşmaya hazır.

“Diyarbakır 639’da Müslüman topraklarına katıldı” diyor Eren. Bilmiyordum o kadar erken olduğunu. Endülüs’ü biliyorum, 8. Asrın hemen başındaydı. Paris’te direkten döndüler hatta.

Anadolu hepsinden daha geç ama hepsinden daha uzun ömürlü çıktı. Uzun ömürden muradımız sadece zaman değil, ömrünün bereketli olması asıl. Anadolu hep üzerinde yaşayana, misafire, sığınana bereketli bir ömür vadetti ve çoğu zaman da bu sözünü yerine getirdi.

Şimdi tekrar etrafı tuhaf, 21. Yüzyıl için gerçekten geride bırakılmış olması gereken alışkanlıklar, işgaller, sınır savaşlarıyla kuşatılıyor.

Niye yetmiş iki yıldır Avrupa’da ya da daha da batısındaki ülkelerde böyle şeyler olmazken, bu tarafta bunca zenginliğe rağmen savaş kıtlık açlık işgal ve çatışmalar dur durak bilmiyor, yenilerini üretmeye devam ediyor?

İşgal, sınır kavgaları, onun ötekinin, bunun şunun malına mülküne el koyması gibi bir yöntemi insanlık gerçekten, en azından çok daha incelikli yollar kullanarak aşmadı mı gerçekten?

Bu bölge bunlara mı layık?

Yazının başlığını hatırlıyorsunuz tabii ki, “Bir hilal uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor” diyordu Şair-i Azam Akif merhum Çanakkale şehitleri için. O şiiri, şiiri de aşmış destan olmuş o eseri üstelik çölün ortasında, el Muazzama olan adıyla büyük çelişki içindeki küçük bir tren istasyonunda yazmıştı sabaha kadar. Çanakkale Savaşlarını kalıcı devasa bir esere dönüştürmek Çanakkale’ye bu iş için götürülen onlarca şair, yazar, gazeteci, romancı, ressama değil o sırada Medine’ye gitmekte olan Mehmed Akif’e nasip olmuştu.

Çanakkale değil şimdi mesele. Ama o büyük şiirin yazıldığı bölge işte. Bölgeyi kahreden petrolün, doğalgazın ta kendisi.

Bir asır tepe tepe kullanılan ve şimdi yarım yüzyıl ömrü kaldığı söylenen sıvı ya da gaz hidrokarbonun başa açtığı işler yani.

Üstelik teknoloji öyle hızlı ilerliyor ki, dünyada hala petrol doğalgaz kalsa bile acaba kullanılmasına gerek olacak mı? Havayı çevreyi felaket derecesinde kirleten bu enerji kaynağının yerini belki yirmi yıla kalmaz alternatifleri alacak bile.

Ne bu “bir varil uğruna dökülen kanlar” o zaman?

Uzaklara da değil üstelik, çok yakın tarihe petrol sahipleri ve böyle giderse petrolle birlikte işleri bitecek enerji hatları mı damgasını vuracak gibi görünüyor?

Hiç böyle bir ihtimal var mı hakikaten?

#İslamiyet
#İspanya
#Diyarbakır