Sizin biziniz kimdir?

04:0025/08/2017, Cuma
G: 17/09/2019, Salı
Ömer Lekesiz

Çok okuyan ve iyi düşünmek için büyük gayret sarfedeneğitim mühendisibir arkadaşım, birkaç gün önce Köy Enstitülü yazarlardan Talip Apaydın’ın bir hikayesini göndermiş sosyal medya üzerinden.Güzel sanatlarda, Eğitimde Psikolojik Hizmetler Bilim Dalı’nda öğrenim görmüş; “İlk ve Ortaöğretim Çağındaki Özel veya Üstün Yetenekli Öğrencilerin Eğitim Projesi” kapsamında kurulan Bilim ve Sanat Merkezlerinin (BİLSEM) tespiti ve düzenlenmesi çalışmalarının hemen her aşamasında yer almış olması nedeniyle,

Çok okuyan ve iyi düşünmek için büyük gayret sarfeden
eğitim mühendisi
bir arkadaşım, birkaç gün önce Köy Enstitülü yazarlardan Talip Apaydın’ın bir hikayesini göndermiş sosyal medya üzerinden.

Güzel sanatlarda, Eğitimde Psikolojik Hizmetler Bilim Dalı’nda öğrenim görmüş; “İlk ve Ortaöğretim Çağındaki Özel veya Üstün Yetenekli Öğrencilerin Eğitim Projesi” kapsamında kurulan Bilim ve Sanat Merkezlerinin (BİLSEM) tespiti ve düzenlenmesi çalışmalarının hemen her aşamasında yer almış olması nedeniyle, onu eğitim mühendisi olarak niteledim. İznini almadığım için ismini veremiyorum ama ilettiğim bu bilgi dahilinde, konuyla ilgili olan hemen herkes onu mutlaka tanıyacaktır.

Arkadaşımın bana gönderdiği hikaye, yazarının da eğitim gördüğü
Çifteler Köy Enstitüsü
’nde geçiyordu.
Ağır kışlardan birine denk gelen bir bayramda, memleketlerine gidemeyerek pansiyonda kalan öğrencileri, okul müdürünün
çalışarak bayramı bayram yapma
(Türkiye’yi kalkındırma sevincini yaşama ve yaşatma) konusunda motive edişi, işlemeyen santral kanalının el birliğiyle açılışı ve gurbetteki öğrencilerin yaratımına katıldıkları suya kavuşma sevinci, ısınma keyfi konu ediliyordu, o anı-hikayede.
Satır aralarına yerleştirilmiş
kalkınma fetişizmi
dışındaki her şey güzeldi hikayede ve ben de çok önceden okuduğum halde yeniden okurken zevk aldım. İlginç ve irkiltici olan şey ise arkadaşımın alıntısına eklediği şu nottu:

“Köy Enstitüleri’nin Marshall Planı kapsamında kapatılıp, yerine İmam Hatip okullarının açılma sebebi üzerine düşünelim!”

Eğitim tarihçisi olmadığım için, sözü edilen tarihsel, siyasal ve eğitimsel ilişkiye dair bir şey söyleyemem ama şunu
açık yüreklilikle
söyleyebilirim:
Yozgat İmam Hatip Okulu
’nda parasız yatılı olarak okudum. Yozgat demek kış demektir ve ben de Apaydın’ın hikayesindeki anlatıcı gibi ağır kış şartları nedeniyle dört-beş bayramda ailemin yanına gidemeyip, pansiyonda mahsur kaldım; o şartları benimle paylaşan birçok çocukla, gerek kendimizi oyalamak gerekse Türkiye’nin ilerlemesine katkıda bulunmak bakımından yaptıklarımızı hikayeye dökseydik, kocaman bir kitap olurdu.

Bunu bildirdim arkadaşıma ve dedim ki, “Bizim tek suçumuz, o hikayeleri yazmamak mı? Yazmadıysak ayrılık, ayrımcılık, ayrıştırmacılık olmasın diye yazmamışızdır.”

Bunu yazdım yazmasına da şu “biz-im” kelimesi bir burgu ucu gibi dönmeye başladı zihnimde ve bu yazımın başlığı olacak kadar hüküm kurdu bende:

Sizin biz’iniz kimdir?
Bunu şöyle de sorabilirim:
Siz kimin biz’isiniz
?

Sıkça kullandığımız bir zamirdir, biz!

Bununla,
ben
demeyi şeytandan sayan imani bir inceliğin sahibi olanlarca kullanılan biz’den çok dini, toplumsal ve siyasal karşılıklar yükleyerek kullandığımız biz’i kastediyorum.

Biz! İslam ümmeti mi? Türk milleti mi? Anadolu’nun mukimleri mi? Batı karşıtı olanlar mı? Kemalizm’in bağlıları mı? Yoksa şu ya da bu partiye oy verenler mi?

Kimdir biz!

Kelamullah’taki (Şarkiyatçıların sorunlu ilan ettikleri) biz’in, dünyevileşmiş şekli mi?

Yoksa dünya ile ahiretin berzahını oluşturan insanın ta kendisi mi?

Bu bakışla insan da (insanlık tümelinde) bir kavim sayılamaz mı? Tıpkı kuşların, böceklerin, balıkların... birer kavim sayılabildikleri gibi; ve yine buna göre insanlık biz’im bizimiz değil mi?

Gayri ihtiyari elim bizim Yunus’un şiirlerine gitti. Hani bir önceki yazımda Türkçe’yi imana getirdiğini söylediğim; o çabasını “
Yunus dilin Sen yumşattın bu tevhidi eyitmeğe
” (Allah’ım Yunus’un dilini tevhidi söylemesi için yumuşatan sensin) şeklindeki kendi dizesiyle teyit eden Yunus Emre’nin şiirlerine.

Haliyle biz’i de, hakikatine uygun olarak tanımlamayı ondan bekleyebilirdim. Baktım zaten sıkça dönerek baktığım şiirlerine ve şu dizelerini seçtim aradığım şeye karşılık olarak:

“Bugün sohbet bizim oldu bize bizim diyen gelsin

İçirdi aşk bize şehdin nûş eyleyip yudan gelsin

Kanaat hırkası içre selamet başını çektim

Melâmet göyneğin biçtim arif olup giyen gelsin

Bu aşk meydanı içinde çağırdım bir âvâz ettim

Müezzinlik bizim oldu imam oldum uyan gelsin

.....

Suret nakşın gidermekle gönül mülkü temiz olmaz

Akar rahmet suyu çağlar gönül kirin yuyan gelsin

Yunus miskin onu görmüş eline hem divan almış

Âlimler okuyamamış bu manadan duyan gelsin”

Yunus'tan hareketle,
o arkadaşımın da bizden olduğundan emin olarak
, şimdilik şu sonuca vardım:

Biz’i olmayanın bizi şeytandır ve üç günlük dünya menfaatleri uğruna bizi bizden ayıranların hali dumandır.

Siz siz olun, bu manadaki biz’inize sahip çıkın ki, size sahip çıkan bir biz’iniz olsun.
#Çifteler Köy Enstitüsü
#Marshall