İlk bölümden yolculuğunun ne kadar süreceği aşikar dizilerde yaprak dökümü başladı.
Yeni dizilere yer açabilmek için çoğu final
dahi yapamadan vedalaşacak ekranla.
2010 yılından bu yana diziler neden seyredilmiyor, neden ekran dizi çöplüğüne döndü soruları eşliğinde dizi sektörü hakkında yazıyorum. Başrol oyuncularının bir diziyi kurtarmaya yetmeyeceğini, bir felsefesi, önermesi olmayan, olaylar geçidinden oluşan senaryoların şansının olmadığını, senaryoya yatırım yapılmasının şart olduğunu, sürelerin makul seviyeye çekilmesi gerektiğini yazıyorum. Ben oyuncu kimyasının, fan kulüplerinin, ihracatta rekor kırıyoruz temalı yazı ve yorumların uzun vadede dizi sektörüne zarar vereceğini yazarken; köşelerinde başrol oyuncularının kimyasını baş tacı edenler, fan kulüplerinden nasiplenmek adına övgüler yağdıranlar, Cannes’da dizilerin gördüğü ilgiyi anlatacak kelime bulmakta zorlananlar da bugünlerde aynı dertten muzdarip. Kendilerine günaydın diyerek, eski yazılarımdan, dizi sektörü neden bu hale geldi ve nasıl kurtulur konulu bir seçki sunuyorum.
Yüksek reytinglere rağmen Türk dizi sektörü krize mi kurban gitti haberi yer aldı medyada. Ekrana gelen her üç diziden birinin kurban edilerek dizi çöplüğüne yollanmasının sebebi, ISMMMO’nun hazırladığı raporda belirtildiği gibi sadece kriz değil elbette! Etkenlerden biri olabilir ama tek etken değil. Dizilere zorunlu iktisat yaptıran ekonomik kriz ve azalan reklam gelirlerinden ziyade, ne yaparsak yapalım tutar, seyirci gözünü ekrandan ayırmadan seyreder tembelliği.
Seyircinin kolektif hafızasında yer eden, yayınlandığı döneme damgasını vuran, taklitlerini, benzerlerini peşine takan, unutulmazlar arasında yer alan, ‘’bir hikayesi, bir derdi olan’’ dizilere değil sözüm. Tutarsa düşünürüz yaklaşımıyla tek bölümlük kotarılan dizilere. Yeni projeden bahsedince ekrandaki hangi yapıma benziyor diye soran kanal yöneticilerine. Finans çerçevesinin dışına çıkıp hikayeyi kotaran ve senaristlere dayatan yapımcılara. Anlattıkları hikayeye, karakterlere hakim olmadıkları gibi, bir dertleri olmayan, diğer dizide işleneni kendi hikayesine monte etmekte sakınca görmeyen senaristlere.
90’’lara damgasını vuran pop müzik fırtınası gibi. Albümler milyonlar satıp, hızlı tüketime ayak uydurmak için yapılan hızlı üretim şarkılardan sonra tükenen yok olan pop müzik sektörünün akıbetini yerli dizi sektörü yaşıyor.
Faturayı reyting sistemine kesmek yerine hızlı tüketilen ama üretilmeyen senaryo gerçeğini kabul etseler; klişelerle işin kolayına kaçmak, uyarlamalarla günü kurtarmak yerine özgün hikaye peşine düşseler, bu kadar hızlı öğütülmeyecek diziler. Ama reyting sistemine kiralık katil rolü verilerek işin kolayına kaçılıyor, bu arada da gerçeklerden uzaklaşılıyor.
Her ne kadar dizi sektörü desek de sektörleşememenin acısını çekiyor dizi sektörü. Bu kadar hızlı kararlarla ekran macerası başlayan ve bitirilen dizilerin sektörleşmesini beklemek de fazla romantik bir hayal. TV kanallarının en karlı programı, Ortadoğu ve Balkanlar'a yapılan ihracatla siyasetin de gözbebeği haline gelen diziler; ekonomik açıdan güçlenmelerine paralel kültürel açıdan zayıflamalarının acısını yaşıyor. Sayı olarak çoğaldıkça içeriğinin boşaldığını fark edememenin ya da umursamamanın neticesi, gelinen sonuç.
Bir dizinin olmazsa olmazı senaryonun bir sinir sisteminin olduğunu acilen hatırlamak gerekiyor. Gerçek bir hikaye olmazsa senaryo olmazsa dizi de olmuyor çünkü.
Yeterli reytingi alamadığı için ard arda yayından kalkan dizilerle birlikte dizi sektörü tıkandı mı tartışması yapılıyor. Tıkanıklık sebebinin yeni reyting paneli olduğu hususunda oluşan bir mutabakat var.
Normalde bölümler ilerledikçe hikaye kıvamını buldukça yeni seyircilerin katılımıyla devam eder diziler. Hikaye yoksa eğer anlatılan olaylar zinciri ise başlangıçtaki seyirciler de bir süre sonra vazgeçiyor izlemekten.
İçerikleri neden hiç değişmiyor; anlatılan hikaye, dramatik yapı, çatışmalar neden hep aynı sorusuna verilen cevap da klişeleşti zaman içinde. Ev hanımları hedef kitle olduğu için, ev kadınları böyle hikayeleri seyretmek istediği için, seyirci ağırlıklı olarak kadın olduğu için. Boğaz sırtlarında evler, özgür ve şık giyinen kadınlar, lüks araba enflasyonunun sebebi Ortadoğulu kadınlarmış!
Bir hikaye anlatılmadığında, salt görsele yatırım yapıldığında kısa sürede doyum noktasına ulaşılması kaçınılmaz. Ortada bir hikaye varsa görsel o hikayeye hizmet ediyorsa ilgi çeker. Bir duygu yoksa, lüks evlerin arabaların şık kıyafetlerin geçidine sahne olsa da seyircinin ilgisi azalarak tükenir. Her ne kadar adı seyirci olsa da yalnızca seyretmez bir hayalin kurgunun içinde yaşamak için geçer ekran karşısına. Ama ortada hikaye yoksa seyirci de yoktur. Ortadoğu’nun dizilere görsel açıdan doyması yakındır benden hatırlatması.
Ekranları dizi çöplüğü olmaktan kurtarabilmek için hem senaryoyu hem seyirciyi okuyabilecek kişilere ihtiyaç var.
Tecrübeyle sabit, beğenilmemesinin sebebi büyük ihtimal senaryo, ama senaryoya yeterli önem verilmediğinden; ekranda iyi senaryo iyi dizi bağlantısını çözecek diziler sayıca az olduğundan akla gelmiyor. Hatalar geçidine, mantıksızlık zincirine sahne senaryoların hayat verdiği dizilerin ulaştığı yüksek izlenme oranı; bunun yanında senaryo tekniği açısından başarılı olanların yeterli seyirciye ulaşamaması, senaryoyu dizi değerlendirmesinde alt sıralara itiyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.