Hayriye Ünal’ın şiiri

04:008/10/2017, Pazar
G: 18/09/2019, Çarşamba
Rasim Özdenören

Kaç zamandır üzerine yazmak istediğim ama neresinden tutacağımı kestiremediğim bir şiirin şairi Hayriye Ünal...Her soy sanatçı gibi Hayriye Ünal da şiir dünyasında usta bir şair olarak zuhur etti.Giderek ustalaşan değil, zaten usta bir şair olarak girdi şiirin dünyasına...İlk şiirlerinden bu yana kendi sesini bulmuş bir şair... İlk kitabıyla da usta...Daha ilk şiirinden başlayarak üst perdeden bir retoriğin sahibesi...İlk şiirinin ilk mısraları:“Anlatacaklarım var / Giz dolu bir ülkeden geliyorum

Kaç zamandır üzerine yazmak istediğim ama neresinden tutacağımı kestiremediğim bir şiirin şairi Hayriye Ünal...

Her soy sanatçı gibi Hayriye Ünal da şiir dünyasında usta bir şair olarak zuhur etti.

Giderek ustalaşan değil, zaten usta bir şair olarak girdi şiirin dünyasına...

İlk şiirlerinden bu yana kendi sesini bulmuş bir şair... İlk kitabıyla da usta...

Daha ilk şiirinden başlayarak üst perdeden bir retoriğin sahibesi...


İlk şiirinin ilk mısraları:

“Anlatacaklarım var / Giz dolu bir ülkeden geliyorum / Ne başlarını bir tırpanla kopardığım kadınlar / Ne hastalıklı aşklar artığı vücut // Tanımıyorum sizi / Prangalarına sarılmış onları ısıtan onlarla ısınan yabancılar / Geniş alanlarda gezindiğim bir düşten / bu sır ellerimden taşarken uyandım // Vur beni cüretimle beslediğim / Köpüren denize / Anlatacaklarım var / Oysa bir tüyü kıpırdatmıyor kelimelim” (Saçları Vardır Aşkın’dan Erbiyun, 2. Baskı, Hece Y. Ank. 2017).

Anlatacakları nedir acaba?

Saymakla bitmiyor: ölüm, korku, yorgunluk, suç, öç, ihanet, özlem, savaşım, kent, kadın, hükümlülük... Daha da eklenebilecek zengin bir temalar alanı...

Burada öne çıkan kendi sesini daha baştan, en baştan bulmuş bir şairle karşı karşıya bulunuyor oluşumuz...

Yayınladığı tüm kitaplarında ve halen yayınlamakta olduğu şiirlerinde aynı karakteristik tınıyı, ahengi, üslubu yakalayabiliyoruz.

İlk kitabındaki herhangi bir şiir ile son kitabındaki herhangi bir şiir arasında ustalık ve karakteristik açıdan bir fark göremiyorum ben:

“sabah mı bu cuma mı günlerden ve uyandığımda aylardır ilk kez / midem ağrımıyorsa –çok âşığım oysa çok âşığım çok / çok aşk bol aşk aşk ki sağnakmış mesela / ama sonsuzdan daha gerçekçidir çok / gerilimden fazlası, ne diyelim ona, bir şey diyeyim / onu küçültmeden ona bir sözcük verilebilirse / kabul, vereyim” (Leke’nin ilk kıtası, Şimdi Aşk Ebediyen Değişir, s. 53, Hece Y. 2017).

Ama ne bu şiirde, ne de tüm şiirlerinde maşukun adı bulunamayacaktır. Hep aransa da... Belki de aranan maşuk değil, aşktır...

Tema, konu, özne, anlatılan, anlattırılan her ne olursa olsun, şiirlerin tümünü hırçın bir aşk tülü kaplıyor. Her gerçek aşkta olduğu gibi söylemdeki kösnü şiirin özüne usare halinde siniyor...

Müthiş bir heyecan dozu şiirden şiire atlayarak sürüp gidiyor. Şiirin tansiyonu hiç düşmeden yüksek düzeylerde seyrediyor. Aynı tını ve ses armonisi sonuna kadar izleniyor: dişil ama baskın söylem imrenilesi bir cesaretle dile geliyor... Dişi şairin pervasız sesini her mısrada duyumsayabiliyoruz.

Farklı bir düzlemde dikkat çeken bir başka özellik de şu: ne söylediği değil, fakat nasıl söylediği ön alıyor. Galiba sanat tam da bu noktada tebellür ve tecelli ediyor. Okuduğumuz metni bize haza şiir olarak kabul ettiren de bu son özellik olsa gerek: ne söylediği değil nasıl söylediği...

Yargılanmaktan çekinmiyor. Bu nedenle de pervasızlık onun dişil söylemini örtmüyor; onu eril olma yanlışına sürüklemiyor; dişil söylem başat özelliğini dibine kadar koruyor. Hikâyeden, kelime oyunlarından, ideolojik saplantılardan, kafiye düşürmekten medet ummadan yazması, bu düzenbazlıklara tenezzül etmemesi, kendi istiğnası içinde kişiliğini koruması onu büyük kılan temel özellikler cümlesindendir...

#Hayriye Ünal
#şiir
#Şimdi Aşk Ebediyen Değişir