Yeni ve özgün bir müzik düşüncesine ihtiyacımız var

04:0013/08/2017, Pazar
G: 17/09/2019, Salı
Yalçın Çetinkaya

İslâm medeniyeti, başka kültürlerin bilgi ve birikimlerinden istifade ederek ve bu bilgi ve birikimlerin vahye (hakikate) uygun olanlarını adeta cımbızla seçer gibi seçip ve sonra da üzerinde çalışıp geliştirerek, gerçekten muhteşem bir düşünce biçimi ortaya koymuştur. Tabiat ilimlerinde ve düşüncede ufuk açıcı ve bugünün modern bilimine de yol gösterici mahiyette eserler yazılmıştır. Özellikle Halife Me’mun döneminde kurulan “Beytu’l-Hikme” sayesinde değişik dillerden pekçok alanda sayısız eser

İslâm medeniyeti, başka kültürlerin bilgi ve birikimlerinden istifade ederek ve bu bilgi ve birikimlerin vahye (hakikate) uygun olanlarını adeta cımbızla seçer gibi seçip ve sonra da üzerinde çalışıp geliştirerek, gerçekten muhteşem bir düşünce biçimi ortaya koymuştur. Tabiat ilimlerinde ve düşüncede ufuk açıcı ve bugünün modern bilimine de yol gösterici mahiyette eserler yazılmıştır. Özellikle Halife Me’mun döneminde kurulan “Beytu’l-Hikme” sayesinde değişik dillerden pekçok alanda sayısız eser Arapça’ya tercüme edilerek, İslâm bilim ve düşüncesinin ufukları genişletilmiş, elde edilen bilgi ve birikim bütün insanlığa yol gösterici boyutlara ulaşmıştır. Bu yükseliş döneminde, İslâm medeniyeti müzik hakkında da, elbette kadîm müzik bilgi ve kaynaklarından da istifade etmek suretiyle yeni ve farklı bir müzik düşüncesi ortaya koymuştur. İslâm medeniyetinin müzik düşüncesi, El-Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ ve İhvân-ı Safâ gibi filozof ve düşünce topluluklarından Ruzbahan Baqlî ve Hz. Mevlânâ gibi tasavvuf ehli başta olmak üzere, filozofları ve tasavvuf ehli tarafından geliştirilmiştir. Nâçizâne filozof ve mutasavvıfı, felsefe kelimesini ilk ortaya koyan, izah eden ve kullanan kişi olan Pythagoras’ın tanımladığı mânâsı kapsamında “hikmet”in peşinde koşan kişiler olarak kabul ettiğimden, müzikle ilgili ortaya koydukları düşüncelerin de bu sebepten dolayı birbirine benzerlik arzettiğini düşünmekteyim. Ancak, bu dönemde İslâm medeniyetinde sadece felsefe alanında değil, mantık, geometri, matematik, astronomi, tıp, kimya, fizik ve müzik başta olmak üzere bütün alanlarda rafine ve özgün düşüncenin yükseldiğini biliyoruz. Bu da İslâm medeniyetinin, farklı disiplinleri bir bütün olarak incelemesiyle ilgilidir.

Bu yazıda söylemek istediğim şey, dokuzuncu yüzyıldan itibaren parlayan İslâm bilim ve düşünce ışığının gücünü neredeyse tamamen kaybetmiş olduğu ve bu çağda bu ışığın yeniden yakılması gerektiği gerçeğidir. Özellikle müzik alanında, El-Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ, İhvân-ı Safâ ve ilerleyen yüzyıllarda Safiuddin Urmevî ve Abdulkâdir Merâgî gibi düşünür ve nazariyatçılardan sonra, müziğe dâir neredeyse hiçbir yeni düşüncenin ortaya konulamadığını söyleyebiliriz. Osmanlı medeniyetinde de derli toplu, yol gösterici ve kuşatıcı, nitelikli bir müzik düşüncesinin olduğunu söylemek zor. Bazı bestekârların, mutasavvıfların, mütefekkirlerin müzikle ilgili söyledikleri sözler veya yazdıkları kitaplar olmuşsa da bunlar genellikle eski kaynakların tekrarından öteye gidememiştir.

Dünyanın artık bütün seslerini, bütün nağmelerini, müziklerini duyabildiğimiz bugün, bizim kadîm kaynaklarla işimizi çoktan bitirip ama onlarla da irtibatı koparmadan, dünyanın bütün müziklerini tanıyarak, anlayarak, özellikle Hıristiyan inancı içerisinde muharref kutsala uydurularak ortaya konulmuş ve daha sonraki yüzyıllarda gelişmiş müziği de doğru anlayarak, yeni, farklı ve ufuk açıcı bir müzik düşüncesi geliştirmemiz gerekmektedir.

Elbette bunu başarabilmemiz, diğer alanlarda da yeni düşünceler ortaya koymamızla yakından ilgilidir ama netîce itibarıyle müzikle ilgili yeni ve özgün düşünceler ortaya koymamız elzemdir. Müzikle ilgili yeni ve özgün düşünceler ortaya koymak, yine müzikle ilgili kişilere düştüğü gibi, yeni müzik düşüncesi ortaya koymak için de başta felsefe olmak üzere, Fârâbî’nin ve kadîm düşünürlerin öğrenilmesini neredeyse şart koştukları matematik, geometri, astronomi, mantık gibi disiplinleri de tanımak, bilmek ve bu disiplinlerde derinleşmek gerekmektedir. Ve dahî tasavvuf ve tasavvufun o muhteşem ufku olmadan da bunu yapabilmek mümkün değildir. Dünyanın bütün müziklerini (batı müziği de dâhil) teknik ve teorik olarak bilmeden de ortaya yeni bir müzik düşüncesi koymak imkânsızdır. Öyle batı müziğini kıyısından köşesinden öğrenip eleştirmek, eline bir Bach eseri alıp çalmadan Bach’ı eleştirmek, ortaya müzik düşüncesi koyduğunu ve yeni şeyler söylediğini zannedenlerin ancak cehaletlerini göstermektedir. Bu iş o kadar kolay değildir. Önce had bilmeyi, sonra da ilim bilmeyi, hikmetten haberdar olmayı gerektirir.

İşimiz kolay değil, artık onuncu yüzyıldan kalma bilgiyi tekrar edip durmayı bırakmalı ve eskiyle elbette bağımızı koparmadan, ama her alanda yeni ve farklı, ait olduğumuz kültür ve medeniyeti yansıtan, bütün insanlığa yol gösterici, ufuk açıcı bilgiyi de ortaya koyabilmeliyiz. Bunu yapabilirsek, başka şeyler tartışıyor olacağımız da muhakkaktır. Kısaca, her alanda ama müzikle ilgili yazan biri olarak müzikte de Kur’an referanslı, geniş ufuklu, kapsayıcı ve kuşatıcı, evrensel bir müzik düşüncesi üretmek veya üretilmiş olanı geliştirmek zorunda olduğumuzu düşündüğümü, yeni müzik düşüncesi üretebilmek için başka kültürlerin müziklerini ve müzik düşüncelerini de çok iyi bilmemiz gerektiğini tekrar ifade ederek yazımı sonlandırıyorum. Zîrâ yeni ve kuşatıcı bir müzik düşüncesi oluşturmadan müzik yapmak, yapılan müziğin “eksik” olmasına ve tekrardan öteye gidememesine sebeb olacaktır.

#Türkiye
#Müzik
#Özgün Müzik