Bir bayramı daha geride bıraktık.
Bizde bayram demek, aynı zamanda “memlekete gitmek” demek.
İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük şehirlerin, özellikle son elli yılın çekim merkezi olmasından ötürü, her bayramda ciddi bir hareket yaşanıyor.
14 milyon 800 küsur binlik nüfusla birçok ülkeyi geride bırakan İstanbul, aslında o tabela zemine sabitlenmek üzereyken, daha betonu dökülüp yerine yerleştirilirken bile 15 milyonu bulmuştur.
O günden bugüne de aşmış olsa gerek.
Başka şehirlerden ve başka ülkelerden geçici bir süre için iş veya ziyaret maksadıyla gelenleri de hesaba katarsak, yirmi milyona dayanan bir şehirden söz ettiğimizi kabul etmek durumundayız.
Böyle olunca, memlekete gitmek, bayramların en güzel tarafı sayılır.
İnsanın çocukluğunun geçtiği yeri özlemesi, bir bakıma çocukluğundaki safiyeti ve temizliği araması anlamına gelir.
Bulamasa da aramak güzel.
*
Peşin peşin ‘bulanamayacağı’ hükmünü vermek, acımasızlık gibi görünüyorsa, suçumu kabul ederim.
O takdirde, bulan varsa şayet, bildirmesini ve nasıl bulabildiğini ayrıntılı şekilde anlatmasını istirham ederim; hem de büyük bir samimiyetle.
Belki bize de bir yol göstermiş olur böylece.
O zamanlar dedeler sağdı, nineler sağdı.
Anneler babalar gençti.
Çevre bambaşkaydı.
Daha yeşil, daha temiz, daha insancıl.
Cep telefonumuz, tablet ve bilgisayarımız yoktu ama cebimizde hayallerimiz vardı.
Sonra efendime arz edeyim, “Buralar hep dutluktu… Biz top oynardık…”
*
O yüzden şimdi nereye gitsek, çocukluğumuzda bomboş olan arazilere dev binaların dikildiğini görüyoruz.
Köylerdeyse çoğunlukla büyük bir terk edilmişlik karşımıza çıkıyor.
Üç beş hane kalmış köylere yolu düşenler, oradaki derin hüznü ilk bakışta görür.
Öyle bir hüzün ki neredeyse elle tutulacak.
Gençler büyük şehirlere göç etmiş, Avrupalara Amerikalara gitmiş yerleşmiş…
Geride kalanlar hep yaşlılar.
Bayramdan bayrama gelebilenler, eski hayatın izlerini bulunca sevinedursun.
Yeryüzünde kaç insan vardır ki “biz büyüdük ve kirlendi dünya” tespitine iştirak etmesin?
*
1999’daki büyük Marmara depremi sırasında kulağımıza küpe olan bir söz vardı:
“Deprem öldürmez, bina öldürür.”
Şimdi aynı kalıbı bayram üzerinden kullanabiliriz.
Bayram öldürmez, kazalar öldürür.
Veya yollar öldürmez, aşırı hız, hatalı sollama gibi yanlışlar öldürür.
Bu bayram da birçok kayıp verdik.
Yetmiş civarında kişi hayatını kaybetti, beş yüze yakın kişi de yaralandı.
*
Geçmiş yıllarda bu sayı, çok daha fazla olurdu.
İki üç yüz kişi ölür, birkaç bin kişi de yaralanırdı.
Yapılan onca bölünmüş yollara rağmen bir bayram süresince bu kadar kişinin can vermesi, az görülemez.
Demek ki yeterince akıllanmamışız.
Yeterince kuralların önemini kavrayamamışız.
*
Arefeyi görüp bayramı görememek…
Veya bayram sonrası dönüş yolunda kazaya kurban gitmek, sadece acemiliğe bağlanamaz.
O kazalara karışanların pek azı acemidir.
Büyük kısmı “önce sen geç” demeyi bilememekten.
İki dakika sonra veya yarım saat sonra ulaşmayı zarar kabul etmekten.
Çoğunluk, direksiyona geçince, içindeki canavarın harekete geçtiğini fark etmiyor anlaşılan.
Daha garip olansa, kuralların hep başkaları için geçerli olduğunu zannetmek.
Kendini daima imtiyazlı görmek.
*
Bir yanda biraz gecikmek, öbür yanda ise yaralanmak, sakat kalmak veya hayatını kaybetmek.
Bunun mukayese edilemeyeceğini dahi anlamayan sürücüler var yollarda.
Allah akıl fikir versin.
Gidenler gitti, duamız kalanlar için.
Bilhassa kendi canını hiçe sayanlara, sevdiklerinin hayatını önemsemeyenlere…
Bir insan hayatının ne kadar önemli olduğunu anlamamız için, kazaya karışmak gerekmemeli.
Bayram öncesi, yola çıkmaya hazırlananlar arasından kaç kişi dönemeyeceğini düşünmüştü?
Büyük ihtimal, hiçbiri.
Çünkü kazaları daima başkaları yapar!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.