Kudüs’teki gerilim ne ilktir ne de son olacaktır

04:0021/07/2017, Cuma
G: 17/09/2019, Salı
Ömer Lekesiz

Elli yıldır İsrail işgali altında bulunanKudüs’te (Beytü’l-Makdis’te,el-Aksa’da,Harem’de), ilk defa üç gün boyunca ezanlar okunmadı, Cuma ve vakit namazları kılınmadı.Bu üç günün sonrasında Harem’in de içinde yer aldığı eski şehrin, en işlek kapılarının girişlerinemetal dedektörlerkonuldu. Filistinli Müslümanlar, İsrail tarafından güvenliği sağlama bahanesiyle zaten had safhaya çıkartılmış olan denetlemenin bu yeni aşamasına (da) itiraz ediyorlar, çünkü bunun bir güvenlik meselesi değil, el-Aksa’yı

Elli yıldır İsrail işgali altında bulunan
Kudüs
’te (
Beytü’l-Makdis
’te,
el-Aksa
’da,
Harem
’de), ilk defa üç gün boyunca ezanlar okunmadı, Cuma ve vakit namazları kılınmadı.

Bu üç günün sonrasında Harem’in de içinde yer aldığı eski şehrin, en işlek kapılarının girişlerine
metal dedektörler
konuldu. Filistinli Müslümanlar, İsrail tarafından güvenliği sağlama bahanesiyle zaten had safhaya çıkartılmış olan denetlemenin bu yeni aşamasına (da) itiraz ediyorlar, çünkü bunun bir güvenlik meselesi değil, el-Aksa’yı işgalin yeni bir adımı (safhası) olduğunu düşünüyorlar ki, İsrail tarafından bu zamana kadar açık ya da gizli olarak yapılan her şey de zaten onların tepkilerini haklı kılıyor.
Harem merkezli olarak yeni gerilimin özetinin özeti budur. Ancak İbranilerin karakterini, inancını ve tarihini iyi bilenler meselenin tek merkezli (boyutlu) olmadığını da iyi bilirler. Bu bakımdan,
el-Aksa’da bunlar olurken, İsrail’in bunların beraberinde daha neleri planladığını, bu olayı sadece İslam ümmetinin değil, dünya gündeminin ilk maddesi haline getirmekle şimdi hangi samanın altından su yürütmeye yeltendiğini de görmeye çalışmak gerekir
.

Bu konuda öncelikli olarak belirlenmesi gereken husus şudur:

İbraniler,
Babil Kralı Buhtunnasr
’ın Kudüs’ü işgal edip,
Süleyman Mabedi
’ni yıkarak İsrailoğulları’nı
Babil
’e sürdüğü tarihten (MÖ 586) itibaren,
Hz. Süleyman
devrindeki kadar güçlü bir ordu kurma imkanını da kaybettiler.
Bunun yerine modernizmin ve (dolayısıyla kapitalizmin) doğuş şartlarında,
ekonomide, bilimde, teknolojide, felsefe ve sanatta üstünlük kurma yoluyla
, sığındıkları toplumları, ülkeleri doğrudan etki altına alıp, perde gerisinden onları yönetmeyi seçtiler.
Aynı zamanda, herkesçe teslim edilmiş bir diğer üstünlük(!) olarak
nifak çıkarma kabiliyetlerini
de iyi kullanıp, hem potansiyel düşmanlarını ortadan kaldırdılar hem de fiili düşman olarak gördüklerini (örneğin Müslümanları) kendi içlerinde birbirlerine düşürerek, zaafa uğrattılar.
Kudüs’teki son gerilim, her şeyden önce İbranilerin bu niteliklerinden ve gayretlerinden bağımsız olarak düşünülemez. Nitekim, kimi öfkeli Müslümanların “
tükürsek boğarız
” dedikleri yerde, karşılarında İbranileri değil İngilizleri, Amerikalıları, Almanları, Fransızları, Rusları... vd. görüvermeleri ve doğrudan
İhvan-ı Müslimin ile Hamas’ın bitirilmesi planının
ilk safhasından ibaret olan
Katar krizini
kucaklarında buluvermeleri söz konusu hususu somutlaştırmaya yeterli gelecektir.
İkinci husus, İbranilerin, Kudüs’ün tek hakimi olma yönündeki
iki bin yıllık arzularına, hiç acele etmeksizin hatta yeni elli yıl, yüz yıl gibi uzun periyodları gözeterek sessizce ve sakince ulaşmaya çalışmalarıdır.
Nitekim, Batı Şeria’daki Filistinlilere karşı Kudüs’ü
utanç duvarlarıyla
çevirmeleri, tapınma hakkına yaslanarak
Miraç Yolu
’nu kazı alanına çevirmeleri ve Süleyman Mabedi’nin temellerini bulmak adına el-Aksa’nın altını oymaları... başlangıçta hep basit bir girişim, makul bir talep gibi gösterilmiş büyük operasyonlardır.
Nitekim bu bağlamda, bugün itibariyle,
Selahattin Eyyübi Caddesi'nin
yeniden düzenlemesi adına
UNESCO
’nun Doğu Kudüs’teki Filistinlilere dayatmaya çalıştığı milyar dolarlık proje bile, İsrail’in cadde isimlerini değiştirilmeye yeltenmesini beraberinde getirdiği gibi, Müslüman esnafın bölgeden tasfiye edilmesini sağlama özelliği taşımaktadır.
Dolayısıyla,
İsrail’in eski Kudüs’ün (sur içinin) ya da el-Aksa’nın güvenliğini sağlamak adına, bugüne kadar attığı her adımla kendi işgalini pekiştirmesi, Filistinlilerin hayat ve hareket alanını daraltması, şimdi atmak istediği ve gelecekte de atabileceği ilgili her adımın şer yüklü kötülük adımı olacağına bir karinedir
.
Konuyla ilgili üçüncü husus, İsrail tarafından
Gazze
’ye yapılan periyodik saldırıların ve (Mısır desteğinde) uygulanan siyasi ve ekonomik ablukanın ürettiği vahşetin, yine İsrail tarafından, popülerliği nedeniyle herkesin daha çok ilgi duyacakları irili ufaklı
Kudüs gerilimleriyle perdelenmesi, insani dikkatlerden uzaklaştırılmasıdır.

İsrail’in Kudüs merkezli olarak ürettiği son gerilimden hareketle yukarıda belirttiklerimin dışında şer, nifak ve işgal eksenli başka maksatlardan, planlardan da elbette söz edilebilir.

Son tahlilde ise bunların artık belli inanç mensuplarını da aşan ve (bizim
Ersin Çelik
’in de
Gerçek Hayat
’ın son sayısındaki sağlam muhtevalı yazısında vurguladığı gibi) doğrudan tüm insanlığın sorunu haline gelen hususlar olduğu güçlü bir şekilde ifade edilmelidir.
İngiltere ve ABD’nin,
Bereketli Hilal
’e yerleşmelerinin bir görüngüsü olarak, İsrailoğullarını Filistin’de toplamakla, aslında dünyanın altına dinamit koyduklarını ayan beyan gösterinceye ve dünyayı bu tehlike karşısında birleşmeye sevk edinceye kadar...
#İsrail
#Kudüs
#ABD