Hangi adalet

04:007/07/2017, Cuma
G: 17/09/2019, Salı
Özlem Albayrak

Bundan yaklaşık 10 gün önce yazdığım “Eveleme Geveleme Yürüyüşü” başlıklı yazıda, Kemal Kılıçdaroğlu’nun neden yürüdüğünü somut şekilde ifade etmediğini söyleyerek, “Enis Berberoğlu’na verilen 25 yıllık hapis cezasını protesto etmek için mi yürüyor? Yoksa darbeden sonra 20 Temmuz’da çıkarılan OHAL ve uygulamalarına mı karşı? Kılıçdaroğlu, FETÖ’cülerin içeri atılmasına mı bozuluyor, Altan Kardeşler ve Nazlı Ilıcak’ın FETÖ’ye verdiği destekten içeride olmalarına mı itiraz ediyor? Bilmiyoruz.” değerlendirmesini

Bundan yaklaşık 10 gün önce yazdığım “
” başlıklı yazıda, Kemal Kılıçdaroğlu’nun neden yürüdüğünü somut şekilde ifade etmediğini söyleyerek, “Enis Berberoğlu’na verilen 25 yıllık hapis cezasını protesto etmek için mi yürüyor? Yoksa darbeden sonra 20 Temmuz’da çıkarılan OHAL ve uygulamalarına mı karşı? Kılıçdaroğlu, FETÖ’cülerin içeri atılmasına mı bozuluyor, Altan Kardeşler ve Nazlı Ilıcak’ın FETÖ’ye verdiği destekten içeride olmalarına mı itiraz ediyor? Bilmiyoruz.” değerlendirmesini yapmıştım.

Yazıda, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüme sebebi konusunda, sürekli eveleyip gevelemesinin sebebini ise şöyle açıklamıştım: “Adalet” gibi son derece soyut, herkeste öyle ya da böyle bir karşılığı bulunan, herkesin vicdanında bir yerlere mutlaka dokunan bir kavram destekçi toplardı. Oysa, MİT TIR'ları kumpasının yayınlanmasında rolü olan, dolayısıyla vatan hainliğinden içeride olan Enis Berberoğlu’na sahip çıkmak, sözkonusu vatan olduğu için geniş kitleleri etkilemezdi. Bu yüzden adalet gibi şemsiye bir kavram seçildi.

Biz bunları yazarken, konuşurken Kılıçdaroğlu da yürüyüşünün gerekçelerini açıklamaya karar vermiş; sonunda neden yürüme eylemi yaptığını söylemiş. Ayşe Arman’a verdiği röportajda Kılıçdaroğlu, “bu yürüyüşün amacı sadece Enis Berberoğlu’nun serbest kalması mı?” sorusuna, “Enis Berberoğlu’nun pozisyonu, bardağı taşıran son damla oldu” diyerek, gerekçelerini sıralamış. Buna göre darbeden sonra OHAL kararının çıkarılması, OHAL’in uzun sürmesi, gazetecilerin, akademisyenlerin, milletvekillerinin hapse atılması, 100 binin üzerinde kamu görevlisinin ihraç edilmesi Kemal Kılıçdaroğlu’na göre adaletsizlik göstergesiymiş. Bu yüzden de yürüme eylemi yapmaya karar vermiş.

Doğrusu insan, Türkiye olarak içinden geçtiğimiz onca badireyi hatırlayıp, bir de bu cevaba bakınca; gülse mi, ağlasa mı bilemiyor. Kılıçdaroğlu, hem darbeye karşıyım diyor ama hepsi darbecileri devletten temizlemek için kimisi hükümet, kimisi yargı tarafından alınmış kararları “adaletsiz” buluyor. Bunları adaletsiz bulması darbelere karşı olduğunu söyleyen biri için yeterince büyük bir çelişki değilmiş gibi, bir de kalkıp Ankara’dan İstanbul’a yürüme eylemi başlatıyor. Üstelik tek başına değil, Kılıçdaroğlu, bir yanında FETÖcüler, öbür yanında PKK'lılarla el ele kolkola yürüyor, adalet istiyor!

Kılıçdaroğlu yani, devlette 30-40 yıl süresince, gizlice, ince ince yapılanmış bir örgütün, devleti yıkmak için pek çok operasyonun ardından son olarak askeri darbeye kalkışmasını sorun etmiyor, bu konuda sadece “darbelere karşıyım” demekle yetiniyor, ama onları devletten temizlemek için alınan kararları adaletsizlik olarak tanımlıyor.

Aynı Kılıçdaroğlu, darbe gecesi kafası tankla refüj betonu arasında kalarak parçalanan vatandaş, köprüde üstlerine yağan kurşunlardan kurtulamayan onlarca insan lehine sağlanması gereken adalet konusundan da asla bahsetmiyor. O’nun, FETÖ'cüler tarafından yıldırılarak, mobbing uygulanarak askeri okullardan yarı zorla atılmış öğrenciler konusunda da bir adalet talebi bulunmuyor. Kılıçdaroğlu, çalıntı sorularla sınava girenler yüzünden olası memuriyet haklarını kaybeden onbinler hakkında da “adalet” lafı etmiyor ama memuriyete nasıl girdikleri meçhul, 100 bin FETÖ'cü memurun devletten ihraç edilmesini “adaletsiz” bulduğunu söylüyor. Onların hakkını savunmayı, onlar için adalet talep etmeyi görev addediyor. İlginç sahiden.

Kılıçdaroğlu’na göre, darbeyi atlatan devletin, böylesi bir ihtimalin yeniden belirmesinin önüne geçmek için çaba sarfetmesi, darbecileri temizlemeye çalışması, bunu yapmayı kolaylaştırabilmek için de OHAL çıkarması “adaletsiz” bir durum.

Kılıçdaroğlu’nun “hapisteki milletvekilleri” dediği, Enis Berberoğlu’yla Selahattin Demirtaş ve diğer HDPliler olsa gerek. Akademisyenler dediği de, üniversitelerde yuvalanmış ve diğer akademisyenler üstünde yıllarca terör estirmiş FETÖcülerle, terör örgütü PKK yandaşı olan ve şiddeti öven diğerleri… Eh, Ankara-İstanbul yolunda Kılıçdaroğlu’nun bir yanında FETÖ ablalarını, diğer yanında PKK destekçilerini görünce bu gerekçeler anlam kazanıyor doğrusu.

Bu yürüyüşün söylendiği gibi yeni bir Gezi’yi ateşleyip ateşlemeyeceği konusu tartışmalı. Bunun bir planın sacayaklarından biri olduğu da öyle. Ama tartışmaya hacet olmayan, her iki durumda da geçerli olan şu ki; Kılıçdaroğlu bunu yaptığı için gelecekte hayırla yad edilmeyecek.

Sonunda ne için yürüdüğünü söyledi. Keşke söylemeseydi.

#OHAL
#FETÖ
#Enis Berberoğlu