Uzun süredir atıl halde duran ve siyasi polemiklerin malzemesi haline gelen meşhur Akm binasının nihayet yeni projesinin tanıtımı yapılmış dün. 2019’da tamamlanması planlanan yeni binanın yine bir sembol olacağını öngörmek zor değil. Kimileri sadece İstanbul’a değil, şimdiden tüm Türk ve İslam aleminin hizmetine verileceğini, geniş ufuklu bir kültür işlevi göreceğini söylüyor.
Kimileri de ne cephedeki topu ne Boğaz gören lokantası önemli, içinde ne olacak, ne sergilenecek, ne oynanacak diye soruyor. Evet hangi kesim ne amaçla sorgularsa sorgulasın, kültür ve sanat medeniyetin ruhu olabildiği ölçüde mimari özelliklerinin ötesinde ruh değerlerimizin ihyasını gerçekleştirebilir.
***
Akm’nin 1930’larda başlayan macerası 69 yılında tamamlanabilmiş, yangın nedeniyle kapılarını kapatmak durumunda kalmış. 77’de açılmasının ardından depreme dayanıksız olduğu anlaşılmış. 2010’da ise binanın yıkılmasına karşı çıkan sanatçılar ve aydınlar grubunun da katkısıyla proje durdurulmuştu.
2010’daki tartışmalarda kullanılan söylemi de bir hatırlayalım kabataslak. Cumhuriyet sanatçılarının pek çoğu Akm’nin yeni projesinin kültür sanat hayatımıza yapılan bir darbe olduğunda hemfikir idi. Bitip tükenmez protestolar, gösteriler yapıyorlardı.
Binanın yeniden yapılmasını ise Devlet Tiyatroları Opera ve Bale’sine açık bir saldırı ve ortadan kaldırma olarak yorumluyorlardı. Atatürk’le gelen kazanımlarımızın AKP tarafından ortadan kaldırılacağını söylüyorlar, bol bol da niyet okuyorlardı.
“Bence mümkün olduğu kadar çabuk unutulmasını ve çürümesini istiyorlar” diyordu mesela bir Akm sanatçısı ve ekliyordu: “Kendi kafalarındaki yeni işlevi için hazırlıyorlar burayı duygusu var bende!”
Tabii bize teknik ve hukuki açıdan karmaşık gelen süreçte her iki tarafın hakkını korumak için yaptığı mücadele de cabası. Her ne olursa olsun, tarafların hakkaniyet ölçüsü giderek siyasi bir boyuta indirgendi ve buradan bir adım ileriye atılamadığı için proje de atıl kaldı.
***
Şimdi binanın yeni tanıtım projesi kamuoyuna sunulurken kaldığımız yerde olmadığımız aşikar. Zamanın ve mekanın ruhu, içimizdeki perdeleri uzun süre kapalı bırakmaya yetmiyor ne de olsa.
Uçağa binmekten hiçbir koşulda vazgeçemeyenlerin ağaç ve çevre konusunda son derece hassas olduğunu mesela üçüncü havalimanı inşası sırasında fark edebildik ancak.
Oturdukları evlerin, lüks konut ve sitelerin, orman içindeki villaların yapımı esnasında çevrecilik konusunda duyarlı olduklarına hiç rastlamamıştık oysa.
“Rabenna hep bana” düsturu ile çevrenin, köprünün, havaalanının olduğu kadar mimarinin, edebiyatın, kültür sanatın, siyasetin yegane sahibi kendileri olan seçkin yobazlar topluluğu bu ülkenin yönetiminde ve hatta zihniyet dünyasında elan önemli bir yer işgal ediyor.
Bu yüzden olsa gerek iktidarının on beşinci yılına girmeye hazırlanan hükümetin kültür bakanı Numan Kurtulmuş “burası birtakım elitlerin kültür ve sanat etkinliklerinden istifade ettiği bir seçkinler mekanı olmayacak, tüm halkımıza hitap edecektir” demiş Akm’nin yeni projesini sunarken.
Hayırlı bir gelişme şüphesiz. Öncelikle bunun altını çizelim. Zira bu ülkede elit fanatizminden de, seçkin paranoyasından da, çağdaş vehimcilerin puta tapar gibi niyet okumalarından çok çektik. Onların bitip tükenmez vehimleri yüzünden nesiller boyu kızlar üniversiteye gidemedi mesela.
Işid ülkemizde sivillerin üzerinde canlı bomba patlattığında bile bunu hükümetin yobazları yaptırdığını söyleyenler mi istersiniz! Arakan’daki zulme karşı dua edenlere siz teröristsiniz diye sataşanları mı istersiniz! Böyle böyle sosyolojik endişeli olup çıktık hepimiz.
Fakat kültürel iktidarı size yedirmeyeceğiz diyerek işbaşı yapanların hali pür melali de kültürel elit diye kızılanlardan hiç farklı olmadı. Liyakat açısından benzer bir seviyede olsalar da ehliyet açısından hatta çok daha isabetsiz bir konumdalar.
***
Sanat ve kültürün öncüleri olduğu kadar, elitleri vardır ve olmalıdır. Medeniyete ruh veren bu seçkinlik zevki ve birikimidir her şeyden önce. Evet sanatın çoğunluğu değil, seçkini vardır. Ama ülkede seçkincilik adına öylesine mağdur edildik ve öylesine vasatlaştırıldık ki, belli bir üslup sahibi olmanın, ‘iyi’yi ve ‘güzel’i talep etmenin, güzelin içindeki güzeli çağırmanın kıymetini takdir edemez olduk.
Kültürel iktidara karşı muhalefet etmeye kalkanların kültürel açıdan ne kadar yobaz olduğu da buradan hareketle defalarca kanıtlandı. Cumhurbaşkanı durumun farkında olduğundan hemen her konuşmasında kültürel açıdan ilerleyememiş olmamıza acil çözümler talep ediyor. Bu vesileyle hemen her yazımızda bir başka veçhesinden açmaya çalışıyoruz konuyu.
Acizane bu sefer de en kritik sorulardan bir ikisini daha soralım: Bu eleman sizden mi, bizden mi diyerek sanat eserlerini değerlendiren seçiciler, jüriler, kültür otoriteleri neden kendi çalıp kendi oynamak zorunda kalıyor hep? Diğerleri tarafından neden ciddiye ve dikkate alınmıyorlar? Neden şu ya da bu çevrenin tanıdığı değilseniz, projenizin değerlendirilmeye tabi tutulmadan unutulduğunu defalarca görmek zorunda kalıyoruz bu ülkede?
İşte dini yobazlığı opera ve bale binasına karşı olduğunu vehmettikleri hükümet yöneticilerinde veya Kuran kursuna giden kız çocuklarının ailelerinde arayanlar, bir de dönüp kendi benliklerinin yobazlığına baksalar. Zira Akm örneğini sembolleştirerek söyleyelim: Yobazlığın moderni muhafazakarı, dindarı seküleri yok.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.