Beklenen oldu. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi lideri Barzani, Türkiye’nin defalarca tekrarladığı uyarıları kulak ardı ederek referandum kararında ısrar edince; öngörülen senaryo gerçekleşti. Talabani güçleri, Kerkük’ü 4 saat içinde Irak Ordusu’na teslim ederek çekildi. Barzani’ye ise Dimyat’a bağımsızlığa giderken eldeki Kerkük’ten olmak kaldı.
Bu noktada, Kuzey Irak’taki ikinci önemli unsur olan Talabani’nin (kısaltmalarla konuyu karmaşık hale getirmemek için doğrudan Talabani demek isterim) aslında İran’la anlaştığı ve terör örgütü PKK’ya Barzani’den daha yakın olduğu söyleniyor. Buradan çıkan bazı muhalif kesimler ise; Türkiye’nin Barzani Kuzey Irak’ına yaptırım uygulamasının, en azından eski güçlü desteğini çekmesinin, dolaylı olarak bu üçlüye yani Talabani, Irak Merkezi Yönetimi ve İran’a destek vermek anlamına geleceğini belirtiyorlar. Onlara kalırsa, Barzani öngörülebilir olmaktan çıkmış bulunsa bile, PKK’ya yakın Talabani’ye, Sünni katliamcısı Haşdi Şabi ve Irak Merkezi hükümetine kıyasla ehveni şer.
Kendi içinde tutarlı bir bakış açısı gibi gözükse de burada unutulan şu: Türkiye, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ve Barzani’ye destek verdiyse, bunun sebebi Barzani’nin PKK’ya koyduğu mesafesi ve PKK’nın bölgede gerçekleştirmeye çalışacağı herhangi bir emeli karşısında set olarak görülmesiydi. Oysa 2011 yılından bu yana bölgede yaşananlar bize gösterdi ki, Barzani PKK’yla dost olmadı, ama düşman da olmadı.
Daha da fenası, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi çok küçük olması hasebiyle manipülasyona çok açık bir yapı. Bölgede egemen güçler tarafından bir Kürt devleti inşa etme çalışmaları bu kadar ortadayken, Türkiye’nin bu referanduma onay vermesi kendi ayağına sıkması anlamına gelirdi. Kaldı ki, bu referandum işinin İsrail tarafından bu kadar büyük bir hevesle sahiplenilmesi bile, Türkiye için şerh gerekliliği ortaya çıkaran bir durumdu.
“Eee ne oldu şimdi? Sünnileri katleden Haşdi Şabi’ye mi kaldık?” sorusunun cevabını ise önceki gece Varşova’dan dönüş yolunda Cumhurbaşkanı Erdoğan verdi aslında: Hem Haşdi Şabi’yi hem de Peşmergeyi kastederek, “Türkiye birilerine mahkum değildir” dedi. Politikamızı ve hareket kabiliyetimizi kendimizin belirleyeceğini, adımımızı da ona göre atacağımızı ifade eden Erdoğan şöyle konuştu: “Bildiğiniz gibi bu süreç yeni başlamadı. Aylar öncesinden başladı. Biz Barzani’ye de yeğenine de bu konuları defaatle anlattık. ‘Bu gidiş iyi değil, yanlış yapıyorsunuz, gelin bu işleri yoluna koyalım’ dedik. ‘PKK ile mücadelede gereğini yapmadınız, bize verilen sözleri yerine getirmediniz, biz ise size hep yardımcı olduk, olmaya devam ediyoruz’ dedik. Özel temsilcilerimizi gönderdik, sanki biz onlara borçluyuz gibi özel temsilcilerimize farklı yaklaşım ortaya koydular”.
Evet, Kerkük’ün Sünni bir yönetim altında bulunması Türkiye olarak bizim içimizin daha rahat olmasını sağlayacaktı; ama Barzani’nin öngörüsüz adımları Türkiye’yi tavır koymak zorunda bıraktı. Barzani hem kendisi kaybetti, petrol kuyuları için çoktan iştahla el ovuşturan Haşdi Şabi’ye karşı Kerkük’ü kaybederek eski sınırlarına çekildi, hem de Türkiye’yi siyaseten takınmak istemeyeceği bir tavır içine girmeye mecbur bıraktı.
Yine de, bu demek değildir ki, Türkiye Şiilerin herhangi bir Sünni katliamı ihtimalini kulağının üstüne yatarak karşılayacaktır. Bu demek değildir ki, bölgede olan bitenleri kendi güvenliği ve çıkarları açısından kontrol etme, olaylara müdahil olma çabasından vazgeçecektir. Askerimiz, Güney sınırımızın altında girdiği her yerde Türk bayraklarıyla ve sevinç çığlıklarıyla karşılanıyorsa, bunun bir manevi dayanağı da pekala var demektir.
Sonuçta, Barzani’nin hem kendisi kaybederken Türkiye’yi de içine soktuğu durumu açıklamak için içimden ancak “kaybet-kaybet” demek geliyor; ancak oyunun, hamlelerin ve taşların sürekli yer değiştirdiği bu bölge için kolayından böyle bir çıkarımda bulunmak da rasyonel değil, bölgede kimin kaybedip kimin kazandığını ancak zaman gösterecektir.
Öte yandan Kerkük’ün sorunu sadece mezhepsel değil; Sünni Araplar, Kürtler ve Türkmenlerden oluşan bir şehir Kerkük. Bu, çevresi ateşlerle sarılı, alev almaya hazır bir yakıt içinde bulunan alandaki üç kıvılcım demektir.
Etnik milliyetçilik de, sekteryanlık da bölgenin kötü kaderi, makus talihi sanki. Hep işe yarıyor, hep işliyor; hep petrolün birilerine akmasına, Müslüman kanının da yere akmasına neden oluyor. Bu yüzden Kerkük konusunda işlerin buraya gelmesi nedeniyle herkes çok kaygılı, endişeli ve üzgün.
Umalım ve dua edelim de, bizim için çok kıymetli Kerkük’te kan akmasın.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.