En büyük eser: İnsan yapmak!

04:005/12/2017, Salı
G: 18/09/2019, Çarşamba
Leyla İpekçi

Anadolu’nun hemen her beldesinde medfun bir azizin yatırı, türbesi, adı sanı bilinmeyen hak dostlarının haziresi vardır, bazen bir köşe başında yol üstünde karşınıza çıkarlar, bazen ıssız bir dağ başında. Tabii bu mezar ve yatırların bir kısmı Romalılar döneminden kalma olsa da, halkımız meşrebe menşeine pek bakmadan elini açar ve kendi bildiği dilde duasını eder her fırsatta.Kimi çaput bağlar, kimi el açar, kimi ellerini göğsünde birleştirir. Gönlünü açan herkes fısır fısır kendiyle, kendindeki

Anadolu’nun hemen her beldesinde medfun bir azizin yatırı, türbesi, adı sanı bilinmeyen hak dostlarının haziresi vardır, bazen bir köşe başında yol üstünde karşınıza çıkarlar, bazen ıssız bir dağ başında. Tabii bu mezar ve yatırların bir kısmı Romalılar döneminden kalma olsa da, halkımız meşrebe menşeine pek bakmadan elini açar ve kendi bildiği dilde duasını eder her fırsatta.


Kimi çaput bağlar, kimi el açar, kimi ellerini göğsünde birleştirir. Gönlünü açan herkes fısır fısır kendiyle, kendindeki Rabbiyle konuşur durur. Bir tür sevme biçimidir bu. Kendi kendine.

Bakü’de Yahya Şirvani hazretlerinin türbesinde, Çin sınırına yakın Yesi’deki Ahmet Yesevi hazretlerinin türbesinde, Şam’da İbn Arabi hazretlerinin türbesinde, Şiraz’da Hafız’ın türbesinde ne hissettiysem, Kastamonu’da Şaban-ı Veli hazretlerinin makamında da öyle hissediyorum. Yine öyle oldu:

Elbet burada, bir toprak parçasının altında değildir Hak aşıkları. Ameli alem olmuş, gönlü kainata sığmamış olanların gerçeği ölmez, gönülden gönle canlıdır, sevdikçe bizi de genişletirler.

Evet, sevdikçe açılıyor yollar. Onların canlı sözleri gündelik hayatın hemen her hecesinde saf tutuyor, bizi birbirimize birleştiriyor, toprak savaşlarında nice kanlar dökülürken gönülde fetih oluyor. Kalbini açıp samimi bir duaya başlayan, alemlere rahmet olan Sevgili’nin sırrından bir gül illa kokluyor.

***

Cuma vaktiydi. Hz. Pir’in türbesinin yanındaki camiye gelen hemen herkes onu yakından veya uzaktan ziyaret ediyor, duasını edip öyle devam ediyordu. Bize ait en sevdiğim gerçeklerden biridir bu. Onca fitne fesatçının onca çatıştırmacının bir türlü kökümüzden söküp atamadığı bir bağlılıktır bu. Samimiyet, içtenlik, bağlılık. Mayamıza katılmış ve tabiri caizse ‘tam doymuş’ bir sır.

Gelgelelim akşamüstü gerçekleşecek çalıştayda bu ümmi güzelliğimizi biraz olsun tabir edecek imkanlar üzerinde dururken, hemen hiçbirimizin hazret hakkında elle tutulur bir bilgi kaynağından beslenmediğimiz gerçeğiyle yüzleştik.

Aslında şaşırmıyorum. Yesevi’nin veya Hafız’ın türbesinde veya Yuşa tepesinde, hatta Yahya Efendi türbesinde, Telli Baba’da vesaire gördüğüm de budur hep. Bilmeyiz ne eserleri vardır bu azizlerin, iki cümle dışında ne demişlerdir bu hak erenler? Ne vakit yaşamışlar, bize ne bırakmışlardır? Ama kalbimizde kendi duamıza uygun bir karşılığı vardır işte. Bununla yetiniriz.

Mesela Eğil’deki Elyasa Peygamber’in, Kudüs’te Hz. Davud Aleyhiselam’ın makamında ya da Medine’de Hz. Peygamber’in (sas) Ravza’sında en azından bilgi düzeyimiz daha yüksektir. Ama peygamber makamlarını veya sahabe mezarlarını hariç tutayım, ümmice el açıp dua ettiğimiz makamlardaki azizin manevi hayatımıza veya kültürümüze ta bugüne gelene dek nasıl etki ettiğini, döneminde ortaya çıkışını hazırlayan etmenleri, sonrasındaki yansımaları vesaire derken: Bilmeyiz ve bilmeyi de istemeyiz.

***

Fakat bizi gaflete düşüren bundan sonra başlıyor. Çünkü birtakım sapkın dini cemaatlerin memleketi darbe ve işgale sürükleme çabalarından sonra ve hele vatandaşın üzerine kurşun sıkar hale gelmesinden sonra, herkeste bir temkin başladı. Laik kesim, “biz size dememiş miydik” tavrı ile maneviyatı daha da dışlarken, İslami kesimde de tasavvuf düşmanlığı giderek alenileşti.

Her fırsatta tasavvufa karşıyız diyenlerin Şaban-ı Veli’den, Hacı Bayram’dan, Yunus Emre’den, Mevlana’dan, Eroğlu Nuri’den, Eşrefoğlu Rumi’den, Mısri’den, Safranbolulu, Erzincanlı, Sivaslı, Antalyalı, Bolulu, şuralı buralı yüzlerce hak dostundan irfan zevki devşirmeleri, kendi hayatlarını dönüştürmeleri mümkün olamıyor ki.

Halkın gündelik hayatı içinde böylesine sevilen azizlerin gerçekte şeriattan tarikata, hakikatten marifete, iç içe geçmiş kaplar içinde nasıl katman katman dürülüp bükülmüş manayı tabir ettiğini bilmemek büyük bir vebal yüklemiyor mu üzerimize? Gelecek nesilleri gerçek bilgiyle donatma konusunda elimizde ne var? Değerlerimizin ihyası ve medeniyet denilince ne var? Ya dünyaya evrensel değerlerimizi sunalım deyince ne var?

***

Kastamonu Üniversitesi Hz. Pir Şeyh Şabân-ı Veli Kültür Topluluğu ve Hz. Pir Şeyh Şabân-ı Veli Vakfı tarafından “Vuslatının 450. Yılında Hz. Pir Şeyh Şabân-ı Veli Paneli” adıyla bir panele katılmak üzere Kastamonu’daydık. Türbe ziyaretini sektirmeyenler arasında evet burada da fazlasıyla karşı çıkan varmış tasavvufa. Buna rağmen üniversitede bu temada bir panel düzenlenmesi ve öğrencilerin yüksek katılımı ancak şükranla anılmayı hak ediyor.

Vakıf Başkanı, Kastamonu Üniversitesi Öğretim Üyesi Muharrem Avcı 2019’un Hz. Pir’in vuslatının 450. yılı olması münasebetiyle Unesco’ya teklif götürdüklerini anlattı. Hz. Pir’e ait yazılı bir eser bulunmaması dolayısıyla dünya çapında bir anma yılı yapılamayacağını, bununla birlikte Türkiye çapında bir anma yılı olması konusunda desteklenecekleri cevabını almışlar.

Pirlerin en büyük eseri kitap yazmak değil, insan yetiştirmektir. Son yıllarda elime geçen Şabani külliyatının mesela geleneğimize, mimariden musikiye şiire kültür sanat dünyamıza, ama aslında medeniyetimize yaptığı katkıların art arda dizilmesinin ve illa kanıt sunulmasının manasızlığını düşündüm ve açıkçası yetkili merciler adına utandım.

Kendisiyle birlikte geldiğim Mustafa Tatcı hocamın panelde söylediklerinin ne kadar isabetli olduğunu bir kez daha fark ettim. Erenlerin meşrebinden, hak tariklerin safsata tarikatlardan nasıl ayırt edilebileceğinden vesaire bahsederken, bir kemalat noktasından sonra meşrep de kalmaz diyordu. Gönülde her yön tavaf edildiğinde, meslek-i Muhammedî’lerden olursunuz.

Bir organizasyon için bile o şunlardan bu bunlardan diye ayırarak bakanların tevhid medeniyetine nasıl bir değer katacaklarını sorgulamanın vakti çoktan geldi geçiyor. Ama asıl cevabı üniversitede öğretim görevlisi Gülten Küçükbasmacı verdi bize. Yetiştirdiği birbirinden güzel ve ilgili edebiyat öğrencileriyle!

#Anadolu
#İnsan
#Hayat
#Muharrem Avcı