Çok yönlü düşünme düdükleşmeye karşı

04:0021/12/2017, Perşembe
G: 18/09/2019, Çarşamba
Rasim Özdenören

İnsanlar çok yönlü düşünmeyi, birbirini kabul etmeyi, birbirini içlerine sindirmeyi bir türlü benimseyemedi.Günümüze özgü bir durum değil bu...Yüzyıllardır, bin yıllardır sürüp gelen bir alışamama alışkanlığı...Kabil Habil’i sevemedi, kıskandı onu. Onun edimlerinin kabul gördüğünü kendi edimlerinin ise redde uğradığını bir türlü içine sindiremedi. Ve öldürdü onu. Kutsal metinlere göre yeryüzünün ilk cinayeti... Kardeşin kardeşi öldürmesi... Eğer bütün insanları birbirine kardeş sayıyor, öyle kabul

İnsanlar çok yönlü düşünmeyi, birbirini kabul etmeyi, birbirini içlerine sindirmeyi bir türlü benimseyemedi.

Günümüze özgü bir durum değil bu...

Yüzyıllardır, bin yıllardır sürüp gelen bir alışamama alışkanlığı...


Kabil Habil’i sevemedi, kıskandı onu. Onun edimlerinin kabul gördüğünü kendi edimlerinin ise redde uğradığını bir türlü içine sindiremedi. Ve öldürdü onu. Kutsal metinlere göre yeryüzünün ilk cinayeti... Kardeşin kardeşi öldürmesi... Eğer bütün insanları birbirine kardeş sayıyor, öyle kabul ediyorsak, bütün cinayetlerin, bütün öldürmelerin, bütün cana kıymaların da birer kardeş katli olduğunu kavramakta zorlanmayız.

Yeryüzüne yeni bir ses getiren biri, ister bir peygamber, ister bir düşünür, her kim olursa olsun, eski, alışılmış, dolayısıyla içi boşalmış, koflaşmış geleneğe tutunmaya çalışanlar tarafından dışlanmaya, horlanmaya çalışılmıştır. Peygamberlerden öldürülenler olmuş; horlananların, toplum dışı sayılanların haddi hesabı yok... Yeryüzünün kara toprağı onların kanından daha aziz bir kanla hiç sulanmamıştır...

Sokrat’ı ölümle cezalandıranların yüzyıllardır esamesi okunmuyor. Ama canına kıyılan Sokrates asla unutulmadı. Hallacı Mansur’un ölümüne karar veren yargıçlar da hatırlanmıyor bu gün, ama Hallaç o gün bu gün rahmetle tazimle anılıyor...

Engizisyonun zulmünden kaçarak canını kurtaran Descartes; dünyanın döndüğü hususundaki iddiasından vazgeçerek ateşe atılmaktan kurtulan Galileo hâlâ felsefe ve bilim tarihinin dönemeç noktaları olarak saygı görüyor; ya onları ateşe atmak isteyen yargıçlar? Onlar nerede şimdi?

Muhiddin Arabi’yi kâfirdir diye asanlar mı hayırla yâd ediliyor bu gün, yoksa İbni Arabi mi? Kim? Evet, kim, hangisi hayırla yâd ediliyor?

İskilipli Atıf Hoca mı haklı sayılıyor, onu asanlar mı? Ceza hukukunun evrensel ilkesi: 1. Sanığın lehine olan hüküm uygulanır, 2. İşlendiği tarihte suç sayılmayan fiil cezalandırılmaz (ki aslında ilk hükümde içkin)... Atıf Hoca, yazıldığı tarihte suç olmayan, aslında hukuk açısından hiçbir zaman suç olmayan bir kıyafet risalesi bahane edilerek idam edilmişti... Ona idam kararı veren yargıçlar da, Atıf Hoca da, hepsi, şimdi hakikat âleminde? Biz bu dünyada kalanlar hangisine içimiz yanarak bakıyoruz, ölene mi öldürene mi?

Günümüz internet ortamında birbirini suçlamak çok daha kolaylaşmıştır. Bir parmak dokunmasıyla binlerce insan, önünü sonunu bilmediği olaylarda leblebi gibi üst üste yığılarak idam mangası safında yerini alabiliyor.

Haklı kim, kim kime haksızlık yapıyor, kendini kelle yerine koyanların umurunda bile değil...

Yeni işittikleri haber belki kafalarında bir putu kıracaktır. Ama kimin umurunda? Onlar bilinçle değil sürü halinde hareket ettiklerinden telefonlarının tuşlarına dokunmak suretiyle tanımadıkları, bir kez olsun görüşmedikleri, neyi savunduğunu neye karşı olduğunu bilmedikleri kimselere idam fermanı çıkartabilir. İtibar katili olmaktan perva duymazlar.

İnternet ortamında binlerce insan ağızlarına uzatılan tek notalı düdüğü üflemeye başladı mı her biri kendi düdüğünü öttürdüğünü sanır. Tek notalı kakofoni ile kendini koroya dâhil sansa da, aslında kendinin düdük haline getirildiğini fark etmeden mangadaki yerini alır.

Ama son tahlilde, telefon tuşlarını sürü psikolojisi ile kullananlar bir süre galip gibi görünse de, nihai galip maktuller ve mazlumlar olacaktır.

#Kabil
#Habil
#Düşünce