Eğitimde müfredat değişimi-Yetmez ama evet

04:0013/09/2017, Çarşamba
G: 17/09/2019, Salı
Mehmet Acet

Birkaç yıl önce dönemin milli eğitim bakanlarından biri, bir sohbet sırasında kulağıma eğilip“Biliyor musun?”diye bir soru sorup şunları söylemişti:“Hiç kimse bilmez ama şu yakın zamana kadar Milli Güvenlik Kurulu’ndakine benzer bir kırmızı kitap da bizim bakanlıkta vardı. Yeni kaldırdık.”Kırmızı kitap ne demek?Gelenin gidenin uymak zorunda olduğu, kırmızı çizgilerle sınırları belirlenmiş şartlar manzumesi.Duyunca şaşırmadım tabi.Zira eski Türkiye’nin, insanı okuyunca esas duruş pozisyonu almaya

Birkaç yıl önce dönemin milli eğitim bakanlarından biri, bir sohbet sırasında kulağıma eğilip
“Biliyor musun?”
diye bir soru sorup şunları söylemişti:
“Hiç kimse bilmez ama şu yakın zamana kadar Milli Güvenlik Kurulu’ndakine benzer bir kırmızı kitap da bizim bakanlıkta vardı. Yeni kaldırdık.”

Kırmızı kitap ne demek?

Gelenin gidenin uymak zorunda olduğu, kırmızı çizgilerle sınırları belirlenmiş şartlar manzumesi.

Duyunca şaşırmadım tabi.

Zira eski Türkiye’nin, insanı okuyunca esas duruş pozisyonu almaya zorlayan askeri bildirilerinin çoğunun içinde, mutlaka eğitim alanına giren başlıklar da olurdu.

İsterseniz 10 yıl önce 27 Nisan 2007’de literatüre
‘e-muhtıra’
diye geçen malum metni dönüp bir daha okuyun.
O metnin ağırlıklı bölümünde, Anadolu’nun çeşitli illerinde yapılan bir takım etkinlikler, dönemin öcü kavramı
‘irtica’
başlığı altında toplanıp,
“Bu gidişata izin vermeyiz”
sopasıyla bir muhtıra diline çevrilmişti.

Sonra, asker asli işine yöneldikten sonra bildiriler dönemi de kapandı.

Günümüzde eğitim işlerinin
‘jandarmalığını’
eski Türkiye’nin kırmızı kitaplarına
‘yancılık’
yapan bir takım sivil toplum kuruluşları ve siyasette de elbette CHP yürütüyor.
KÖRPE BEYİNLER MANTIĞI

Haftaya okullar Milli Eğitim Bakanlığı’nın belirlediği yeni bir müfredat ile açılıyor.

Son günlerde yukarıda sözünü ettiğim çevreler tarafından yeni müfredat ile ilgili sert bir yıpratma faaliyetinin yürütüldüğünü gözlemliyoruz.

Saldırgan bir üslup ile yürütülen bu kara kampanya karşısında hükümet yetkililerinin daha çok savunma pozisyonunda hareket ettiği görülüyor.

Halbuki bu saplantılı çevrelerin yeni nesillerin eğitim formasyonuna katabilecekleri bir şey kalmadı.

Rollerini oynadılar, iddiaları çürüdü ve o rollerin Türkiye’nin geleceğine bir şey katamayacağı anlaşıldı.

O yüzden savunmacı bir pozisyona hiç gerek yok.

Müfredat tartışmalarının evveli de var.

Böyle bir çalışmanın yapılmakta olduğu duyurulduğunda, CHP’nin Milli Eğitim Komisyon üyeliğini yapan Profesör Gaye Usluer, bunu
“Körpe beyinlere format atmak”
biçiminde yorumlayıp öyle sunmuştu.
Daha geçenlerde CHP’nin Eğitim Kurultayı’nı duyururken bile kimin nerelerde görev aldığından habersiz bir şekilde affı olmayacak maddi hatalar yapan bu hanımefendi, kırmızı kitaplardan kalan alışkanlıkla olsa gerek
“Körpe beyinlerin sahibi biziz”
demek istiyordu.

Şunu bilelim:

Müfredat değişikliğiyle ilgili yapılan gürültülü kampanyayı, kampanya sahiplerinin kafasının nasıl çalıştığını anlamadan çözemeyiz.

CHP’nin, Eğitim Sen’in kafasında bir
“Ortaçağ karanlığı”
şablonu var.

Cumhuriyet öncesine ait her şeyi hafızamızdan silmemiz gerektiğini düşünüyorlar.

Daha öncesinden tevarüs edilen, milletin gelenekleri içinde varlığını bir şekilde sürdüren
‘değerler manzumesine’
karşı toplumu yabancılaştırmaya çalışıyorlar.

Daha doğrusu bunun için çalıştılar, ama bunu halledemedikleri için derin bir travma yaşıyorlar.

Bu travmayı analiz etmeden bugün çıkardıkları gürültüyü anlamlandırmamız mümkün olmaz.

Bu hastalığın bir adı da var.

“Tercüme aydın”
hastalığı.
Okullara seçmeli Osmanlıca ders koyarsın,
“Ortaçağ karanlığı”
diye karşı çıkarlar, bir takım kavramları yerli yerine oturtmak için getirilen yenilikleri
‘çağdışılık’
diye yorumlarlar, seçmeli derslerde yapılan değişiklikleri öğrenci için, veli için seçme hakkı diye bir kavram kafalarında yer etmediği için yerden yere vururlar.

Son tartışmalarda bunların hepsini gördük.

Bundan sonra da aynı çevrelerden aynı sesleri duymaya devam edeceğiz.

MÜFREDAT DEĞİŞİKLİĞİNİ DOĞRU ANLAMAK

Yazıya oturmadan önce defteri karıştırırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen yıl 24 Kasım’da öğretmenlere hitaben yaptığı bir konuşmadan not aldığım bir cümle ile karşılaştım.

Sanıyorum, Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredat değişikliği için yola çıkarken referans aldığı cümle buydu.

Şöyle demişti Erdoğan:

“Bu ülkenin yüzlerce yıllık tarihi ve kültürel birikimine yabancı eğitim-öğretim politikaları, maalesef çatışmacı, hastalıklı, çift kişilikli nesillerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.”

Meselenin bamteli tam da burası.

Cumhuriyetle de barışık ama ülkenin tarihi ve kültürel birikimine yabancı olmayan bir nesil hedefi.

Mesele eğer, çağdaş normlara uygun eğitim politikaları üretme meselesi ise, Bugünün Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim işlerinin kırmızı kitaplarla yönetildiği dönemlerden çok daha çağdaş bir yerde duruyor.

İnanmayan, İdris Küçükömer’in ta 1969 yılında mahalle içinden yazdığı
‘Düzenin Yabancılaşması’
kitabının temel tezine bir göz atabilir.

Ne demişti Küçükömer?

Kabaca şunu söylemişti:

“Türkiye’de gerici damarı kurulu düzen ve sol hareketler, ilerlemeci, kalkınmacı damarı geniş muhafazakar kesimler temsil eder.”
#Eğitim
#Müfredat