Muhalefet etmenin daha adaletli bir yolu yok mudur!

04:0011/07/2017, Salı
G: 17/09/2019, Salı
Leyla İpekçi

Büyük Allah’ımız var, yazacak ne çok şey var. Bu millet her kesimiyle bir arada 15 Temmuz’da öfkesiz, şiddetsiz, kin ve nefretsiz büyük bir direniş sergileyerek vatanını işgal ve darbe ile tutsak edilmekten kurtardı. Canı pahasına kendisi için neyin doğru olacağına karar verdi.Hani her fırsatta demokrasisi insan hakları filan hep alt sıralarda olarak gösterilen bu ülkenin evlatları kanlarını göğüslerine akıtarak geleceğine, demokrasisine, milli ve külli iradesine sahip çıkmakta pek çok halktan daha

Büyük Allah’ımız var, yazacak ne çok şey var. Bu millet her kesimiyle bir arada 15 Temmuz’da öfkesiz, şiddetsiz, kin ve nefretsiz büyük bir direniş sergileyerek vatanını işgal ve darbe ile tutsak edilmekten kurtardı. Canı pahasına kendisi için neyin doğru olacağına karar verdi.


Hani her fırsatta demokrasisi insan hakları filan hep alt sıralarda olarak gösterilen bu ülkenin evlatları kanlarını göğüslerine akıtarak geleceğine, demokrasisine, milli ve külli iradesine sahip çıkmakta pek çok halktan daha basiretli davrandı. Sevebilenler kavuştu, hemhal oldu, yerli yerine koydu hakkı hukuku. Sevemeyenler zulmette kaldı bütün yabancılıklarıyla.

Nefretle kinle öfkeyle vatandaşını katleden darbecilerin ve bu darbeye zemin hazırlayan kanaat önderlerini savunanların itibarlı muhalif aydın olduğu bir zeminde kaymadan ilerlemeye çalışıyoruz.

Bu ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanını darbeyle indirmeyi ve hatta katletmeyi meşru görenleri ve kamuoyuna meşru göstermeye çalışanları muhalif olma adına hoş görmek zorunda mıyız? Bu zulme ortak olmaktır, oysa insan hakları olarak pazarlanıyor.

***

Barış masasının saat be saat kimler tarafından nasıl devrildiğine, barış sürecinin nasıl katliamlarla cinayetlerle provokasyonlarla sızıntı haberlerle sabote edilmeye çalışıldığına, hükümete bu barışı yaptırmayacağız diyenlerin daha ilk günden nasıl kararlı olduklarına ve bu uğurda patlayan bombaları dahi sineye çektiklerine defalarca şahit olmadık mi?

Halk savaşı kalkışması yapanların, hendek çukur kazıp halkını canlı kalkan olarak kullananların, vücudunu sivilleri katlederek patlatanların kahraman direnişçi, ekolojist, feminist, özgürlük savaşçısı olarak yüceltildiği bir ortamda: Cumhurbaşkanı ve torunlarına varana dek tüm ailesi kaldıkları sanılan otelde bombardımana tutulmuşken biz gece gündüz Ohal kalksın derdinde mi olmalıyız?

15 Temmuz’da hiçbir şey olmamış gibi 20 Temmuz’u onunla kapatmaya mı bel bağlamalıyız? Bu mu adaleti tekeline almış olanların hakkaniyet anlayışı?

Elbette bir kişi dahi masum iken suçlu ilan edilmemeli, zulüm görmemeli ve bu uğurda gereken her şey yapılmalı ama ya gerçek suçlular? Onlar yargılanmasın, hemen serbest bırakılsın diyerek adalet yürüyüşü yapılan bir ülkede, zulmün zirvesine bizi çıkaranlar hiç mi utanıp sıkılmayacak?

***

İnsan hakları savunucuları eğer denildiği gibi sudan sebeplerle delilsiz olarak gözaltına alınmış iseler, hükümeti zora sokacak bir kripto çalışma olabilir mi diye sormadan (zaten o derneklere hükümet çevrelerinde en başından önyargılı bakıldığı için tuzağa düşmeleri daha da kolay) bu ülkede hangi politikayı ayrıntılı analiz edebilirsiniz? Hele Ergenekon iftiralarının skandal boyutlarından, 17-25 Aralık kumpaslarından ya da 15 Temmuz kalkışmasından sonra?

Diktatörlük dedikleri ülkede yüz binlerin toplanıp Cumhurbaşkanına karşı miting düzenleyebildiği ve kimsenin burnu dahi kanamadığı bir ortamda: Kendini Alevilerin, dini cemaatlerin, solcu grupların, siyasi partilerin içine gizlemiş kripto örgüt elemanlarının algı operasyonlarına vicdanımızı rehin bırakmaktan başka bir çaremiz yok mu sahiden?

Terörist değil ki, milyonların oy verdiği lider bu, hemen salınsın deniyor. İyi de savaş çığırtkanlığı yapması ve saldır talimatı vermesi sonucu elli küsur vatandaşımız katledilmişken, sadece bunu dahi hiç sorgulamayanları, olağan görenleri, hatta alkışlayanları mazur mu göreceğiz?

Öyle ki bu ülkede gencecik memurlar askerler teröristler tarafından arkadan vuruluyor, uykuda katlediliyor, “ama emniyet görevlileri ceberut devleti temsil eder” denilmek suretiyle bu katliamlar bile meşru bulunmuyor mu? Şehitlerin cenazesinden, yarım kalan hayatlarından bahsedince duygusal sömürüyü bırakın, hamaset yapıyorsunuz diyenler zulme hizmet etmiyor mu?

Birileri devleti temsil ediyor diye katli vacip olacak ve hiç masumiyet karinesi aranmayacak, diğerleri sivil masum vatandaşları öldürürken çevreci feminist ve özgürlükçü olarak diktatöre karşı çıkıyor diye kahraman olacak. Bunun da adı adalet olacak. Sonra bu sapkın yaklaşımı eleştirince de insan haklarına aykırı!

Bu kadar entelektüel perde kimseye lazım değil. Usandık bu gizli kibirden, bu aleni zulümden, bu körlükten, zulmü süslü gören bu öldürücü bakıştan. Usandık bu kadar benlikten. Hep birileri kendi canını feda etsin, diğerleri hırsla öfke ve nefretle katletmeye devam mı etsin?

***

Darbecileri sorgulamayanların, 15 Temmuz’u unutturmak için onlarca ihanet düğmesine basıp ortamı gerenlerin, katillerle işbirliği yapanların adalet adına yürüyüşlerini onaylamak zorunda mıyız? Muhalefet etmenin daha adaletli bir yolu yok mudur?

Yürüyüş yapılmasın, muhalefet olmasın diyen yok ki! Adalet muhalefetle sağlanır kuşkusuz. Ama gerçekler üzerinden hakkıyla gerçeğe hizmet eden bir muhalif duruş sergilenmesi bu kadar mı zor? Bu adalet yürüyüşünün eksikliğini, yanlışlığını, saçmalığını eleştirmek diye bir sorumluluğumuz yok mu!

Gelelim bütüncül bakışa. Bu kadar karman çorman hadiselerin arkasında bir Müslüman olarak Hz. Musa’nın (as) dediğini diyebilmeliyiz yine de günün sonunda: “Bildim fitnenin başı sensin!” Atan el de tutan el de senin değil mi! Yarabbi bizim fitne diye gördüklerimiz cemale dönüştürüver. Zaten içinde cemalin yok mu? Zaten her olan hayr değil mi, hikmetini gönlümüzde doğuruver!

İçinde fitne olanın görüp göreceği de fitne olur denilmesi boşuna mı? Adalet yürüyüşü de 15 Temmuz’u itibarsızlaştırma gayretleri de fitne gibi duruyor durmasına ama sebebi ortaya çıkardığı için cemale yardım etmiyor mu?

#Recep Tayyip Erdoğan
#FETÖ
#15 Temmuz