Dokunmatik cihazların dijital âleminden gönle dokunmaya...

04:005/08/2017, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
Leyla İpekçi

Bir şeyleri protesto etmek için toplanan her kalabalığın bir fitne moderatörünün çatıştırma stratejisi için elverişli gereç olarak kullanılabildiği bir dünyada... Direnişin canlı dili nasıl olmalı?Aynı senaryolarla defalarca kandırıldığımız bu dünyada sivillere uygulanmakta olan ve giderek meşrulaşan her türlü zulme karşı direnmeye çalışıyorsak, vicdanı örtmeyen yeni nesiller için bir ibret hikâyesi okutabilmektir amacımız.Onun dışında bu direniş, çeşitli ittifakları bir araya toplayıp zalimleri

Bir şeyleri protesto etmek için toplanan her kalabalığın bir fitne moderatörünün çatıştırma stratejisi için elverişli gereç olarak kullanılabildiği bir dünyada... Direnişin canlı dili nasıl olmalı?

Aynı senaryolarla defalarca kandırıldığımız bu dünyada sivillere uygulanmakta olan ve giderek meşrulaşan her türlü zulme karşı direnmeye çalışıyorsak, vicdanı örtmeyen yeni nesiller için bir ibret hikâyesi okutabilmektir amacımız.


Onun dışında bu direniş, çeşitli ittifakları bir araya toplayıp zalimleri kınamakla mümkün olmuyor. Yazı yazabiliriz, ya da çok üzülebilir, ağlayabilir, sokaklarda miting yapar, slogan atabiliriz. Etrafımızdakilerle kavgaya da tutuşabiliriz, onların dikkatini bu meselelere çekebilmek için.

Hayatımızın neredeyse kırk yılı burada pek çok olay karşısında hep böyle geçti zaten. Ama nereye kadar? Ümmetin dertleriyle dertlendiğimiz kadar nefsimizin zaaflarını gidermekle dertlenmediğimiz ölçüde insanlığımız / dinimiz kemale ermiş olmayacak.

***

Dijital hayat bizi kolaya alıştırdı. Akıllı cihazlara aklımızı emanet ederken, aslında aklın bize de kullanılmak üzere emanet edildiğini unutuyoruz. Akıllı cihazlara aşk pompalamak lazım diyorum her seferinde. Çünkü bizi tembelliğe uyuşukluğa hımbıllığa hafızasızlığa konfor düşkünlüğüne o kadar çabuk alıştırdılar ki, aşkın meşakkatini unuttuk.

Dijital ortamlarda çiçek çocukları, kalp emojileri filan çizerek sevgi pıtırcıklığı yapınca aşkı canlandırmış sanıyoruz kendimizi. Aşkın bela demek olduğunu unuttuk. Vermek, feda etmek, vazgeçmek, terk etmek demek olduğunu unuttuk.

Allah’ın celâl sıfatlarından hayatımıza yansıyan nice zorluklarda tutunmanın meşakkatini tatmadan bir tıkla kurtulacağımızı sanıyoruz belâdan. Çeşitli uzuvlarımızda mermi boşluğu açan aşk yarasının rıza merhemi ile pansuman yapılmazsa sargı tutmayacağını da unuttuk gitti çoktan.

Sonra da insan gerçeğinin tamamını Allah’ın cemalinde bulacağımızı sanıyoruz. Küresel cennet pazarlayanların rengarenk vaatlerine bu kadar kolay kanışımız da bundan. Aşkı gönül erlerinden tüketim heveslisi müşterilere kaptırmamız da bundan.

***

Tek tuşla kıpırdayan her şeyi vurma talimatına uyan koskoca bir benlik ordusu kurmuşuz. Tek tuşla insani yardım yapıp açlıktan ölmek üzere olanları da kurtarabildiğimiz gibi.

Merhametin de gazabın da ölçüsü parmak uçlarımızda başlayıp bitiyor ne zamandır. Her şeyi bir tıkla hallettiğimiz oranda aşk puanı kazandıran, üç alıp bir ödeten küresel sevaplar / günahlar sistemimiz var.

Dokunmatik akıllı cihazlardan yönettiğimiz alemlerde hep bir mermi boşluğu açılıyor oysa. Ekrana dokunmakla gönüllere dokunmuş, aşkı dokumuş olmuyoruz!

Yüz yüze temas etmeden, ruha dokunmadan, yaşamasız, acımasız, içinden geçilmesiz, sanal bir hayata rehin bırakmışız benliğimizi. Benlik fazlası, artı değer niyetine, tüketim kültürünün asli parametresi olup çıkmış.

Benliği tükete tükete / yok ederek kavuşacağımız hakikatin nuruna, benlik fazlalığımızla örtü oluyoruz durmadan.

***

Benlik fazlası! Ne büyük bir yük sırtımızda. Saman çuvalı gibi taşıyor her müşteri bunu kamburunda. Riyasını, hasedini, kibrini, gazabını, gösteri düşkünlüğünü, rekabet hırsını, intikam eğilimini taşıyor.

İhtiyaç dışında aldığımız her giyside, egomuzu şişirerek mideye attığımız her lokmada, kâr hırsıyla başkasının hakkını yediğimiz her lokmada bizim elimizde doğan bebekler bizim elimizde ölüyor.

Bilerek ya da bilmeden attığımız her iftirada, fütursuzca paylaştığımız kulaktan dolma her bilgide, kendimizi iyi ve dürüst sandığımız için göremediğimiz nice kabalıklarımızda nice gönül çocuklarını öldürüyoruz doğurmadan.

***

Akıllı cihazların güncellenmiş programlarıyla nefsimize yaptığımız zulüm dijitalize oldukça, vicdanın üzeri örtülüyor. Eylem ki direnişin fiilidir, zalimliğin tekeline giriyor. Nerede fiili dua niyetine nefsimize karşı direnişimiz? Cihadımız?

Bunu amel etmediğimiz sürece gerçekten de ümmetin dertleri için elimizden gelen her şeyi yapmış oluyor muyuz sokaklarda slogan atmakla?

Dünyanın milyonlarca zengini ile milyonlarca fakiri hac esnasında ihrama girerek ibadetler toplamınca iç içe olurlar. Mina’da fakirlerin kaldığı sokak ortasındaki sefaleti gören bizim kafileden bir hacı dönüp, Allaha şükür onlar gibi değiliz demişti. Onlardaki terk etmeyi, feda etmeyi, vazgeçmeyi onlardaki fakrı görmüyordu.

İster zengin ister fakir olsun, nefsini eğitmeden büyük bir fark yoktu insanlığımız açısından aramızda. Akıllı binalar, dev neonlar nurlanmış şehir / Medine-i münevvere kurmaya yetmiyordu. Bize lazım olan güzel insan olmak ve bu yöndeki idrak yolculuğunda kalp ilmini arttırmaktı. En az pozitif bilimlerde tutunmak kadar.

***

Ümmetin dertleriyle dertlendiğimiz kadar nefsimizin zaaflarını gidermekle dertlenebiliyorsak... Gönül ancak nefs eğitimiyle temizlenir benlik lekelerinden, anlamış olacağız.

Gönül ki evdir, sevgiyle temizlendikçe sevgili olur. Sevgilinin nurundan bir gül koklamaya... Her birimiz kendi kemalimiz uyarınca, ancak o zaman insanlığımız / dinimiz bizi mutmain kılacak.

#Türkiye
#Medya
#Dijital