Doğum günü hediyesi!

04:0014/10/2017, Cumartesi
G: 18/09/2019, Çarşamba
Leyla İpekçi

Ah sultanım. Günler nehir gibi akıp gidiyor. Gözümde birikiyor yıllar. Akıyor, akıyor. İsimler saf tutmuş, seni övüyor, seninle övülüyor, ama yine yetmiyor seni sevmeye kelimeler.Şu benim yarım asırlık yaşıma bir yıl daha eklenivermiş.Vasıtalar, vesileler, binekler, buraklar taşıyor beni sana, yine yetmiyor. Ötede daha ötede, içinde, daha içindesin hep. Genişlerken yükselirken dalmaya marifet gerekiyor yine.Aşk dalgıçları en diplerden çıkarır inciyi. O gizli hazineyi, ta ki eşsiz incinin yetimi

Ah sultanım. Günler nehir gibi akıp gidiyor. Gözümde birikiyor yıllar. Akıyor, akıyor. İsimler saf tutmuş, seni övüyor, seninle övülüyor, ama yine yetmiyor seni sevmeye kelimeler.

Şu benim yarım asırlık yaşıma bir yıl daha eklenivermiş.

Vasıtalar, vesileler, binekler, buraklar taşıyor beni sana, yine yetmiyor. Ötede daha ötede, içinde, daha içindesin hep. Genişlerken yükselirken dalmaya marifet gerekiyor yine.


Aşk dalgıçları en diplerden çıkarır inciyi. O gizli hazineyi, ta ki eşsiz incinin yetimi olana. Kendi olana dek anası babası. Söylemek yetmedi susmak yetmedi, devran ede ede, bin yıllık yuvarlanışlar, kucaklayışlar, parçalanışlar, terkler, kavuşmalar hep çoğalttı kederimde beni seni.

Bir’leme telaşıyla birikti durdu hatıralar, bir yaşanıldı, yüz bin hatırlandılar.

Şimdi benim şu elli bir yaşımın içinde, bitmeyen savaşlarla, saat başı, gündüz gece. İçeriden dışarıya yine içeriye, bir hu bulutu olup döne döne...

Sultanım sensin illa nefesinde yazılan şiir diyene dek. Sensin sensin.

Bütün günlerimle bütün saatlerimle bin yıllardır sana doğru, döküle döküle an olmaya geldim. Öle öle ölmeden, dirilişimi tamamlamaya... Cehaletimin, gafletimin dikenli yollarından, sarp yokuşlarından geçip acizliğimin şafağında sana, her devirde sana, illa sana geldim.

Kalbimdeki sırda Zâtını bulmaya, sırrımı küll edene, sayısız devran içre, aşkı kemale erdirmeye, kainatı gönül kılana dek daha kaç harf, kaç hece... Şiirimi tamamlamaya geldim. Alametlerimden, işaretlerimden mısra mısra bir insan çıkarmaya... İnsan olmaya!

***

Bak ne diyor Yunus. An ol, anda ölüm olmaz. Aksiliklerin, kusurların, hataların, yetersizliklerin ardında kamaştıran Güzel var. Hiç ayırmadı gözünü benden. Ezelimden öpüyor durmadan.

“Gel ey gözüm ağla gülmezem ayruk

Canım dosta gider gelmezem ayruk

Ne gam bu dünyada bir kez ölürsem

Anda ölüm olmaz ölmezem ayruk...”

Ah Sultanım. Ne edeceğim şu bir sıkımlık can ile, ki senindir, sana gider, senden, dost yüzü görünmeye... “Dilimden, elimden düşürmediğim tesbihimsin” sen.

Senden başkasını andığım her an zalim oluyorum. Sen sen oluyor, ben ben oluyorum. Savaşmaktan usandım, yegane düşman benim, teslim olmaya geldim.

Kan çanağı bu dünya. Fesat nefret intikam haset fitne. Dünyanın bütün nişan taşları hedefimde. Yola çıkmış bir okum, saplanmak için kendime!

“Nişânım bî-nişân oldu mekanım bî-mekan oldu Ne kaldı ceng ü cidâlim can u dil eydir illa Hu...”

Dedi Sinan Ümmi.

Gecenin gözlerinde bir mum yakıyor kendini. Eriye eriye şevkinden. Yontma taş devirlerinden cilalı taş devirlerine. Görebilmek için yüzünü, bir pervane gibi, mum alevine vurgun, sana geldim milimetrelerle vurgun.

Yüzün; içinde her şeyin. Benim adım dertli dolap. Kaç devir sürse de, bugün kün vakti! Çöz kilidimi. Sana geldiğim gün; işte doğumgünüm!

***

Çatıştıranların en şiddetlisiyle, hainlerin en alçağıyla, tetikçilerin en kabasıyla karşı karşıya geldiğimde çeyizliğimi yapmaktaymışım usul usul. Bir gül verebilmek için sana, gül olabilmek için. Bir ölüde bütün ölümlerimle, bir serüven imiş meğer doğumgünü hediyem. Bir sevme serüveni.

Ne kadar sevebiliyorsam o kadar güzel kokacak gül. Ateş paresi gibi gönülleri eriten; ne varsa yakan, cennetleri de yakan.

Hiç sönmeyen bir mumum senin alevinde. Tan vakti ağarana dek. Çıkarmalı dipte yüzerek, yüze yüze, bütün yüzlerden. İster farz niyetine, ister nafile.

***

“Sevdim seni hep varım” dedi Niyazi Mısri. Yıllar gözümden damla damla döküldü siline siline ismim cismim. Sevmediğim hiçbir şey kalmayana dek. Yeryüzünün bütün azılı düşmanlarını, bütün Nemrut’larını senden bilerek, başka nesne istemeyene dek, olmayana dek ayruk, kalmayana dek yaban!

Doğurana dek kendi kendinden, bilerek Havva’sını Adem’den, nefsini Rabbinden, cismini ruhundan, her şeyini O’ndan, Resulullah sırrından bir gül koklamaya. Aynı ismin içinde hep sana.. “Bî-nişânın menzilin Kaf-ı ademden izleyip / Ey Niyazi böyle bulmuş bulan ol cananını.”

#Niyazi Mısri
#Hediye