Ne güzel… Koreler birbirine karşı yumrukları sıkılı bekliyor. Tepelerinde gezen Amerikan bombardıman uçakları teyakkuzda diyorlar.
Tam bu sırada Amerika Birleşik Devletleri’nde aşırı sağcılar eylem düzenliyor, beyaz ırkın üstünlüğü iddiası safsatasıyla. Sokaklarda askeri birlikler asayişi sağlamak için geziniyor sanıyorsunuz, o güvenlik yelekli otomatik silahlı adamların o aşırı sağcıların güvenliğini sağlayan manyaklar olduğunu öğreniyorsunuz.
En ironik olan da bunca meselenin içinde veya kenarında ya da karıştırıcısı ülkenin Başkanı ha bugün ha yarın o makamdan edilecek gibi haberler akıp duruyor; Trump yine de keyfini bozmuyor, telefonda Meksika Başkanı'yla pazarlık yaparken ya da ona buna laf yetiştirirken twittırının başında sabah akşam.
Dünyanın onca yerinde savaşlar, iç savaşlar, terör, uyuşturucu katliamları sürerken tarihin en büyük mülteci sayısı oradan oraya sığınmaya çalışıyor.
Yine de eğlencemize bakabiliriz. Şu sıra insanın kendi kendini uğrattığı kazaların başında cep telefonları, küçük bilgisayarlarıyla yol ortasında kafalarını kaldırmadan cebelleşmeleri, direksiyon başında mesaj atmaya çalışmalar geliyor olmalı. Önünüzdeki araç şeridinden çıkıp çıkıp duruyorsa biliyorsunuz ki telefonla konuşuyordur sürücü.
Keyfi yerinde yani dünyanın.
Bir yandan da bilim teknolojide yeni bir büyük sıçramanın eşiğinde insanlık; kozmolojiden kuantuma ışınlamadan robot üretimine her alanda yeni keşif ve icatların haberi geliyor her gün. Yemen’de veya Afrika’nın herhangi bir köşesinde belki Gazze’de Myanmar’da sadece üç kuruşluk ilaç yüzünden, beş kuruşluk mama yüzünden yaşamakla ölmek arasındaki çizgide bekleşen milyonlarca bebek de aynı yerkürenin kağıt üzerinde eşit canlıları arasında.
Dünya bütün bu kaosu yönetebilmek için daha otoriter olmalı, oluyor, olacak tartışması yer yer somut örneklerle gelişiyor. Orwell’ın 1984 romanını biraz zorlasak hayata geçirebiliriz diyenler var.
Bir yanıyla da ama sosyal medyası ama televizyonu ama enformasyon bombardımanı altında Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sındaki gibi “bolluk”(?) içinde mutlu, neşeli, uyuşmuş bir keyfi süren kitleler.
Şizofren dünyamıza hoşbulduk.
Hep mi böyleydi?
Romanlar, ütopyalar, distopyalar, tarih hiç de “evet, hep öyleydi” demiyor.
Sıcak havalar son yüzyılda küresel ısınmanın arttığı konusunda hemfikir olanların sayısını da artırıyor. Robotların işsiz bırakacağı yüz milyonlardan bahsediliyor yakın gelecekte.
Yine de her şeyin ama her şeyin neredeyse yarısının yüzde birin elinde toplanmasını, kalanını da yüzde doksan dokuzun paylaşmasını önleyemiyor bütün olup bitenler.
İki yabancı bunları yazmışsa da biz kendi Yeni Dünya’mıza baksak bir çıkış bulur muyuz?
Sabahattin Ali 1940’ların başında yayınlanan öykü kitabına neden Yeni Dünya adını vermişti acaba? Öyküde Yörük düğününde dans eden kadının, bütün kitaptaki sonlar gibi kötü sonuyla anlatmak istediği şeyin bugünümüzle, bugünkü dünyayla bir ilgisi var mıydı?
Aynı kitaptaki kamyoncuyla yolcunun hikayesindeki gibi olacağını nereden bilebilirdi ki son yolculuğunun bir kamyonla olacağını?
Bu, her açıdan, siyasal askeri teknolojik ve doğal olarak alıştığımız bilinç açısından da kaosu artan dünyaya karşı söyleyecek yeni bir şeyimiz olmalı değil mi?
Ama şimdi kim uğraşacak?
Afrika, Asya ve Avrupa dışında kalan dünyaya verilen bir isimdi bir zamanlar Yeni Dünya.
Ama biz en iyisi anavatanı Çin olsa da Malta Eriği diye de bildiğimiz, yaygın olarak Yeni Dünya dediğimiz meyvelere odaklanalım şimdi.
Yaz günü diyete de gider kan şekerini düşürmeye de eksik vitaminleri takviyeye de.
Kime ne distopyalardan ve onların romanlardan çıkıp üzerimize üzerimize saldırma ihtimalinin ha oldu ha olacak hale gelmesinden.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.