Değişim ve geride bıraktığımız yıllar

04:0025/06/2017, Pazar
G: 17/09/2019, Salı
Rasim Özdenören

Yıllar önceydi.Liseyi bitirdiğim yıl. Sınavlar bitmişti. Arkadaşlarımın arasında yalnız ben bütünlemeye kalmadan liseyi doğrudan bitirmiştim.O gün arkadaşlarımızla bir yazlık sinemaya gittik. Beklemediğimiz kadar uzun ve kaliteli bir film: Hayatımızın En Güzel Yılları...O sıralar öykü yazma yolunda epey mesafe kat ettiğimi düşünüyorum. Başat temalarımdan biri değişme... Beni, mini değişmeler ilgilendiriyordu... Ahşap evlerin eskiyen tahtaları, uzaklarda kalmış birinin evine döndüğünde karşılaştığı

Yıllar önceydi.

Liseyi bitirdiğim yıl. Sınavlar bitmişti. Arkadaşlarımın arasında yalnız ben bütünlemeye kalmadan liseyi doğrudan bitirmiştim.

O gün arkadaşlarımızla bir yazlık sinemaya gittik. Beklemediğimiz kadar uzun ve kaliteli bir film: Hayatımızın En Güzel Yılları...

O sıralar öykü yazma yolunda epey mesafe kat ettiğimi düşünüyorum. Başat temalarımdan biri değişme... Beni, mini değişmeler ilgilendiriyordu... Ahşap evlerin eskiyen tahtaları, uzaklarda kalmış birinin evine döndüğünde karşılaştığı değişiklikler, bir süre görülmeyen bir bahçenin birden karşılaşıldığında çiçeklerinin solgunlaşmış olması veya dökülmüş olması, meyvelerin artık ağaç dallarından sarkmayışı, bir ayakkabının eskimesi kabilinden değişiklikler/değişmeler üzerine kafa yoruyorum, onların öyküsünü yazmaya çaba gösteriyorum. Bir de bu değişimin, bir an üzerindeki izdüşümü ilgilendiriyor beni...

Bunlar şok edici değişiklikler değil.

Seyredeceğimiz film, Hayatımızın En Güzel Yılları (1946 yapım) belki de en çok bu yönüyle etkilemişti beni. Bir değişim veya bir değişme filmi... Ama filme konu olan değişme beni düşündüren türden bir değişim değildi. Ben, deyim yerindeyse yaşantımızın dramatik de olsa mini değişiklikleriyle ilgileniyordum. Oysa bu film dramatik ve radikal bir değişiklikle çıkıyordu karşıma... Dahası trajik vurgular içeriyordu...

İkinci Dünya Savaşı bitmiş, fakat savaş sonrası travmalar tüm canlılığıyla yaşanıyor. Uzun yıllar cephede kalmış, savaşın en kızgın ortamında yaşamış askerler evlerine dönüyor: Al, Homer ve Fred... Her şeyin eskisi gibi olacağını umuyorlar. Kahramanlarımızdan biri sivil ruhunu cephede bırakmış, savaşı kâbuslarında yaşıyor. Öbürü, cepheye giderken arkada bıraktığı karısını bulamamanın kâbusunu yaşıyor. Beni en çok etkileyen ise iki bileğini kaybettikten sonra onların yerine metal kancalar takılmış olan askerin (Homer) karşılaştığı sarsıntı... Aslında üç saate yakın süren bu film yalnızca bu kahramanın üzerine odaklanmış olsaymış bile yeterdi.

Homer’in dramına benzer bir yaşantı Faulkner’ın Türkçe'ye Aşk ve Ölüm (Soldiers’ Pay) başlığıyla çevrilen romanında da işlenir.

Hayatımız her türden değişimler üzerinde ilerliyor. Farkına varsak da varmasak da... Gündelik yaşantımızın mini değişimleri belki üzerimizde dramatik sarsıntılara yol açmıyor ama savaş gibi kendisi başlı başına bir hengâme olan olaylar ruhumuzda derin oyuklar açıyor. Değişim yalnızca cephede olanları değil, onlar kadar cephe gerisinde yaşayanları da etkiliyor.

Yıllar içinde ne dramatik değişimlere maruz kalıyoruz. Yıllar, aylar, haftalar, hatta günler ve giderek anlar içinde ne çarpıcı değişimler yaşıyoruz. Her an biz bilmesek, farkına varmasak bile ne çarpıcı değişiklikler, değişimler geçiriyoruz. Şu sıralar tekrar seyrettiğim Hayatımızın En Güzel Yılları ile William Wyler bu değişimi en dramatik ve çarpıcı boyutuyla vurguluyor.

Sıradan bir günümüzün bir oruçla veya bir bayramla kesiştiği yerlerde bu değişimi en ince ve belki en vurucu haliyle bir daha yaşantımızın içine sokuyoruz. Hayatın değişmez sabitesinin değişim olduğunu daha derinden bir daha kavrıyor ve yaşıyoruz.

#İkinci Dünya Savaşı
#Değişim