Gazetecilik işine, iki ayrı günde dünyanın zirve yapan zıtlıklarına tanık olabilme tanımını eklesek abartmış olur muyuz?
Bir gün önce Singapur’da idik, şimdi Vietnam’da.
Dünya’dan kalktık, Merih’e indik sanki!
Bir tarafta safahatın zirvesi, öbür tarafta sefaletin…
Her şeyin kurala bağlı olduğu, monotonluğun zirve yaptığı, paranın su gibi aktığı bir şehirden kalkıp, insanların sokakta bir kiloluk sarımsak poşetini yere serip satarak o gün için karnını doyurma telaşına düştüğü bir başka şehre geliyorsunuz.
Hanoi’ye indiğinizde ise, uçaktan dışarıya adımınızı attığınız anda sıcak ve nemden gözlüğünüz buharlaşıyor.
O biçim yani.
Ama bir şey diyeyim mi?
Burayı daha çok sevdim.
Sürekli dikkatinizi çeken yeni şeyler göreceksiniz bir şehirde.
Belki, 13 yılımız İstanbul’da geçtiği için kanımıza işlemiştir, bilmiyorum artık.
Bilmiyorum.
Belki beni bu bakımdan biraz problemli bulabilirsiniz ama, kaldığınız otelin terasına çıkıp da şehirden yükselen korna seslerini, caddeleri dolduran motosikletleri, kavşaklarda birbirine çarpmamak için önceden sirk eğitimi aldığını düşündüğünüz araçları gördüğünüz zaman kan ter içinde kalma pahasına kendinizi o sokaklara, caddelere atma ihtiyacı duyuyorsunuz.
Singapur’da gözünüz araçların içindeki insanları seçmekte güçlük çekerken, Hanoi’de yolun ortasından giden üç tekerlekli bir bisikletin sürücüsü size el sallayarak bir dolar karşılığı gezinti teklifi yapabiliyor.
Vietnam, motosikletler ülkesi.
Yolun kenarında bir yerde durup, uzaktan yeşil ışık yandıktan sonra harekete geçen motosikletlere baktığınız zaman, bir koyun sürüsü üzerinize doğru yürüyor gibi oluyor.
Burada 93 milyon nüfus var.
40 milyona yakın motosiklet.
İki tekerliler ile azınlık durumundaki dört lastiklilerin trafikte, özellikle de kavşaklardaki cambazlıkları oturup seyretmeye değer.
Bir de yollar bölünmemiş.
İki taraflı seyrediyor.
Karşıdan karşıya geçmek için, mutlaka el kol hareketleri yapmanız gerekiyor.
Singapur neden çok zengin, Vietnam neden çok fakir sorusunun cevaplarından bir tanesi şöyle:
Dünyanın büyük şirketleri fabrikalarının bir bölümünü, nüfusu kalabalık ama iş gücü maliyetlerinin düşük olduğu Vietnam, Endonezya, Filipinler gibi bu bölgedeki ülkelere kurmuşlar.
Buralardaki faaliyetleri yönetmek içinse, Singapur’a ofis açmışlar.
Patronlar el kadar büyüklüğü olan Singapur’da, işçiler bu ülkelerde oluyor yani.
Aradaki gelir uçurumunun sebeplerinden bir tanesi bu.
O halde neden geldik bu ülkeye?
Girişte kafiye uysun diye ‘sefalet’ kavramını kullandım.
Ama biraz abartmış olabilirim.
Evet sefaletin izlerini sokaklarda görüyorsunuz.
Üç beş kiloluk meyve tezgahlarında sattıklarıyla insanların ancak o günü kurtarabileceklerini gözlemleyebiliyorsunuz ama bir de şöyle bir şey var:
Tıpkı Çin’de olduğu gibi siyasi sistemi sosyalist olan Vietnam’ı yönetenler, geç de olsa kapılarını dünyaya açmışlar.
Sabah uykusundan geç kalkan birinin güne yetişme telaşı yaşaması gibi, onlar da ‘Dünya nimetlerine’ yönelmeye başlamışlar.
Kişi başına düşen milli geliri henüz 2130 dolar civarında olsa da, yüzde 7’lere yaklaşan bir büyüme oranını yakalamışlar.
Bu da ne demek oluyor?
Fırsatı değerlendirenin kazanabileceği bir gelecek demek oluyor?
Başbakan’ın Uzakdoğu gezisine bu ülkeyi de eklemesinin arkasında böyle bir perspektif var.
20 yıl sonra Hanoi’ye gelenler, trafikteki otomobil sayısının motosiklet sayısını geçtiğini görebilecek belki.
Her şeyin, bütün kentlerin birbirine benzediği dünyada bugün gördüklerimiz kim bilir, ömür vefa ederse torunlarımıza anlatacağımız bir geçmiş zaman öyküsü olarak kalacak.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.