Şerif Mardin’in yolu

04:008/09/2017, Cuma
G: 17/09/2019, Salı
Özlem Albayrak

Şerif Mardin vefat etmiş. Okuru olduğunuz bir edebiyatçının ya da bir bilim adamının ölümü, bir yakınınızı kaybetmişsiniz gibi iç burkar. Çünkü, o kişinin betimlemelerine, cümlelerine, kavramlarına, tanımlarına aşinalık kesbetmişsinizdir.Çünkü, kelimeler yoluyla bir biçimde ünsiyet kurmuşsunuzdur Onunla. Sevmek zaten dille, anlatışla başlar. Şerif Mardin de Türkiye’de sosyal bilimlerle uğraşan çoğu kişinin ölümüne üzüleceği bir isimdi. Çünkü O’nun kitabını okumadan Türkiye’de sivil toplum, devlet,

Şerif Mardin vefat etmiş. Okuru olduğunuz bir edebiyatçının ya da bir bilim adamının ölümü, bir yakınınızı kaybetmişsiniz gibi iç burkar. Çünkü, o kişinin betimlemelerine, cümlelerine, kavramlarına, tanımlarına aşinalık kesbetmişsinizdir.


Çünkü, kelimeler yoluyla bir biçimde ünsiyet kurmuşsunuzdur Onunla. Sevmek zaten dille, anlatışla başlar. Şerif Mardin de Türkiye’de sosyal bilimlerle uğraşan çoğu kişinin ölümüne üzüleceği bir isimdi. Çünkü O’nun kitabını okumadan Türkiye’de sivil toplum, devlet, ideoloji anlatılamaz, makalelerine göz atmadan Türk modernleşmesi çalışılamazdı.

O’nun bağlamı önceleyen metodolojisini uzun uzun anlatacak değilim; ama hayatının büyük bölümü boyunca uğradığı haksızlığı “görebilmek” için, Şerif Mardin’in toplumsal meselelere yaklaşımındaki aykırı ve bağımsız bakışı bilebilmek lüzum ediyor.

Öncelikle şu: Şerif Mardin Türkiye’deki sosyal bilim metodolojisine olduğu kadar kendi uyguladığı metodolojiye de eleştiri yöneltebilecek denli ilkeli, dürüst bir bilim adamıydı. O’na göre, ancak nesnelerin bilgisine sahip olarak ve bu bilgiler ışığında stratejiler üreterek sosyal bilim yapılabilirdi -ki bu bakış açısı Türkiye’nin alışık olduğu yaklaşım değildi-. Mardin, toplumsal ve kültürel ögelerin iç dinamiklerinin belirleyici olduğu düşüncesiyle ve entelektüel bir kaygıyla hareket etti. Hayatı boyunca aynı yolda ilerledi.

Şerif Mardin, ciddi bir bilim adamı, ülke için bir değerdi. Ancak aynı Mardin, Kemalist sistemin gadrine uğradı, küçümsenmeye, silinmeye, hatta yok edilmeye çalışıldı. Hayır, O, hiçbir şekilde ve hiçbir zaman muhafazakar olmadı, aksine köklü ve “beyaz” bir aileden geliyordu. Buna rağmen Kemalist sistemin hedef tahtasına konuldu.

Çünkü Mardin’in Türkiye’de sivil toplum-devlet-kamuoyu ilişkisini anlama çabasıyla giriştiği merakın ucu, “Said Nursi”ye çıktı. O da, hiç gocunmadan, yolunu değiştirmeden, başıma neler gelir diye düşünmeden Said Nursi hareketini bir araştırma konusu olarak seçti ve çalıştı. Ardından çalışması, önce İngilizce, sonra da Türkçe (Bediüzzaman Said Nursi Olayı: Modern Türkiye’de Din ve Toplumsal Değişme) olarak basıldı.

Ama bu, hele de Kemalizm ideolojisinin keskin şekilde yürürlükte olduğu –80’ler- o dönem için bağışlanamaz günahların en büyüklerinden biriydi. Sonra ne mi oldu? ABD’nin Stanford gibi en iyi okullarında okumuş; tüm dünyada adı bilinen az sayıdaki Türk sosyal bilimciden biri, hatta birincisi olmuş; çalışmalarından herhangi birine atıf yapılmayan yüksek lisans veya doktora tezleri eksik sayılacak derecede otorite haline gelmiş Şerif Mardin, Türkiye’deki sosyal bilim çevrelerinden dışlandı.

Türkiye Bilimler Akademisi, Şerif Mardin’in üyeliğini 2007’den itibaren üç kere reddetti. Aradan yıllar geçti. Aynı TÜBA, önce 2016’da Şerif Mardin’e ödül verdi; geçtiğimiz Haziran ayında da Mardin’i şeref üyesi seçerek bir nevi iade-i itibar yapmış oldu. Ancak hepimizin pekala bildiği üzere, Kemalist-Laisist-Atatürkçü akademya; rejimin bazı hassasiyetlerini dikkate almadan kendi yolundan gittiği için Şerif Mardin’i asla affetmedi. İsterse dünya çapında ünlü olsun, isterse gelmiş geçmiş en kafalı sosyal bilimcilerden olsun, isterse ağzıyla kuş tutsun, isterse kuş kondursun…

Şerif Mardin, din ve toplum ilişkisini merak etmeyen, hatta böyle bir konu bu ülkede asla varolmamış gibi yapan bilim insanlarından olmadığı için dışlandı. O, Baykan Sezer gibi Türkiye’deki sosyal bilimler geleneğinin Batıcı kabulleriyle açıktan savaşa tutuşmadı. Çünkü zaten Mardin’in ne muhalif-muhafazakar bir geçmişi ya da ailesi vardı, ne de eğitimini Batı’ya eleştirel durabileceği bir mesafede sürdürebilmişti. Mardin, ABD’de okudu zaten, sözkonusu mesafeyi beklemek hayalcilik olurdu...

Ama aynı Mardin, kendini devlet ideolojisinin bekçisi zanneden ama gerçekte onun esiri olan bilim insanlarından da olmadı, kendi yolunu buldu ve o yoldan gitti. Kendisini, gerçek anlamda işini yapmaktan menedecek hiçbir zımni kurala boyun eğmedi. Klasik Türk aydınının aksine, toplumun yapısını anlamak üzere yola çıktı ve gördüklerine dokundu; bu yüzden onun analizlerinin bir karşılığı vardır; zira toplumu belirleyen ya da toplum tarafından belirlenen dinamiklere burun kıvırıp geçmedi.

Zaten bu yüzden de, Şerif Mardin’e ideolojik nedenlerle tavır alanlar, O’nu dışlayanlar arasından bir Şerif Mardin çıkmadı.

Kendi yaptığı araştırmaya bile farkındalıkla ve mesafeyle, gerekirse eleştirel yaklaşan Şerif Mardin gibi bilim insanlarına sahiden ihtiyacımız var. Hiç yok demiyorum elbette, hayatını sosyal bilimlere vakfetmiş, kendi dalında binlerce öğrenci yetiştirmiş, bu uğurda emek vermiş, ter dökmüş, hepimizin müteşekkir olmamız gereken çok iyi hocalarımız elbette var; ancak yine de söylemek gerekir ki, bir Şerif Mardin olmak herhalde kolay değil. Sadece bilim insanı olmak yetmiyor zira; cesur olmak, bedel ödemek de gerekiyor.

Bu ülkenin onlarca, yüzlerce Şerif Mardin yetiştirmesi dileğiyle, Allah rahmet eylesin, diyelim.

#Şerif Mardin
#Vefat