Bir yıl sonra…

04:0014/07/2017, Cuma
G: 17/09/2019, Salı
Özlem Albayrak

Üstünden bir sene geçmiş. 15 Temmuz gecesi ne hissettiğimi, öfkemi, kederimi, kızgınlığımı, bıkkınlığımı yazmakta bundan bir yıl önce nasıl zorlandıysam, şimdi de aynı… Yoğun bir hissediş var, hıncın, kızgınlığın, kıvancın, gururun, inadın içiçe geçmesi var; bütün bunların kalpte burkula burkula birbirine kenetlenmesiyle oluşan tarifsiz bir duygulanım var, ama bunları layıkıyla ifade edecek bir yol bulabilmek o kadar kolay değil.Sahiden, şarjı bitmek üzere olan telefonu için şarj aletini yanına

Üstünden bir sene geçmiş. 15 Temmuz gecesi ne hissettiğimi, öfkemi, kederimi, kızgınlığımı, bıkkınlığımı yazmakta bundan bir yıl önce nasıl zorlandıysam, şimdi de aynı… Yoğun bir hissediş var, hıncın, kızgınlığın, kıvancın, gururun, inadın içiçe geçmesi var; bütün bunların kalpte burkula burkula birbirine kenetlenmesiyle oluşan tarifsiz bir duygulanım var, ama bunları layıkıyla ifade edecek bir yol bulabilmek o kadar kolay değil.


Sahiden, şarjı bitmek üzere olan telefonu için şarj aletini yanına almayı unutacak kadar büyük bir telaşla, ucunda ölüm olabileceği bilinen bir yola çıkmak nasıl tarif edilebilir ki? O yola, aslında ülkenin tüm yollarına senin gibi aceleyle çıkmış, yanlarına silah niyetine sadece bedenlerini almış bunca insanla karşılaşmanın kıvancı nasıl anlatılabilir? O insanları daha önce tanıma fırsatı bulamamış olduğun akrabaların gibi hissetmek, onlara karşı dolduğun ılık sevgi hissi nasıl kaleme alınabilir? Kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla, çember sakallısıyla uzun sakallısıyla, sarıklısıyla keten gömleklisiyle, çarşaflısıyla kısa kollusuyla, başörtülüsüyle açığıyla her türden, her yaştan, her yaşam tarzından binlerce insanın yarattığı o atmosfer nasıl yazılabilir? O insanların yüzüne baktığında, gecenin karanlığında gün gibi, güneş gibi gördüğün, vatan sevgisi, bayrak inancı, millet aidiyeti nasıl izah edilir… “Havaalanını tanklar kapatmış” nidasını duyunca onlarla birlikte havaalanı yoluna düşmenin; kalbi hem korkunç bir elemle, hem de derin bir mutlulukla doldurduğu nasıl söylenebilir. Bir yandan, “Bu ülkenin talihi, bu halkın bahtı hiç mi değişmeyecek, darbecilerden hiç mi kurtulamayacağız?” diye bedenine cehennem azabı gibi ağrılar girerken, bir yandan da yan yana yürüdüğün binlerce insanın ilk kez şaha kalktığını, ilk kez itiraz ettiğini, ilk kez varlığını ortaya koyduğunu, ilk kez gerçek bir millet olduğunu düşünmenin süruru nasıl yan yana gelebilir ve bu yan yana gelmeyle oluşan tuhaf, med-cezirli hissiyat nasıl açıklanabilir?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın telefon üzerinden Facetime ile CNN Türk’e bağlandığı yayını izlerken, “neden normal bir bağlantı değil de, Facetime” diye düşünürken, bir saniye sonra başka şekilde yayına bağlanma olasılığı olmadığını aklederken ve derin bir çaresizlik ve endişe hissine gark olurken, bütün bunlar bir saniye içinde olurken, birbirine karışmış onlarca duygunun yüreği nasıl burktuğu, nasıl sıkıştırdığı ifade edilebilir mi?

Dolayısıyla 15 Temmuz’u anlatmak çok zor, bundan sonra da çok zor olacak.

O gece belki hiç birimiz durumun ciddiyetinin farkında değildik, millet belki sadece bu ülkede bir kez daha askeri darbe olmasın diye sokağa döküldü, ancak günün ilk ışıklarından sonra yapılanın bundan çok daha fazlası ve korunanın da sadece demokrasi değil Türkiye’nin bekası olduğu ortaya çıktı. Bu millet bir gece içinde bu ülkeyi, sadece çıplak elleriyle, sadece etten yapılmış bedenleriyle hainlere karşı durarak, belki de mukadder bir yok oluştan kurtardı. Nitekim 15 Temmuz darbesinin tek amacı, Erdoğan’ı devirmek değildi; asıl niyet Erdoğan’dan çeşitli sebeplerle nefret eden kitlenin desteğini de mobilize ederek Irak ve Suriye’de gözümüzün önünde birkaç yıl içinde ikame edilen Kürdistan projesinin Türkiye ayağına yer açmaktı. Darbenin asıl amacı, Türkiye’de iç savaş başlatmak ve nihayetinde ülkeyi parçalayarak bölgeyi küresel hakim güçler için çöpsüz üzüme dönüştürmekti. Olmadı. Başarılamadı.

O gece, direnenler için uzun ve zorluydu, yaşananlar inanılmazdı; FETÖ’nün asker görünümlü mankurtları ise çok acımasızdı. Tanıdığımız sevdiğimiz, tanımadığımız bilmediğimiz ama sonradan çok sevdiğimiz yüzlerce insanı şehit verdik, binlercesi gazi oldu. İçimize attıklarımız da tarif edilmesi imkansız bir duygu olarak bize kaldı…

Acı olan, bir yıl sonra geldiğimiz noktaya baktığımızda gördüğümüzün bambaşka bir manzara olması. Düşünün ki, o gece Erdoğan’ın Marmaris’te kaldığı otele saldırı düzenleyen MAK timinde görevli tutuklu sanıkların üzerlerinde “hero” yani İngilizce kahraman yazılı tişörtlerle mahkemeye getiriliyorlar. Düşünün ki, günlerce saklandığı delikte saçı sakalı birbirine karışmış, insanlıktan çıkmış vaziyette yakalanan sanıklardan Gökhan Güçlü, tişörtün değiştirilmesini isteyen ve duruşmaya daha sonra devam edileceği kararını veren mahkeme heyetine gülüyor. Düşünün ki, bu olay daha önceki gün yaşanıyor.

Bu nedenle, bir yıl sonra 15 Temmuz’a baktığımızda boğazımızı düğümleyen, yüreğimize oturan şey, bu hainlerin cezasını hala layıkıyla verememiş olmak. Acı olan tutuklu bulunan bu katillerin utanmazca, yüzsüzce şov yapmaya devam ediyor olmaları.

Daha da acı olan ise, bu ve benzeri hainlerin yaptıklarını “adalet” meşrulaştırıcıyla aklayarak Ankara’dan İstanbul’a yürüyen bir Anamuhalefet liderimizin olması…

Olması gereken bunlar değildi, adaletin gerçekten tecellisiydi. O durumda, ne bu hainler mahkemeyle dalga geçecek cesareti kendinde bulabilirdi, ne de darbeyi canlı yayında izlemiş, kaybedilen 250 kişi için asla adalet talep etmemiş Kılıçdaroğlu, sureti haktan görünüp, darbecileri kurtarmak adalet yürüyüşü başlatabilirdi.

Hala geç değil ama… Hepimiz, bu hainlere cezalarını verilmesini bekliyoruz.

#Recep Tayyip Erdoğan
#FETÖ
#15 Temmuz