Kudüs; kalbimizin başkenti!

04:009/12/2017, Cumartesi
G: 18/09/2019, Çarşamba
Leyla İpekçi

İngiliz yazar John Berger vaktiyle Ramallah’ta bir süre yaşamıştı. Apache ve Cobra helikopterlerinin, Abrams tanklarının, Humvee ciplerinin, F 16’ların karşısında el mancınıkları, sapanları, ıskartaya çıkmış kalaşnikofları ve el yapımı bombaları görmüştü.‘Bu tezatın büyüklüğü bana acı yüklü duvarlar arasında hissettiğim ama adını koyamadığım bir şeyi ifade ediyor’ diye yazmıştı: ‘Bir İsrail askeri olsaydım, tepeden tırnağa silahlanmış olsam da, eninde sonunda bu şeyden korkabilirdim.’Onun bu sözlerini

İngiliz yazar John Berger vaktiyle Ramallah’ta bir süre yaşamıştı. Apache ve Cobra helikopterlerinin, Abrams tanklarının, Humvee ciplerinin, F 16’ların karşısında el mancınıkları, sapanları, ıskartaya çıkmış kalaşnikofları ve el yapımı bombaları görmüştü.


‘Bu tezatın büyüklüğü bana acı yüklü duvarlar arasında hissettiğim ama adını koyamadığım bir şeyi ifade ediyor’ diye yazmıştı: ‘Bir İsrail askeri olsaydım, tepeden tırnağa silahlanmış olsam da, eninde sonunda bu şeyden korkabilirdim.’

Onun bu sözlerini bir kez daha paylaşmanın tam vakti.

Şimdi Ortadoğu’da Batı’nın bazı aktörlerinin türlü çatıştırma planlarıyla yıllardır kan dökülürken o korkulacak şeyin bir nevi sözsüz sır olduğunu hep birlikte fark ediyoruz. Her yan toz toprak haline getirilmekteyken evet bir Türkiye kaldı. Ayakta. Ama halk öyle bir ayakta ki, her saniye kıyam ediyoruz.

Nasıl bir sır paylaşıyorsak. Gören gönüller var, işiten gönüller var, paylaştıkça genişleyen gönüller var Türkiye’nin ruhunda. Adeta tüm Ortadoğu’nun kalbiyiz. Hayatın en ıssız dehlizlerinde gümbür gümbür atan yürek.

**

Yıllar önce uzun bir hastalık dönemindeyken kalkıp Kudüs’e gelmiştim. Miraç gecesi Mescid-i Aksa’da el açıp dua etmiştim. Lübnan’a, Ürdün’e, Mısır’a, İran’a, Kuzey Irak’a, Suriye’ye ve dahi Hicaz’a gidişlerim de hep böyle oldu. Bu kan gölü olmuş coğrafyaya iyileşmeye geldim hep. İbadet niyetine.

Bazen direniş ittifakı için bombardımana tutulan toprakların çok yakınlarında, bazen sığınmacılarla iç içe, bazen iç savaştan kaçan mağdurlarla hemhal oldum. Ama bazen de lüks ve konforun tam ortasında, mermer bir havuzun önünde, su damlalarının sesiyle gevşedim, bir hurma ağacının gölgesinde uzaklara dalmışken nice mısralar çıktı kalemimden.

Evet Berger’ın dediği o korkulacak şeyin yansımasının sözsüz bir sır olduğunu İskenderiye’de bir ikindi vakti hissetmiştim. Bu topraklardaki sayısız Meçhul Asker anıtlarından birinin önündeyken. Taşla, suyla, yaprakla, katledilmiş insan bedenleriyle, yıkılmış evlerle bir sır paylaşıyorduk.

Anadolu’yu içine dahil ederek söylersek Ortadoğu ile aramızda başkalarına açılmayan bu sırrı zaman zaman romanlarımda, yazılarımda paylaşmaya çalıştım son on beş yıldır. Hiç solmayan ruhu çağırdım o kan gölünün içinde aşktan.

**

Çok yorgun, çok yaşlı yıllar vardır bu ruhun gerisinde. Anılarımın harap olmuş yüzüne isabet eder. Anadolu’nun boz ovalarındaki yapayalnız taş kiliseleri hatırlatır bana yarım kalmış vedalara benzeyen bu özlem. Nifakla, çatışmayla, dökülen kanla iç içe geçen yakıcı, sıradan, teskin edici, teselli edici özlem.

Kudüs’ü de böyle bulacaktım işte. Tıpkı İskenderiye limanında rüzgârlı bir akşamüstü ne yöne döneceğimi şaşırıp kaldığımda hissettiğim gibi, her şey bana aşina geliyordu yine. Yıkım ile onarım, savaş ile kardeşlik, şeffaflık ile gizlilik, utanç ile iddia, tevazu ile kibir. Celalle cemal ortasında hep özlem içinde olacaktım buralarda.

Şehrim Aşk’ta Kudüs’ü çok yazdım: “Beşeriyetin nefsini hasta eden ne varsa burada toplanmış. Ama ruha yükselme yeri de burası olmuş hep. Yeryüzünün en düşük rakımlı yeri burada (Lut gölü) evet, ama yeryüzünün gökyüzüne en yakın mahalli de bu bölgede: Efendimiz’in Mirac’a yükseldiği son nokta olan Mukaddes Kaya!

Bu kayanın gökyüzüne en yakın nokta olduğu kabul ediliyor. Yahudi ve Hıristiyanlar Hazreti İbrahim’in oğlunu kurban etmek için getirdiği yerin de burası olduğuna inanırlar. İsa aleyhisselam’ı göğe çekildiğine inanılan yer de buraya çok yakın bir bölgede. Orayı gördüğümde, dudaklarımdan bir cümle dökülecek: Herkesin bir devri var!

Yeryüzünün en düşük noktasıyla göğe en yakın noktasının burada olması, tüm mekânları cem eden özelliğini düşündürecek bana Kudüs’ün. Davud yıldızının iç içe geçmiş biçimi gözümün önüne geldiğinde, Hazreti Peygamber’in Mirac’a yükselişinin Kudüs’ten başka bir yerden başlamasının imkânsız olduğunu hissedeceğim.” Vücudumuzdu çünkü Kudüs. Sadece zihinsel bir yolculuk değil, baştan aşağı vücudun gerçeğiydi mirac. Buraya gelmeden bunu algılamam mümkün değildi.

“El-Halil kentinde peygamber sandukalarını selamlarken, Beytüllahim’de Hazreti Meryem’in oğlu İsa aleyhisselam’ı doğurduğu mağaranın etrafında dolaşırken, Hazreti Yunus’un makamında dua ederken peygamber kıssaları durmadan canlanacak muhayyilemde. Hiçbir kıssanın geçmişte kalmadığını, kıyamete dek ‘canlı söz’ olarak bize eşlik ettiğini, yol gösterdiğini, insanlığın evrensel hikâyesinden payımıza düşen ibreti almamız için her seferinde bize başka bir yanını açtığını hissedeceğim. Bir başka deyişle Kudüs, mekânları olduğu kadar zamanları da cem ediyor.”

**

Onca savaşa, işgale, kan ter ve gözyaşına rağmen hiç kimsenin sahibi olamadığı Kudüs’ün mukaddesliği tam da buradaydı işte, bizim sözsüz sırrımızda. Ele geçirmek için işgal edenlerin hırsında değil, paylaşmak emeliyle kanını göğsüne dökebilenlerin kudretinde saklıydı fetih sırrı. Toprakta değil, gönülde. Kudüs, bu sırrı paylaşanların vücud bulduğu gerçektir, kalbimizin başkentidir vesselam.

#Kudüs
#Filistin