Yumuşak güç-sert güç-dış politika

04:0011/09/2017, Pazartesi
G: 17/09/2019, Salı
Mehmet Acet

Mayıs 2013’ten itibaren somutlaşarak karşımıza çıkan bütün kirli senaryoların kesiştiği temel bir nokta var.Ak Parti hükümetlerinin dış politika yaklaşımı ile bunu ters yüz edip eski haline getirmeye çalışan uluslararası konsorsiyum ve bunun içerideki müttefikleri arasında süregiden bir çarpışma hali.İki tez çarpışıyor.Eskiden olduğu gibi“Türkiye kendi içine kapansın, ‘gönül coğrafyası’ diye nitelendirilen sınır ötesi halklarla temasını tümden kessin”diyen tezle,“Türkiye’nin içe kapanma lüksü yok”

Mayıs 2013’ten itibaren somutlaşarak karşımıza çıkan bütün kirli senaryoların kesiştiği temel bir nokta var.

Ak Parti hükümetlerinin dış politika yaklaşımı ile bunu ters yüz edip eski haline getirmeye çalışan uluslararası konsorsiyum ve bunun içerideki müttefikleri arasında süregiden bir çarpışma hali.


İki tez çarpışıyor.

Eskiden olduğu gibi
“Türkiye kendi içine kapansın, ‘gönül coğrafyası’ diye nitelendirilen sınır ötesi halklarla temasını tümden kessin”
diyen tezle,
“Türkiye’nin içe kapanma lüksü yok
” diyen ikinci anlayış sert bir kapışma sürecini yaşıyor.

Meseleyi soyut bir fikir jimnastiği üzerinden yürüttüğümü düşünenler varsa eğer, onlara, karşımıza çıkan bütün krizleri böyle bir bakışla değerlendirmeleri halinde neyin ne olduğunu kolayca anlayabileceklerini söyleyebilirim.

Ak Parti hükümetlerinin gönül coğrafyasına bir tutam zeytin dalı uzatması, o coğrafyaların halklarının da buna
“Biz de varız”
cevabıyla mukabele etmesi, uluslararası kurulu düzen dediğimiz fincancı katırlarını ürküttü.

15 yıllık dış politika anlayışının nefes borusuna çaput tıkama hesaplarının nedeni bu.

CHP’Yİ TAKİP EDİN NEYİN NE OLDUĞUNU ANLARSINIZ

Bu çarpışmada alınan pozisyonlara baktığınız zaman, nerede bir dış politika konusu karşımıza çıksa kimin ne dediğine bakarak nerede durduğunu kolayca anlayabiliyorsunuz.

Mesela, CHP ve genel başkan Kılıçdaroğlu’nu bir de bu gözle izlemek faydalı olabilir.

Kılıçdaroğlu’na oynaması gereken rol güzelce bir ezberletilmiş.

Ne zaman dışarıdan Türkiye’ye dokunan bir kriz patlak verse, hemen
“Ezber tekrarı”
moduna giriyor.
Uluslararası kurulu düzenin dayattığı, içerideki müttefiklerin de destek verdiği
‘kapanmacı’
anlayış, Kılıçdaroğlu’nun dilinde karşılığını buluyor.

300 milyonluk Arap coğrafyası, 1,5 milyarlık İslam coğrafyasını ilgilendiren bütün gelişmelerde CHP refleksini gözünüzün önüne getirirseniz, meselenin anlaşılması kolaylaşır.

2015 Haziran seçimleri sonrası CHP’nin koalisyon için ortaya koyduğu iki şarttan birincisinin mevcut dış politikadan vazgeçilmesi olduğunu hatırlatmak da sözün burasında faydalı olabilir.

En son Arakan Müslümanlarının çığlığına kulak verildiğinde CHP’nin aldığı tutuma da bir göz atalım isterseniz.

CHP Meclis Grup Başkanvekili Engin Altay’ın şu sözlerine:

“Sayın Erdoğan ve milletimize soruyorum: Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, devleti adına oraya (Arakan’a) bir heyet gidiyor güya ama Erdoğan ailesinin mahdumu en önde, saygıdeğer hanımefendi onun arkasında, onların arkasında boncuk gibi dizilmiş bakanlar. Bunu millete yapılmış saygısızlık, adap, görgü, edep dışılık olarak niteliyoruz.”

Bingo…

Büyük zulümler gören yüzbinlerce insana yardım eli uzattığı, artık iyice körelmiş haldeki dünya vicdanına ayna tuttuğu için kocaman bir alkış bekleyen Türkiye duruşuna CHP’nin nereden baktığını görebiliyor muyuz?

Şimdi bunu alın, yukarıdan beri anlatmaya çalıştığımız hikayeye vurun, elimizde ne kaldığını daha iyi fark edeceksiniz.

YUMUŞAK GÜÇ SES GETİRMEYE DEVAM EDİYOR

Şimdi biraz da madalyonun öbür yüzüne bakalım.

Fincancı katırlarının saldırıları karşısında Ak Parti ve Erdoğan’ın buna ne ölçüde karşı koyabildiğine, koyduğu iddianın neresinde olduğuna.

Arakan örneği bize şunu söylüyor:

Sert mukabelelere rağmen Türkiye’nin yumuşak gücü, dünyanın dört bir yanında dal budak salmış durumda.

Balkan Savaşları’nda para toplayan, öncesinde Hicaz Demiryolu inşaatında Osmanlı’ya destek veren Arakan Müslümanları, kıyamet kopmazsa eğer yüz yıl sonra bugün kendilerine yapılan iyilikleri hayırla yâd edecekler.

Hamaset yaptığımı düşünenleriniz varsa, bir rakam verelim.

Türkiye, uluslararası yardım faaliyetlerinde, nüfusuna vurduğunuzda dünyada başka milletlere yardım eli uzatan ülkeler arasında birinci sırada.

TİKA, Kızılay, AFAD gibi devlet kurumlarının, İHH, Deniz Feneri gibi sivil yardım kuruluşlarının bir gözünün hep dışarıda olması, Türkiye’nin yumuşak gücünün güçlü bir yansıması.

Yok hala eğer, bunların karşılığı olmayan duygusal yaklaşımlar olduğunu düşünenler varsa eğer, onları, bu yumuşak gücün, ihracatın son 15 yılda bire beş, toplam ekonominin bire üç büyümesine, THY’nın uçuş güzergahlarında rekorlar üstüne rekorlar kırmasına verdiği katkı üzerinde düşünmeye davet ediyorum.

Buna mukabil, ‘hard power/sert güç’ diye nitelendirebileceğimiz alanda Türkiye’nin aynı kabiliyeti aynı oranda gösteremediğini görüyoruz.

Zaten Türkiye’nın açılımlarını ters yüz etme çabası içinde olanlar, buralardaki zafiyet noktalarını hedef alarak vuruşlar yaptı.

Mısır darbesi, Suriye ve Irak’ta olup bitenler, en son Körfez’de Arap sokağında bir karşılığı olmayan Birleşik Arap Emirlikleri gibi bazı ülkelerin sert güç sahiplerinin zorlamalarıyla ama suni bir şekilde Türkiye’nin misyonunu üstlenmeye çalıştıklarını gördük, görüyoruz.

Bu süreçte kimi devlet kadrolarındaki yerleşik kapanmacı anlayışın eldeki imkanları Ak Parti ve Erdoğan’ın vizyonunu frenlemek için kullandığını da not etmeden geçmeyelim.

Sorunun önemli bir ayağını da bu oluşturuyor zaten.

#TİKA
#Kızılay
#AFAD
#AK Parti
#CHP
#Mısır
#Türkiye