Sen, ben, İsmet Özel

04:0028/11/2017, Salı
G: 18/09/2019, Çarşamba
Mehmet Şeker

İstanbul’un merkezi neresidir, bu şehirde yaşayanların bile içinden çıkamadıkları bir konu.Şair, “İstanbul’un orta yeri sinema… Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama” demiş ama hangi semt olduğunu söylememiş.Beyoğlu mu, Çemberlitaş mı?Bugün pek çok yer merkez sayılıyor.Dev binalar yapan inşaat firmalarına kalırsa, bir yanı orman olan şehrin kıyısındaki siteler bile İstanbul’un göbeğinde.Reklâmlarında öyle söylüyorlar.Gebze’yi geçer geçmez başlayıp Silivri’ye kadar uzanan geniş alan içinde onlarca

İstanbul’un merkezi neresidir, bu şehirde yaşayanların bile içinden çıkamadıkları bir konu.

Şair, “İstanbul’un orta yeri sinema… Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama” demiş ama hangi semt olduğunu söylememiş.


Beyoğlu mu, Çemberlitaş mı?

Bugün pek çok yer merkez sayılıyor.

Dev binalar yapan inşaat firmalarına kalırsa, bir yanı orman olan şehrin kıyısındaki siteler bile İstanbul’un göbeğinde.

Reklâmlarında öyle söylüyorlar.

Gebze’yi geçer geçmez başlayıp Silivri’ye kadar uzanan geniş alan içinde onlarca merkez yer alıyor.

Kadıköy, Üsküdar, Bakırköy, Taksim, Eyüp, Beyazıt, Sultanahmet, Avcılar, Aksaray…

Uzatabildiğimiz kadar gider bu liste.

Her semtte karşımıza çıkan meydanı merkez kabul edip yaşamak, oranın şehrin merkezi olduğu anlamına gelmez.

*

Türkülere kulak verecek olursak, kafalar iyice karışır.

“İstanbul’dan Üsküdar’a yol gider çavuş yol gider… Hanımlara deste deste gül gider…”

Gideni böyle. Bir de geleni var.

“İstanbul’dan ayva gelir nar gelir… Gömlek giymiş etekleri dar gelir.”

Binlerce yıllık geçmişe sahip olan tarihî İstanbul, sur içinden ibaret aslında.

Topkapı’dan, Edirnekapı’dan veya bir başka kapıdan çıktığınızda, merkezden ayrılmış olursunuz.

Etrafı surlarla çevrili olan kısmın bugünkü adı, Fatih ilçesi.

*

Ticaretin, kültürün, sanatın ve bir vakit öncesine kadar siyasetin merkezi burası.

Uzun süre sur içinde yaşadıktan sonra uzaklara taşınan bir arkadaşımız, yeni sitesindeki konfordan memnun olmasına rağmen, eski semtini o kadar özlemekteymiş ki Topkapı surlarından girdiğinde, arabadan inip toprağı öpmek gelirmiş içinden.

Uzun süre gurbette kaldıktan sonra memleketine dönenler gibi.

İstanbul’un orta yeri etrafı surlarla çevrili olan bölge ise, oranın da merkezi Sultanahmet’tir.

İşareti, eski dönemden kalma “milyon taşı”.

“Bütün yollar Roma’ya çıkar” sözündeki nokta.

Burası aynı zamanda dünyanın da sıfır noktası.

*

Kültürün sanatın merkezi olan bölge bir zamanlar basın dünyasının da merkeziydi.

Zaman içinde dışarıya taşması da aşırı bir hızla büyüyen şehir için kaçınılmazdı.

Basın dışarı taşınınca, ister istemez birçok merkez oluştu.

Küllük dönemine biz yetişemedik.

Marmara Kıraathanesi’nin son dönemine bir parça şahitlik ettik.

Sonrasında Divanyolu boyunca yolculuk başladı.

Çorlulu Ali Paşa Medresesi, Sinanpaşa Medresesi, Türk Ocağı, Kızlarağası Medresesi yıllar boyunca toplanma merkezleriydi.

Mektepten çıkan medreseye gelirdi.

Bu saydığım mekânlar zaman içinde turistik hâle geliyor biz bir sonrakine usulca geçiyorduk.

Bir gün Mustafa Kutlu’ya dedim ki “Yavaş yavaş denize doğru gidiyoruz. Sonunda bizi denize dökmesinler…”

*

Çorlulu’nun büyük kubbesi altında toplandığımız 90’lı yılların başları…

İşinden, okulundan sonra gelenler, iş arayanlar, şiir yazanlar, hikâye ile uğraşanlar, dergi çıkarmak için çabalayanlar, ilk kitabını bastırmak niyetiyle koltuğunda dosya ile dolaşanlar…

Halkaya yeni katılanlar, mekânın eski müdavimi olan ihtiyarlar…

Hepsi bir arada, büyük çember oluştururduk.

Bir gün içeriye giren gençlerden biri, üniversite öğrencisi olduğu halinden anlaşılan arkadaşının yanına heyecanla geldi.

“Moruk” dedi, “İş tamam. Dergiyi çıkarıyoruz.”

Öteki de heyecana kapıldı. Belli ki epeydir yazdıklarını yayınlamak için kendi dergilerini çıkarmak istiyorlar.

“Matbaayı ayarladık. Kâğıt işi çözülüyor. Para bulduk. En az üç ay sıkıntımız olmayacak. Geriye kalan formalite.”

Diğer genç merakla sordu: “Dergide kimler yazacak peki?”

Öyle bir cevap geldi ki, o cümle uzun zaman dilimize pelesenk oldu: “Sen, ben, İsmet Özel…”

*

O gençler hakikaten dergilerini çıkarabildi mi, bilmiyoruz.

Ama sonrasında ne zaman benzer bir soruya muhatap olsak, cevabımız değişmedi.

Nusret Özcan, Ebubekir Kurban, Şaban Abak, Hakan Albayrak, İbrahim Kiras, Murat Zelan, Erol Olçok ve tabii hepimizin ağabeyi Mustafa Kutlu ile daha birçok arkadaş, aradan geçen yaklaşık otuz yıla rağmen irtibatı koparmadık.

Aramızdan ayrılanlar oldu. Bizi hakikaten denize dökmek isteyenler oldu. Onlara karşı koyduk. Şehitler verdik.

“Evvel giden ahbaba selâm olsun erenler” dedik, rahmetle andık.

Zaten Çorlulu Medresesi tabelasında “Erenler” yazardı.

Onlar erdi muradına, biz daha burada oyalanıyoruz.

#Şiir
#Türkü
#İsmet Özel