Trump, ABD’nin Tel Aviv büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınacağını ve Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınacağını duyurduktan sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan Kudüs’ün Müslümanların kırmızı çizgisi olduğuna yönelik sert bir açıklama yaptı. Önceki gün tartışmalı kararını resmileştiren Trump’ın bu tavrına, Irak, Suudi Arabistan, Ürdün, Fas ve Tunus gibi pek çok Arap ülkesi de olası sonuçları hatırlatarak karşı çıktı. Avrupa Birliği’nden, Fransa’dan, Arap Birliği’nden, Hamas’tan da bunun tehlikeli bir adım olduğu ve dünyadaki milyonlarca müslümanı tahrik edeceği yönünde açıklamalar geldi.
Aklın yolu bir çünkü. Kudüs, her gidenin anlattığı gibi kadim bir şehir, üç semavi dinin en kıymetli kutsal mekanlarına sahiplik yapıyor; manevi havasıyla insanı sarıp sarmalıyor. Bir yanıyla insanın içini açmaya kıyamayacağı, ama bir yanıyla da içini açtığında ne ile karşılaşacağını bilemediği için, kapağını kaldırmaya cesaret edemediği bir hazine sandığı gibi. Çok kutuplu, çok duygulu bir şehir. Tuhaf bir şekilde tarihin tam içine düşmüş gibi; üç dinin nazil oluş zamanlarına tanık oluyormuş gibi hissediyorsunuz kendinizi Kudüs’te.
Öte yandan hava kurşun gibi ağır Kudüs’te. Çünkü yıllardır diken üstünde duruyor, yıllardır gerildikçe geriliyor. Şehir sanki, ne zaman patlayacağı bilinmese de bir süre sonra patlayacağından emin olunan bir çatışmanın doğum sancılarını çekiyor.
Müslümanlar Mescidi Aksa’ya girerken İsrail askerleri tarafından aranıyor. O kadim kapıların önlerinde –siyonizmin saldırganlığı konusunda örnek vermeye gerek var mı?- İsrailli askerlerin güvenliğini tehdit ettikleri gerekçesiyle Filistinli Müslümanların öldürüldüğü oldu. Şehir, Filistinlilerin mahalleleri ve İsraillilerin mahalleleri olarak bölünmüş durumda. Öyle ki şehrin hangi mahallesinde olduğunuzu evlerin, sokakların durumuna bakarak gelişmişlik düzeyinden anlayabiliyorsunuz, -elbette yoksul mahalleler Filistinlilerin- ayrışma had safhada… Öylesine derin bir sosyal yarılma ve gerginlik var ki Kudüs’te; iliklerinize kadar hissetmekle kalmıyor, neredeyse somut şekilde katmer katmer görüyorsunuz. Zira Filistin de, İsrail de Kudüs’ün kendi devletlerinin başkentleri olduğunu iddia ediyor. Bu uğurda Filistinliler yıllar boyunca zulme maruz kaldı, kanını ve canını verdi. Siyonizmin işkenceleri altında inledi, ama Mescid-i Aksa’yı bırakmadı.
Durum buyken Trump çıkıyor ve İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıdıklarını söylüyor. ABD’nin hiçbir sosyal dinamiği, hiçbir dengeyi gözetmeden Ortadoğu’yu dizayn etmesine tüm dünya alışık, ama sözkonusu Kudüs olduğunda sanırım bazı istenmeyen sonuçlar ortaya çıkacaktır. Bu sonuçlardan biri Kudüs’te yukarıda betimlemeye çalıştığım gerginliğin patlamasıyla yeniden Filistinli katliamlarının başlaması olabilir, bir başkası İslam dünyasının belki sesini ve gücünü ilk kez olarak sahiden yükseltmesi ya da öngörülemeyen bir başka sonuç... Kimbilir.
Geçtiğimiz ay bir Kudüs ziyaretine katılma imkanım oldu. O geziden oldukça ilgimi çeken bir anekdot aktarmak isterim: Tel Aviv’e inip Pasaport sırasına girdik, ama -en azından- benim bulunduğum sıra çok yavaş ilerliyordu. Gümrük polisi çoğunluğu Türk olan yolcuların pasaportlarını dakikalarca inceliyor, vakit geçtikçe geçiyordu. Uzun zaman sonra bulunduğum sıranın arkasına doğru başımı çevirdiğimde giyiminden İsrailli olduğu anlaşılan siyah fötr şapkalı birini gördüm. Sıranın en arkasından yavaş hareketlerle, ağır ağır benim bulunduğum yere kadar ilerlemişti belli ki. Yavaş yavaş, ufak adımlar atarak, çaktırmayarak ilerlemeye devam ederek benim de önüme geçti ama bizim sıra sahiden de çok yavaş ilerlediği için önündeki iki kişiyi beklemenin belki 15 ya da 20 dakikasını alacağını hesaplayarak; bu kez daha hızlı ilerleyen yan sıraya kaynak yaptı ve iki dakika içinde pasaporttan geçti. Herkes gibi sırasının gelmesini bekleyen diğer İsrail vatandaşları o adamı kınadılar, hatta “seni bu kadar özel kılan ne?” diye yüksek sesle azarladılar, ama adamın umurunda bile olmadı. Bastı gitti.
Anekdotu anlattım, zira bu tuhaf umarsızlık, kınanmayı göze alarak sürdürülen bu yüzsüzlük, utanmayı ve mahcup olmayı kaybedecek kadar hedefe kilitlenmişlik bana İsrail’i hatırlatıyor. Çünkü İsrail, uzun süredir aynı taktiği uyguluyor Filistin’de. Açıktan ve büyük bir eyleme kalkıştığında Müslüman ülkelerin tepkisini ve kamuoyunun nefretini kazandığı için sıvışa sıvışa, çaktırmadan ilerleye ilerleye, küçük adımlar ata ata, tepelerine bomba yağdırarak toplu katliam yapmaktansa, gün aşırı bir Filistinliyi vura vura Filistin’i teslim alıyor. Diyeceğim o ki, İsrail zaten halihazırda Kudüs’e hükmediyor...
Şehirde attığınız her adımda siyonizmin panoptikonunu üzerinizde hissediyorsunuz zira. Keza bütün ümmetin “farzı kifaye”si –farzı kifaye ifadesi tüm Müslümanların ortak sorumluluğu anlamında kullanılmıştır- olan Mescidi Aksa’yı korumak, Kudüs’ü boş bırakmamak görevini zayıf, cılız omuzlarına yüklenmiş Filistinlilerin de tek başlarına olmaktan, öyle hissetmekten, öyle muamele görmekten, ne derecede yürekli ve cesur olurlarsa olsunlar yorulduklarını görüyorsunuz.
Kudüs’ün çözülmesi gereken meselelerinin, Trump’ın mahut adımıyla daha da ağırlaştığı, karmaşıklaştığı doğru; ama tepkiler Trump’a geri adım attırsa bile, Kudüs’te Siyonist üstünlüğünü ortadan kaldıracak bir çözüm yolu bulunmadıkça, hiçbir şey kazanılmış olmayacak. Aksine çaktırmadan ilerleyen İsrail durdurulmadıkça, her geçen dakika, gün, ay Filistin’in aleyhine olacak…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.