Kurban ve kavuşma özlemi

04:002/09/2017, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
Leyla İpekçi

Razı olmanın gücüne hangi iktidar, hangi rekabet hırsı karşı koyabilir?Medine Mekke yolunda, çöldeydim. Kurban ettiğim koyunumun tertemiz iç yaşantısına dalmıştım. Sonsuzluğun uzayıp giden gündüzünde, rıza ve sabrın gecesine doğru yürüyordum.Hiçbir şey kıpırdamıyordu. Bu taş, bu kum, bu deve...Hepsi seyr ü süluk’unu durarak yapıyor gibiydiler.Ne çok beklemiştim kavuşmayı. Sonsuz devran içre. Bir koyun gibi elini ayağını bağlatıp boynunu sahibine uzatmadan, kendine ait sandığın ne varsa, -mesela

Razı olmanın gücüne hangi iktidar, hangi rekabet hırsı karşı koyabilir?

Medine Mekke yolunda, çöldeydim. Kurban ettiğim koyunumun tertemiz iç yaşantısına dalmıştım. Sonsuzluğun uzayıp giden gündüzünde, rıza ve sabrın gecesine doğru yürüyordum.

Hiçbir şey kıpırdamıyordu. Bu taş, bu kum, bu deve...

Hepsi seyr ü süluk’unu durarak yapıyor gibiydiler.


Ne çok beklemiştim kavuşmayı. Sonsuz devran içre. Bir koyun gibi elini ayağını bağlatıp boynunu sahibine uzatmadan, kendine ait sandığın ne varsa, -mesela canını- sahibine iade etmeden kurbana kaç adım yaklaşabilirdin ki?

Çöl. Evvelinden ahirine uzanmış seni bekliyordu, niyetini gözlüyordu. Yalnızlığındı çöl. Susuzluğun, hararetin, kavuşma özlemindi. Bu çoraklık, bu ıssızlık içinde kendi çehrene bakıyordun.

Çöl, senden sana hicret etmen gereken yoldu. Uzakları yakına getiren.

Meğer hacca gelmem gerekiyormuş, sevmeyi, çok sevmeyi Allah için sevmeyi talep etmem gerekiyormuş. Katletmek ile kurban etmek arasında kendi canım –ki cananı içinde- olduğunu anlayabilmem için.

Meğer uzağı yakına getirecek bir çöl gerekiyormuş, canı feda etmedeki kavuşma arzusuna sabretmeye!

Evet çöl gerekiyormuş, Hazreti Amine annemizi bağrında saklayan çöl. Yok olmayan, ölmeyen, kaybolmayan sevgiliyi yeniden diriltebilmek için!

Kıydığın kendi canın, akıttığın kendi kanın imiş. İster katlet, ister kurban et. Manası, külli cana dahil imiş!

***

O halde ben’ini ‘sen’ yapmadan kurbiyyet kurabilir, hemhal olabilir miydin? Sevdiğine –ki şah damarından yakın- kavuşmak için ‘tammodel’ bir örtüşme gerektiğine göre: Yaklaşıp yutmadan, sen ben / ben sen olmadan yerli yerinde olduğunu kanıtlayabilir miydin?

Adalet ki, her an her şeyin yerli yerince olduğunu kabullenmek değilse nedir!

Kolay mıydı bir yandan haksızlıklarla direnirken, bir yandan sahibinin her an işinin başında olduğu şuuruyla her şeye bakmak?

Kolay mıydı belalarla sınandığında rızanın ölçüsünü direnişte bile koyabilmek? Belî diyebilmek bir koyun gibi, şimdi, burada?

Gerçeğin koynuna giremiyorsan, bir koyunun senin kursağından geçme arzusunun kavuşma özlemi olduğunu görebilir miydin?

***

Kurbanıma bakıyordum, ta içine gözlerinin. Onunla beni bir kılan bir can sırrı vardı. Ezelden ebede. Buna yaklaştıkça / bu gerçekle kurbiyyet kurdukça haksız yere bir tek cana kolayca kıyabilir miydim? Ya kabaca bir kalp kırmaya; ki tüm kainatı içinde!

***

Arakan’da olduğu gibi, yeryüzünün bir vaktinde, herhangi bir toprağında masum sivilleri katletmeye meşru gerekçe bulabilen hangi vicdan, vecd ile vakıf olabilirdi mevcudiyetin nurla kaplı yüzüne?

Arakan masumlarının kanıyla örtülüyken, iyi beslenmiş masum bir koynun kanındaki ezeliyyet sırrına yaklaşabilir miydin? Vücudun birliği; dökülen kandan fışkıran can ile seni her seferinde öldürür her seferinde diriltirken sendeki hakikatin nuruna kavuşmayı hangi uzvunla kanıtlayabilirdin vücudunda?

***

Yirmi yıllık roman maceramda hemen her kitabımda bambaşka bir anlamıyla gelmiş kalemime kurban. Üstelik hakikatine dair belki daha bir minik adım ya atmış ya atmamışken.

Kimi zaman ağılda son gecesini geçiren koyunumu getiren kasabın sahibi siz misiniz deyişiyle nasıl irkildiğimi. Kimi zaman ilk kurbanımı kesmek üzere kasaba vekalet verdikten sonra vejetaryenlikten neden ve nasıl vazgeçtiğimi... Anlatmışım.

Bir romanda Tarkovski’nin Kurban adlı son filminin basbayağı Hz. İbrahim kıssasını anlattığını fark edişimi ve bunun nasıl da anlaşılmamış olduğundan hareketle ipuçlarını izleyerek filmi yeniden çekişimi...

İlk romanımda bile mesela, genç kızın kendini kurban ettiği cehennemde nasıl sevdiklerinden vazgeçtiğini... Son romanımda rıza ve gönül ötesine ilk kez geçerek kasabın hakikatinde söktüğüm bir heceyi:

“Sen yiyesin diye sana, koyun insanın boğazından geçip kana karışsın diye koyuna hediyedir kasap.”

***

Şimdi bayram. Sevenlerin can feda ile göğsüne akıttıkları kan. Nefret edenlerin ise döktükleri kan. Hepsi oluk oluk akıyor yeryüzünde.

Üzüm salkımları kemale erdi. Koparılma isteğini salkımların... Alevin yükselme ve harlanma arzusunu, suyun debisini hızlandırarak akmasını, nefes nefese hızlanmasını esen rüzgarın... Hep kavuşma özleminden olduğunu...

Sevenlerin konuştuğu dili işitme niyetiyle yazıp duruyorum. Kurbiyyet sırrının hiçbir romana sığmaz vücud dilini konuşabilme niyazıyla. Ki aşkı içinde. Kavuştuğumuz ölçüde bayram olacak...

#Bayram
#Kurban