Suudi Arabistan MüftüsüAbdülaziz Al-i Şeyh’in, ekmeğini yediği yönetimin siyasetine uygun olarak verdiği fetvaya dair haberleri ve karşı görüşleriYeni Şafak’tan okumuşsunuzdur.İslami terminolojiye ait olanmüftüvefetvakelimelerini gizleyerek okuduğumuzda, söz konusu bilgi Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı tarafından yapılmış rutin bir açıklamadan ibaret görünecek ve dolayısıyla değeri ve ciddiyeti de bununla orantılı hale gelecektir.Suudi Arabistan’ın İsrail’le yürüttüğü Amerikan kurgulu yeni ilişkinin
Suudi Arabistan Müftüsü
’in, ekmeğini yediği yönetimin siyasetine uygun olarak verdiği fetvaya dair haberleri ve karşı görüşleri
’tan okumuşsunuzdur.
İslami terminolojiye ait olan
ve
kelimelerini gizleyerek okuduğumuzda, söz konusu bilgi Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı tarafından yapılmış rutin bir açıklamadan ibaret görünecek ve dolayısıyla değeri ve ciddiyeti de bununla orantılı hale gelecektir.
Suudi Arabistan’ın İsrail’le yürüttüğü Amerikan kurgulu yeni ilişkinin mahiyeti ve istikameti herkesin malumu olduğundan, Müslüman devlet sıfatıyla da olsa o ilişki tahtında ileteceği bir önerinin veya emrin Müslüman kamuoyu (İslam Ümmeti) tarafından, duyulduğu ilk anda
hale getirileceği de yine herkesin malumudur.
İşte bu noktada Suudi aklı, İslami terminolojiye ait olan müftü ve fetva kelimelerinin sırtına gösterişli bir yarış atının sırtına binercesine binerek müftü namıyla Abdülaziz Al-i Şeyh diye birini sahneye sürmüş, kendi siyasi kanaatini sahneletmiş, oyuncuyla ve sahneyle yetinenleri, yanlış siyasetinde isabetli olduğuna inandırmaya çalışmıştır. Meselenin aslı budur ve son tahlilde bir komedi denemesinden başka bir şey de değildir.
kelimesinin,
,
kelimeleriyle bağdaşmadığını, birlikte telaffuz edilmelerinin bile mahzurlu olabileceğini bilmiyor değilim. Ancak konuyu
, din istismarcısı Suudi Arabistan yönünden ele aldığım için mazur görüleceğimi umuyorum. Söz konusu kelimeleri yan yana kullanırken dikkat çekmek istediğim asıl husus,
’un, “
Şekere alışmış akrebi öldürmezsen / Şekerden zehir yapacaktır.
” dizesinde dile getirdiği husustan gayrısı değildir.
Bu genel değerlendirmeye bağlı olarak, asıl şu meselenin altını kalın bir hatla çizmek istiyorum:
Temenni edilemez, tasvip olunamaz ve asla makul görülemez olsa da, uzak ya da yakın coğrafyalarda Müslümanların maruz kaldıkları malum olumsuzlukların, bizler için tersinden bir aydınlanmayı, uyanışı ve tutarlı bir tepkiyi beraberinde getirdiğine de tanık oluyoruz.
İçi boş bir terim olan
, elîm ve meşum hadiseler sonrasında içinin doğru bir şekilde doldurulmaya başlanması,
şeklinde kullandığımız ama aidiyetinden ve tırnağımızın etimize yakınlığınca bir gerçekliğe sahip oluşundan bihaber bulunduğumuz o coğrafyanın atalarımızın lisanından okunması ve onların cihadının, gayretinin, emeğinin, idealinin nihayet doğru öğrenilmesi bu cümleden tanıklıklarımızdır.
Tıpkı bunun gibi
esaslarını, uygulamasını, içtihadın mahiyetini, Tarik-i İcma’ın tahakkukunu... da yakın çevremizdeki devletlerin kendi siyasetleri gereğince besledikleri müftülerden, onların sakat işbirliklerinden ve siyasi maksat taşıyan fetvalarından öğreniyoruz ne yazık ki.
En azından, benim “öğreniyoruz” kelimesini zikredişimle birlikte doğuveren
? sorusunu sorabileceklerin varlığını tespit etmek ve bunlar sayesinden bir öğrenme potansiyelini harekete geçirmek bakımından olsun, vaki olumsuzluktan kimi olumlu sonuçların doğabileceğini umut edebiliyoruz.
Bu bağlamda,
’nın
İslam Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd
adlı, yeni basımı 2016’da yine
Diyanet İşleri Başkanlığı
tarafından gerçekleştirilen kitabına dikkat çekmek istiyorum.
1955’te
tarafından Fransızcadan Türkçeye çevrilen kitabın yazarı (Hıristiyan) Sava Paşa hakkında mükellef bir bilgiye sahip değiliz. Nitekim
,
,
gibi mümtaz şahsiyetlerin de öğrencisi olan Arıkan’ın
,
gibi konunun ehli olan kıymetli zatlara başvurmasından da tam bir sonuç çıkmamış.
Yine de onun imdadına merhum
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi
’nin “vefatından evvel Mısır’da telif ve neşrettiği” dört ciltlik
Mevakîfü’l-Akıl ve’l-İlmi ve’l-Âlim
min Rabbi’l-Âlemîn ve İbâdihi’l-Murselîn
adlı eserindeki “mündemiç mütalâası” yetişmiş. Arıkan, çok uzun olduğunu söylediği o mütalâanın bir kısmını, kitapta “Mütercimin İfadesi” başlığıyla yer alan yazısında zikretmiş.
Ben yine yukarıdaki “öğreniyor muyuz” sorusundan hareketle, Mustafa Sabri Efendi’nin söz konusu mütalâasından dikkatimi çeken şu alıntıyı sunayım:
“...Ne yazık ki bizde necdeti fikriye ve ciyadeti kalemiye sahibi adetleri sayılı birkaç Hanefi Türk uleması istisna edilirse, İslam şeriatı ve İslam hukuku kimse tarafından Sava Paşa kadar tetkik edilmemiştir. Ve yazanlar da sadece mutaassıp Avrupalıları gözden geçirmekle iktifa etmişlerdir. (...) Sava Paşa’nın ve Şekip Aslan’ın ilmi kıymeti haiz şahsiyetleri, İslam hukukundan bihaber yaşayanlara, yalan yanlış yazanlara kat’i bir darbedir.”
Kendi adıma, İslam hukuku bahsinde bilgi eksikliğimi gidermek için,
’yı zikrettim,
’nin,
’in... ilgili eserlerine dönmek ihtiyacındayım.
Sizlerin de, kartondan müftü Abdülaziz Al-i Şeyh’in siyasi safsatasıyla uğraşmak yerine, “nerede kalmıştım” diyeceğinizi ve asli bilgiye yöneleceğinizi tahmin ediyorum, inşallah.
#Suudi Arabistan
#Müftü
#Abdülaziz Al-i Şeyh
#Fetva