Yine yeni Kudüs

04:0012/09/2017, Salı
G: 17/09/2019, Salı
Ömer Lekesiz

Kudüs’ü ziyaretiniz, kendi memleketinize döndüğünüzde de uzun süre etkisinden kurtulamayacağınız yoğunbir gerilimi satın almanızdır.Gerilim derken, İsrail’in havaalanı giriş ve çıkışlarında zorluklar yaratmasını kastetmiyorum.Elbette, “Kaşın gözüne çok yakın duruyor, yoksa bu fotoğraf senin değil mi” kabilinden sorularla başlayıp, “deden de Kudüs’e gelmiş miydi” türünden farklı mecralara kayan ima yüklü soruların bu gerilimde mutlaka bir payı vardır.Ancak benim kast ettiğim gerilim, bu değil.Öteki’nin

K
udüs
’ü ziyaretiniz, kendi memleketinize döndüğünüzde de uzun süre etkisinden kurtulamayacağınız yoğun
bir gerilimi satın almanızdır
.

Gerilim derken, İsrail’in havaalanı giriş ve çıkışlarında zorluklar yaratmasını kastetmiyorum.

Elbette, “Kaşın gözüne çok yakın duruyor, yoksa bu fotoğraf senin değil mi” kabilinden sorularla başlayıp, “deden de Kudüs’e gelmiş miydi” türünden farklı mecralara kayan ima yüklü soruların bu gerilimde mutlaka bir payı vardır.

Ancak benim kast ettiğim gerilim, bu değil.

Öteki
’nin Kudüs’teki hakimiyetini sürekliymiş gibi göstererek, inançları nedeniyle ve kutlu evlerinden birinde olmanın rahatlığıyla orada bulunanı,
öteki saymasından
kaynaklanan bir gerilimden söz ediyorum; diğer bir ifadeyle, ötekilik anlayışında meydana gelen karmaşadan; asıl öteki olanın öteki olmayanı öteki saymasından kaynaklanan bir gerilim…

Örneğin siz, Rabbiniz ve Peygamberiniz tarafından işaretlenmiş, Müslüman emirler ve komutanlar eliyle mamur hale getirilmiş beldelerden biri olarak heyecanla el-Aksa’ya girmektesiniz.

Bir İsrail askeri, sizi pat diye durdurarak “Müslüman mısın” diye soruverir ve “Elhamdülillah” deyişinizle yetinmeyip, sizden bir de Fatiha suresini okumanızı isteyebilir.

Müslüman olduğunuzu, Müslüman olmadığını bildiğiniz birine bu yolla ispat etme zorunluluğu karşısında apışıp kalırsınız.

İşte bu an ve benzeri anlar kastettiğim gerilimin somutlaştığı anlardır. Mana ve madde bakımından sizin olanda, ötekinin tasarrufta bulunması, sizin ötekileştirilmenizi beraberinde getirir.

Bu bağlamda, kendisini asil zannedenin meşruiyetinin bulunmaması, onun o belde ile ilgili gasp ve temellükünü açığa çıkarırken, ötekileştirilmek istenenin tahammülünü de zorlamak suretiyle, kaçınılamaz bir gerilimin açığa çıkmasına neden olur ki, bu gerilimi orada üstünüzden hiç atamadığınız gibi, burada da etkisinden kolay kolay kurtulamazsınız.

Ötekinin, iğreti bir elbise gibi giyindiği yeni hükümran rolüyle, Kudüs ziyaretinize ille de siyasi bir nitelik yüklemeye kalkışması da işin cabasıdır.

Bu nedenle son ziyaretçilerin muhatap oldukları “sizi kim gönderdi” sorusu, ziyaret şevkinize gölge düşürmenin ötesinde, sizi örgütlü bir eylemin içine çekerek konumlandırma maksadına ilişir.

Bunun ilk nedeni,
Cumhurbaşkanımız Erdoğan
’ın Kudüs’ü ziyareti teşvik etmesidir.

İsrail, bu teşvikin bir devlet politikası olduğunu ve dolayısıyla ziyaretlerin de o politika gereğince yapılan uygulamanın bir parçası olduğunu zannetmekte ve hatta Türkiye’den gelen her ziyaretçinin teşvikten öte maddi planda desteklendiğini, daha açık bir söyleyişle ücretlendirildiğini zannetmektedir.

Bu zan, İsrail’in dünyadaki diğer Yahudileri ve Yahudi dostlarını ancak bu yolla, yani tüm masraflarını karşılamakla kalmayıp, ceplerine de hatırı sayılır bir meblağı koymakla Kudüs’e getirebiliyor olmasının doğal bir sonucudur.

Bu bakımdan İsrail, Müslümanların sadece ve sadece kendi zamanlarına ve imkanlarına yaslanarak, üstelik kendisinin onca zorlaştırmalarına rağmen, salt ziyaret maksadıyla Kudüs’e gelmelerini anlayamamakta ve dolayısıyla “kiminle görüşeceksiniz, sizi devlet mi gönderiyor” vb. sorularla kendi zannını kendi çıkarınca doğrultmaya çalışmaktadır.

Yukarıda zikrettiğim gerilime, bu soruların neden olduğu yanlış konumlandırma çabası da eklenince, Kudüs ziyaretçilerinin bunlara karşı bir temkini ve tedbiri elden bırakmamaları da zorunlu hale gelmektedir.

Hal böyle olunca Kudüs’ü ziyaret etmek, bir gerilimi satın almakla eşitlenirken, kutlu beldede yapılan ve yapılacak olan ibadetlerden, dualardan ve zikirlerden alınan zevklerde de kısmi bir kırılma yaşanabilmektedir.

Bu bakımdan Kudüs ziyaretçilerinin olası tüm olumsuz sürprizlere hazır olmaları ve dolayısıyla salt inançları gereğince yaptıkları bu ziyaretlere gölge düşürebilecek İsrail merkezli tertip ve tezgahların dışında durmaları, ibadet ve dua şevklerinin kırılmasına asla ve asla izin vermemeleri, buna bağlı olarak da söz konusu olabilecek her olumsuzluğu kendi içlerinde eriterek geçersizleştirmeleri en doğru davranış olacaktır.

Elbette, Kudüs’ü ziyaretin zorlaştırılması, hatta engellenmeye kalkışılması ne kadar siyasi ise, Müslümanların Kudüs’ü ziyaretleri de en az bir o kadar siyasidir.

Ancak Müslümanların eylemindeki siyasilik devletleri, örgütleri kat be kat aşan bir
hasbilikle
kaim
olması bakımından değerlidir ve inşallah Kudüs’ün tekrar fethine kadar da bu böyle sürecektir.

Kudüs’ün yeniden fethi ise ziyaretçilerin değil, orduların işidir.

Dolayısıyla,
Kudüs’le ilgili kim el-an hangi işle yükümlüyse onu yerine getirmelidir
.

*

Sevgili dostum, kıymetli hocam
Yalçın Çetinkaya
’nın “
Şehid cenazesinde tekbir çalınınca sorun çözüldü mü?
” başlıklı yazısını ancak Kudüs dönüşünde okuyabildim. Öncelikle Çetinkaya’nın şahsımla ilgili teveccühlerinden mahcubiyet duyduğumu belirtmeliyim.

İlk kez onun ele aldığı ve benim eklemlendiğim konu, çok önemli olduğundan ve okurlar da bu konuda daha fazla bilgilendirilmeyi talep ettiklerinden, üzerinde müstakil olarak durmayı hak etmektedir. İnşallah izleyen yazımı ona ayırayım.

#Kudüs
#Filistin