Suud’un agresifliği gücüyle orantılı mı?

04:008/11/2017, Çarşamba
G: 18/09/2019, Çarşamba
Özlem Albayrak

Suud’daki gelişmeler çoğu kimseyi şaşırttı. Zira Ortadoğu’nun, hatta tüm Doğu’nun belki en kapalı, ama en istikrarlı ülkesi Suud’du. Dünyanın altı üstüne gelse, Suud’daki kurulu düzen işlemeye devam eder, kimsenin de sesi çıkmazdı, zira ülkede ses verecek demokratik kurum ya da sivil toplum yoktu. Suud’un çocukları ABD’de eğitim alır, iyi İngilizce bilirdi, ülke petro-dolarlarla yaşayıp giderdi. Suud’da –gerek saray çevrelerinde, gerekse halk nezdinde– herhangi bir muhalif damar varsa bile, bu yüzeye

Suud’daki gelişmeler çoğu kimseyi şaşırttı. Zira Ortadoğu’nun, hatta tüm Doğu’nun belki en kapalı, ama en istikrarlı ülkesi Suud’du. Dünyanın altı üstüne gelse, Suud’daki kurulu düzen işlemeye devam eder, kimsenin de sesi çıkmazdı, zira ülkede ses verecek demokratik kurum ya da sivil toplum yoktu. Suud’un çocukları ABD’de eğitim alır, iyi İngilizce bilirdi, ülke petro-dolarlarla yaşayıp giderdi. Suud’da –gerek saray çevrelerinde, gerekse halk nezdinde– herhangi bir muhalif damar varsa bile, bu yüzeye çıkmazdı.

Arada sırada, İran bölgede çıkarlarına ters adımlar attığında, Suudi yönetiminin amiyane tabirle atarlandığı olurdu, ama bu çoğunlukla eyleme geçmeyen kuru tehditlerden ibaret kalırdı.


Bu durgun sürekliliği bozan ilk agresif politika, 8 Körfez ülkesinin işbirliğiyle başlatılan Yemen savaşı oldu. Suud’a 1 trilyon 500 milyar dolara malolan ve ülkeyi batma noktasına getiren bu savaşta 11 binden fazla insan öldü. Üstelik sonuçta ne bir başarı kaydedildi, ne de İran yayılmacılığına karşı bir ilerleme sağlandı. Ardından başını Suudi Arabistan’ın çektiği Körfez ülkelerinin Katar’a ambargo kararları geldi, bu durumda da Katar’a öngörüldüğü şekilde yaptırım sağlanamadığı gibi, etik olarak bölge ülkelerinin Sünni Katar’a haksızlık yaptığı görüntüsü oluştu.

Bütün bunlar olurken, Suud’daki agresifleşme tıpkı dış politikada olduğu gibi, saray içinde de başını gösterdi. Ülke son yılların en büyük siyasi kriziyle çalkalanıyor. Geçtiğimiz pazar gecesi Suud veliahtı bin Selman kurduğu yolsuzluk komisyonuyla 11 prens, görevdeki 4 bakan, TV sahipleri ve işadamlarını gözaltına alarak bir otele hapsetti. Ülkeden çıkışlar yasaklandı.

Zaten geçtiğimiz yaz başı Kral Selman, normal şartlarda veliaht prens olması gereken Muhammed bin Nayif’in yerine, kendi oğlu Muhammed bin Selman’ı veliaht prens ilan etmişti. Veliaht prens ilan edilmeden önce de zaten ülke yönetiminde ağırlıklı olarak söz sahibi olan Muhammed bin Selman’ın Birleşik Arap Emirlikleri veliaht prensi Zayed El Nahyan ile çok yakın olduğu biliniyor. Zayed El Nahyan, Türkiye’de yapılan 15 Temmuz için darbecilere para aktardığı söylenen kişi.

Suudi Arabistan’da Kral’ın ve oğlu Selman’ın yaptığı operasyonlar, yani prenslerin, bakan ve işadamlarının tasfiye edilmesi, Trump’ın damadı Yahudi Jared Kuschner’ın 28 Ekim’de Riyad’ı ziyaret etmesiyle bağlantılandırılıyor. Hatta, bu operasyonlardan önce Riyad’dan Tel Aviv’e gizli üst düzey bir ziyaret gerçekleştirildiği iddiaları var ve bu iddialarla söylenmeye çalışılan; Kral babası ve Muhammed bin Selman’ın ABD, İsrail ve Mısır’la işbirliğine gittiği, Filistin topraklarında İsrail çıkarlarını gözetecekleri, bölgede atacakları her adımın onların denetimi ve yönlendirmesiyle olacağı yönünde.

Doğrusu, bu kadarını düşünmek komploculuk olabilir. Hem öyle bile olsa, Suudi Arabistan’ın önceki yönetimleri de yeterince Amerikancıydı. ABD öyle istediği için Mısır’da darbeci Sisi’ye sahip çıktıkları zamanlarda ve öncesinde de daha az Amerikancı değillerdi yani. Hatta, denilebilir ki, Suudların Amerikancı olmadığı hiçbir dönem neredeyse olmadı. Ama Suud yönetimlerinin, hem içte hem de dışta bu kadar agresifleştiği de hiç görülmemişti doğrusu.

Gel gör ki, Yemen ve Katar örneklerinin gösterdiği üzere sözkonusu nevzuhur agresiflik, Suudi Arabistan’a hiçbir şey kazandırmadı. Yemen nedeniyle ekonomisi sarsıldı, küçücük bir Sünni ülke olan Katar’a bölge ülkeleriyle birlik olarak uyguladıkları acımasız ambargo nedeniyle de en çok Suudi Arabistan’ın saygınlığı yara aldı.

Hem dış, hem iç politikadaki değişimin mimarı olarak görülen, 32 yaşındaki yeni veliaht prens bin Selman’ın gençler tarafından desteklendiği söyleniyor. Öte yandan daha yaşlı ve daha muhafazakar kesimlerin O’nun politikalarının ülkeye kayıplar yaşattığını düşündüğü ifade ediliyor. Son yaşanan operasyonlardan sonra veliaht prensin düşmanlarının ve muhaliflerinin artacağını söylemek ise beklenmedik bir kehanet olmaz.

Bu noktada soru, bu politikaların, tek bir kişinin şişmiş özgüveni sonucu mu husule geldiği ve veliaht prensin sadece kendisini ve etkisi altına aldığı Kral babası Selman bin Abdülaziz’i mi bağladığı, yoksa Suudi Arabistan politiğinin kalıcı bir makas değişimi mi yaşadığı?

Daha da önemli soru ise şu; Mutlak monarşi ile yönetilen, demokratik tek bir kurumu bulunmayan, aynı zamanda yönetimi oligarşik bir grubun elinde olan, din kurallarıyla hükmedilen teokratik bir devlet olan Suudi Arabistan’ın; sosyal ve siyasal olarak kırılgan yapısının bu kavgaları, bu agresyonu kaldırıp kaldıramayacağı…

Şimdiye kadar olan gelişmeler, alınan yenilgiler göz önüne alındığında, sonucun kestirilemez olduğunu sanmıyorum.

#Suudi Arabistan
#Ortadoğu