Bayramda bayramlı ve bayramsız

04:001/09/2017, Cuma
G: 17/09/2019, Salı
Ömer Lekesiz

Bizleri yeni bir bayrama sağlık ve huzur içinde eriştiren Rabbimiz'e hamdolsun.Bayram, hepimiz için mübarek olsun; bildiğimiz ve bilmediğimiz rahmetlerin, hayırların hem sebebi hem de sonucu olsun, inşallah.Özellikle formasyonu edebiyat olan köşe yazarları için bayram hakkında yazmak en zevkli işlerden birisidir. Çünkü geçmişten anlatılacak, aktarılacak devasa bir malzeme vardır bayram konusunda; güzellemeye açık, nostalji yapmaya uygun, “ah, nerede o eski bayramlar” kabilinden birmuhafazakarlığı

Bizleri yeni bir bayrama sağlık ve huzur içinde eriştiren Rabbimiz'e hamdolsun.

Bayram, hepimiz için mübarek olsun; bildiğimiz ve bilmediğimiz rahmetlerin, hayırların hem sebebi hem de sonucu olsun, inşallah.


Özellikle formasyonu edebiyat olan köşe yazarları için bayram hakkında yazmak en zevkli işlerden birisidir. Çünkü geçmişten anlatılacak, aktarılacak devasa bir malzeme vardır bayram konusunda; güzellemeye açık, nostalji yapmaya uygun, “ah, nerede o eski bayramlar” kabilinden bir
muhafazakarlığı yüceltmeye
, benimsetmeye ve dolayısıyla “dini hayat dünde kaldı, biz kendi ağıtlarımızı modern din eyleyelim” kabilinden bir
yenilgide mutlu olmayı
telkin etmeye teşne bir yığın malzeme...

Doğrusu, muhafazakarlık yönünden olmasa da, arşiv değeri yönünden, benim elim de o malzemeye gitmiyor değil.

Örneğin, hemen, hal beyanı tarzında maruz kalınan olumsuzlamayı temellendirip, bayrama karşı kayıtsızlığı hak edilmiş (ve herkesçe paylaşılabilir) bir kayıtsızlık olarak mazur ve makul gösteren şu Urfa türküsüne el atabilirim:

Geceler yarim oldu

Ağlamak kârım oldu

Evvel böyle değildim

Sebebim zalim oldu

anam anam garibem

Bayram gelmiş neyime

Kan damlar yüreğime

Yaralarım sızlıyor

anam anam garibem

Gülmek benim neyime

Fakat, gerçekler öyle bir kesiyor ki yolumu, ne bu türküden derin manalar devşirmeye, ne de bir çok bayram güzellemesini zikrederek kâm almaya ve vermeye gitmiyor elim.

Bayram günlerinde olduğumuz doğrudur. Bayramın, Rabbimiz tarafından bizlere verilmiş bir
ödül
olduğu da doğrudur.

Gelin görün ki, son iki yüz elli yıldır İslam coğrafyasında, bayramları da içine alan ahlaksız ve şedit bir zulmün, yüreklerimizi gün be gün dağladığı da doğrudur.

El-an, Yemen’de, Filistin’de, Suriye’de Kuzey Irak’ta, Afganistan’da, Doğu Türkistan’da, Keşmir’de, Myanmar’da... yaşanan acılar, kıyımlar, sürgünler... mantıklı bir zihnin hemen izah edebileceği, tanımlayabileceği, nedenleri ve sonuçları üzerinde fikir ileri sürebileceği şeyler değildir.

“Biz Tarifsizler - Bir Myanmar Tabusu” adlı kitabının yazarlarından
Arakanlı Habib Rahman
’ın, Myanmar’da yaşanan katliamlar ve bölgedeki son gelişmelere ilişkin yaptığı değerlendirmeleri
Yeni Şafak
’tan okumuş olmalısınız.

Habib Rahman, Arakan’da, bizlerce Müslümanın katledildiği olayların hükümet güçlerinin bölgedeki Budistleri silahlandırmasıyla başladığını ve Rathedaung, Maungdaw, Buithdaung bölgelerinde Müslümanlara karşı saldırıların halen sürdüğünü bildiriyor.

Bunun “
sessiz bir soykırım olduğunu
” vurgulayan Habib Rahman, Budistlerin saldırılarından hemen sonra askeri güçlerin de bölgedeki Müslümanlara saldırdığını anlatarak, askerlerin evlerinden kaçan Müslümanların üzerine bile tankları sürdüğünü ve roketatarlarla saldırdığını ileterek, kısa bir zamana münhasır olan şu sonucu veriyor: Şiddete maruz kalan insan sayısı, 60 bin; bunların sadece 10 bini Bangladeş sınırına kaçabilmiş, çoğunluğu ise bulundukları bölgelerde çaresizlik içinde beklemektedir.

Arakan Müslümanlarının asıl sorununun, bugün özgürlüğünden memnuniyet duyduğumuz ve böyle devam etmesine duacı olduğumuz Pakistan’ın kuruluşuyla birlikte (1947’de) başladığını söylesem, çok mu cüretkarlık etmiş olurum?

Myanmar, Andaman Denizi ve Bengal Körfezi kıyısında, Bangladeş, Çin, Hindistan, Laos ve Tayland arasında yer alan ülke değil mi?

Asıl adı Doğu Pakistan Eyaleti olan ve Pakistan’dan 1971’de ayrı(ştırı)lan Bangladeş kendisini Müslüman Halk Cumhuriyeti olarak nitelemiyor mu?

O halde, 1948’de İngilizlerin çekilmesiyle bağımsızlığını elde eden Myanmar’daki Müslümanların da, aynı zamanda bu tarihten itibaren, Hindistan’da nüfusları yüz milyon civarında olan Müslümanlarla birlikte yalnızlıklarına terkedildikleri bir gerçek değil mi ve bugün Budist saldırısı olarak nitelediğimiz şey, o bölgedeki (Pakistan ve Bangladeş dışındaki) Müslümanların 1947’den beri ortak dertleri değil mi?

Şimdi Arakan katliamına karşı Pakistan, Bangladeş ve sayıları Pakistan nüfusuna denk olan Hintli Müslümanlar nerede duruyorlar?

Kurduğum son cümleyle birlikte ilk tespitime geri döneyim: Evet, Pakistan ile Müslümanların bir kısmı özgürlüklerine kavuşturuldu ama en az oradaki nüfus kadar bir Müslüman nüfusu da o coğrafyada siyasetin dışında tutularak etkisizleştirilmiş oldu. Dolayısıyla Arakan’daki Müslümanların (Rohingyalar’ın) sorunları da 2012 ayaklanmasıyla başlamadı 1947’de başladı.

Söyler misiniz, şimdi neye ağlayalım?

Pakistan ve Bangladeş’in özgürleşmesiyle bölge Müslümanların kendi kendilerine oynadıkları tehlikeli oyuna mı,

Myanmar’daki (Arakan’lı) Müslümanların maruz kaldıkları (ancak son birkaç yılında duyulma imkanı elde edebilen) şiddetin sonuçlarına mı?

Yetmiş yıldır bölgedeki sorunlara duyarsız kalıp, şimdi sosyal medya mücahidi kesilenlerin cihat çağrıları yapışlarına mı?

Söz konusu bölgedeki yaklaşık üç yüz milyon Müslümanın çaresizliğine mi, yoksa kendi acziyetimize mi?

Bayram yapışımıza mı yoksa bayram yapamayışımıza mı?

Söyler misiniz, hangisine ağlayalım?

#Bayram
#Myanmar
#Arakan