Nihayet sorgu başlıyor

04:0017/09/2017, Pazar
G: 17/09/2019, Salı
Mehmed Niyazi Özdemir

Sıkıyönetim Savcısı Kazım Alöç, Osman Yüksel’i sorguya çekmiştir: ‘Ankara’da Tapu Kadastro Okulunda bir toplantı olmuş; Reha Oğuz Türkkan da başkanlık ediyormuş. Cemal Oğuz Öcal, Atsız’dan mektup aldığını söylemiş. Sen de orada varmışsın. Bir gün sonrada senin evinde kalabalık bir toplantı olmuş. Ne konuştunuz?’ Osman Yüksel şöyle cevap vermiştir: 'Üç beş kişilik arkadaşların, dostların bir araya gelip dertleşmesinden ibarettir.’ Bunun üzerine savcı şunu sorar: ‘Siz hangi üç beş kişilik arkadaş

Sıkıyönetim Savcısı Kazım Alöç, Osman Yüksel’i sorguya çekmiştir: ‘Ankara’da Tapu Kadastro Okulunda bir toplantı olmuş; Reha Oğuz Türkkan da başkanlık ediyormuş. Cemal Oğuz Öcal, Atsız’dan mektup aldığını söylemiş. Sen de orada varmışsın. Bir gün sonrada senin evinde kalabalık bir toplantı olmuş. Ne konuştunuz?’ Osman Yüksel şöyle cevap vermiştir: 'Üç beş kişilik arkadaşların, dostların bir araya gelip dertleşmesinden ibarettir.’ Bunun üzerine savcı şunu sorar: ‘Siz hangi üç beş kişilik arkadaş toplantısından bahsediyorsunuz? Evinizde mevlit okutacağım bahanesi ile elli altmış kişinin toplanmasından bahsediyorum!’

Bunun üzerine Osman Yüksel, savcının her şeyi bildiğine kanidir: 'İlahiler söyledik, mevlit okuduk. Komünistler memleketin canına okuyor, ses çıkaran yok! Biz mevlit okutuyoruz suç oluyor, sorguya çekiliyoruz.’ Askeri savcı hiddetlenir: ‘Mesele mevlit değil, onun altında başka şeyler var!’

Osman Yüksel: ‘Ne olabilir devlet ile ilgili? Hele İstanbul’da ki sıkıyönetim komutanlığını ilgilendirecek hiçbir şey yoktu.’

Osman Yüksel’in ilk sorgusu yoklama gibi geçmiştir. İki gün sonra tekrar sorguya alınır. Savcıdan başka, orada beyaz elbiseli bir adam da vardır. Bu adam da sorguya müdahil olur. ‘Anlat bakalım şu toplantıları…’ diye başlar.

Osman Yüksel’de ona şunu söyler: ‘Memleket kötüye gidiyordu. Gerçekleri, baştakinin gözünden gizleyen dalkavuklar çemberini kırmak için toplanıyorduk…’

Beyaz elbiseli adam, aynı soruyu bitişikteki odada kalan kişiye sorar. Osman Yüksel, sesinden Cemal Oğuz Öcal olduğunu anlar. Osman Yüksel’in bulgur pilavı pişirdiğini, Atsız’dan haber geldiğini, planlı bir hareket olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine savcı Alöç, Osman Yüksel’e kızgın bir şekilde döner: ‘Ulan Karaoğlan, sen yalan söylüyorsun!’ der. Arka cebinden tabancasını çıkarır ve şöyle söyler: ‘Doktorda hazır. Kalp krizinden gitti gerekçesi ile bir rapor alırım, her şey olur biter. Doğruyu söyle!’

Osman Yüksel susmaya devam edince, savcı komisere ‘bunu mutena hücreye götür!’ diye emreder. Komiser boş bir hücrenin kapısını açar, ‘Gir içeriye!’ der. Osman Yüksel boyunun uzun olmadığına şükreder; yoksa kafası tavana değecektir. Tıpkı dikine konulmuş bir tabut gibi; tavanda da beş yüz mumluk üç ampul yanmaktadır; biri yanar, diğeri söner. Yılın en sıcak günlerinden biridir, buram buram terler…

Cemal Oğuz’un biranda kapısı açılır, beyaz elbiseli adam şunu söyler: ‘Bak Osman’ın akıbetine, gerçeği söylemezsen seninde akıbetin bu!’ Cemal Oğuz yalvaran bir sesle şunu söyler: ‘Ben her şeyi söyledim efendim.’ Osman Yüksel bunları duyunca Cemal Oğuz’a sunturlu bir küfür eder. Kapısı tekrar kapatılır. Aradan biraz zaman geçer; Osman Yüksel’i tekrar sorguya çekerler; aynı odada aynı insanlar vardır. Beyaz elbiseli adam: ‘Nasıl yeni yerinden memnun musun?’ diye sorar.

Osman Yüksel: ‘Siz yaptığınız işten memnunsanız mesele yoktur!’ dedikten sonra ara vermeden devam eder. Niyetini, zihniyetini, yetişme tarzını anlatır. Bilhassa Akseki’den söz ettiği sırada beyaz elbiseli adam ona şunu sorar: ‘Ne! Aksekili misin?’

Osman Yüksel: ‘Evet’

Beyaz elbiseli adam: ‘Neresindensin?’

Osman Yüksel: ‘İçinden’

Beyaz elbiseli adam: ‘Kimin oğlusun?’

Osman Yüksel: ‘Müftü Salim Efendinin’

Beyaz elbiseli adam: ‘Aksekili Ahmet Hamdi’yi tanır mısın?’

Osman Yüksel: ‘Karısı ile kardeş çocuklarıyız.’

Beyaz elbiseli adam:‘Öyle mi?’ diyerek hayretini ifade eder. Kazım Alöç’e döner:‘Bu Aksekiler çalışkan insanlardır, hiç yabancı yoktur, hepsi Türk’tür.’

Sonra komisere şöyle söyler:‘Tabutluğa koyma, bunu hücresine götür.’

Osman Yüksel hücresine dönünce bu adamın kim olduğunu araştırır; Kâmuran Çukruk adında Emniyet Genel Müdür Yardımcısıdır. Aynı zamanda da Alanyalı Azakzadelerin damadıdır. Ahmet Hamdi’yi tanıması da müspet bir adam olduğunu göstermektedir. Hücre hayatı yeniden başlar. Bulgar göçmenini yanından alırlar. Başkasını verirler. Bu zat Edirneli ve ilkokul öğretmenidir. Bulgar veya Yunan casusluğundan suçlanmaktadır; hâlbuki o dinine bağlı bir öğretmendir. Dinsiz, yeni öğretmenlerin iftirasına uğradığını düşünür; gerçek mesele onun namaz kılmasıdır. Günlerce sıcak yemek yüzü görmemişlerdir. İki kap yemek getirilir; Osman Yüksel yerken ‘her halde vatan haini olmadığımız anlaşıldı’ diye hayalinden geçirir. Ama bu onların son yediği yemek olmuştur. Sonrasında üç yüz gramlık ekmek yemeğe talim ederler.

Yine bir gün Osman Yüksel’i sorgu odasına götürürler. Said Bilgiç ile Cabbar Şenel de oradadır. Biraz sonra Cemal Oğuz’u getiriler. Sıkıyönetim Savcısı masasına oturur. Osman Yüksel, Cemal Oğuz ve Said Bilgiç’in baba meslekleri dikkatini çekmiştir. Savcı, Osman Yüksel’e: ‘Babanın mesleği ne?’ diye sorar.

Osman Yüksel: ‘Müftü’

‘Cemal Senin?’ --‘Hafız’

‘Said senin?’ --‘Müftü’

Bunun üzerine savcı: ‘Milliyetçilik haline girmiş tam bir iltica hareketi ile karşı karşıyayız.’ Ardından Atsız ile ilgili olan ilişkilerini sorar, onlarda doğruyu anlatırlar… Bir gün yine savcının huzuruna çıkarlar. Savcı gülerek onlara bakmaktadır. O sabah Ankara’dan gelmiştir. Milli Şef huzuruna savcıyı kabul etmiş, durumu sormuştur. Savcıda ‘bu işte yabancı parmağı yok’ diye teminat vermiştir. Paşa da memnuniyetini ifade etmiştir. Evvela Osman Yüksel’e Selami Abisinin mektubunu vermiş, ardından da sesini yükseltip şunu söylemiştir:

‘Haydi kurtuluyorsunuz!’

#Kazım Alöç
#Osman Yüksel