Din alerjisi yüzünden vicdanını örtenler

04:0010/06/2017, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
Leyla İpekçi

Niyazi Mısri’nin izinde bugünün mürid mürşid ilişkisine bakmaya çalıştığım Dem Yüzü adlı romanımı okumak istemediğini söylüyordu kitabı yolladığım arkadaşım. “Senin kitabı kusura bakmazsan daha sonra bir zamanda okuyayım. Eline sağlık şimdiden ama bu aralar Müslümanlığa dair bütün inancımı yitirdim. Hiç tahammülüm yok” dedi, bana. Eyvallah dedim. Ne zaman kısmetse.Eskiden olsa savunmaya alırdım kendimi. Bir okusan önyargıların azalır derdim. Edebiyatın özü dildir, didaktik eklektik ve bol tahakküm

Niyazi Mısri’nin izinde bugünün mürid mürşid ilişkisine bakmaya çalıştığım Dem Yüzü adlı romanımı okumak istemediğini söylüyordu kitabı yolladığım arkadaşım. “Senin kitabı kusura bakmazsan daha sonra bir zamanda okuyayım. Eline sağlık şimdiden ama bu aralar Müslümanlığa dair bütün inancımı yitirdim. Hiç tahammülüm yok” dedi, bana. Eyvallah dedim. Ne zaman kısmetse.

Eskiden olsa savunmaya alırdım kendimi. Bir okusan önyargıların azalır derdim. Edebiyatın özü dildir, didaktik eklektik ve bol tahakküm içeren bir kurgu bulursan zaten okuma. Ama ola ki iç yüzüne bakmak istersin seven bir gönlün. Merak ettiğin şeyler oluşur, hak vermek için değil anlamak için yaklaşırsın. Ola ki hiç kabullenemeyeceğin halde gönlünde bir muhabbet oluşur. Diyerek cart curt ederdim. Hiçbir şey demedim.

Eskiden olsa bir şey daha yapardım. Aman bu arkadaşıma, şu eş dostuma, şu yakınıma asla kitabımı vermeyeyim. Önyargıları o kadar çok ki boşuna yorgunluk oluşmasın aramızda diyerek sözümona ilişkimizi gözetirdim. Artık bunun da tersinden bir savunma biçimi olduğunu öğrendim.

Gönlüm kime istiyorsa ona yolluyorum. Bu İslamofobiktir, şu peşin hükümlüdür, beriki düşman olur, aman Müslümanlara dair ya da bana dair daha fazla olumsuz cümle kurmasın şeklindeki vesveselerden kurtuldukça hür olmanın gerçeğe yaklaşmakla olan bağlarını da kurar oldum.

Allah’ın cümbüşü sonsuz. Hepimizin nasibi sırrımızda. Dünya neye inanırsa inansın, bizlere düşen zannımız üzere yaşamayı terk edecek o dosdoğru yolda olma gayreti değil mi..

***

Hac üzerine güzel bir Hint filmi seyretmişiz ve bunu sevdiklerimiz de izlesin diye sağda solda öneriyorum. Bir arkadaşım beni ikaz etti: “Güzel film tabii ama dünyanın bugününde herkes bu kadar İslam korkusu yaşarken bundan Batılılar ne anlar bilemem.”

Baktım ki o aslında bu çekincesini söyleyerek kendi zihnindekini yansıtıyor. Sadece bunun İslam korkusu değil, nefreti olduğunu hatırlattım ona. Korku vicdanın üzerini mükemmel bir biçimde örten en geçerli bahane. Hele ki din adına sivilleri katleden terör örgütleri varsa.

Din nefreti yüzünden Müslümanca yaşamaya çalışanların tabi olduğu sınav elbette ağır ama onların dahi içlerinde büyüttükleri benzer korkular oluşuyor. Bu din teröristlerine bakıp İslam radikalleşince böyle olur sanıyorlar. Vicdan öyle de örtülüyor böyle de.

İslam’ın terör örgütleriyle ya da devlette kadrolaşma yöntemleriyle kurdukları bağın binde birini aşk ve irfan dilinin gönüllerdeki samimi muhabbetten doğan gerçeğiyle ve tevhidin ferdiyyet sırrının bağıyla kuramadıktan sonra...

***

15 Temmuz sonrası meydanlarda vatanı, demokrasisi, milli / külli iradesi, evladı ailesi, devleti, geleceği için canını feda edenlerin yakınlarıyla birlikte katıldığımız cenaze törenlerinden birinde bir gazeteci arkadaşımla birbirimize sarıldık. “Artık küresel medya şu iftirayı attı, bu algı operasyonunu yönetti, şu karalama kampanyasını yaptı filan diye bir gündemim kalmadı” dedi. Gerçeği anlatmak için artık çırpınmayacağım dediğinde onu anladım.

Habire başkalarının algısı üzerinden gerçeğimize bakmanın sığlaştıran niteliğine mahkum bırakılıyoruz. Bu şekilde de kendi içimizde asla derinleşemiyoruz. Gönlün anadilini işitmeden zihinsel alıştırmalarla İslam”ın savunuculuğunu yaptık sanıyoruz.

Ümmetin dertleriyle dertlendiğimiz kadar nefsimizin zaaflarını terbiye etmekle dertlenmiyoruz.

Sonra tabii din korkusu veya nefreti körüklenen ve durmadan bu fobisi canlı bombalarla canlı tutulan küresel kitlelerin söylemlerine savunma yazmakla uğraşıyoruz gece gündüz. Gazeteci arkadaşımın dediği gibi bir işe de yaramıyor. Öyle ya da böyle hakikatin her an şahitleri vardır.

***

Son bir örnek de geldiğim demokrat muhalif aydınlar çevresinden. 15 Temmuz sonrası meydanlara çok gelmek istemelerine rağmen tekbir seslerini duyunca vazgeçtiklerini söyleyen pek çok tanıdığım var. İşte din alerjisinin vicdana örtü olması tam da bu!

Yahu dedim, ertesi sabah yatağında sağ salim uyanıp sokağa çıkabilmişsen, şu şehit ve gazilere borçlusun. Bir birlik meydanına veya bir anma törenine dahi katılamamak nasıl bir ideolojik takıntıya yenik düşmektir! Hadi geçtim onu. Ya katman katman gönülde tecelli edecek mânâsını bilseydin tekbirin... Tabii içimden dedim bunları.

Aynı çevre Ramazan’da kendi muhitlerinde bizzat onlar da katılsın diye kurulan iftar sofralarında “her kesim bir tek bizim soframızda bir araya geliyor, bunu da yine biz başardık” kıvamında yazıp çizmekten bir türlü gerçeğe yaklaşamadılar.

Hangi belediye düzenliyor olursa olsun bir kez ideolojik takıntı yapmadan sokakta kurulan iftar sofralarından birine gelseler. Sosyal demokratı, milli görüşçüsü, ülkücüsünün bir arada olduğunu tanıyacak bir pratik hayat tecrübesi edinseler.

Hadi sevdikleri tarzda da söyleyelim. Başı açık olanı da çarşaflısı da bir aradadır sofralarda. Kaldı ki Anadolu’da zaten olağan bir sofradır bu. Hiç kesintisiz kurulmakta olan.

Vicdanın üzeri din alerjisiyle örtüldüğü sürece bu gizli kibir zulmü toplumsal algımızı tehdit etmeye devam ediyor. Gönül ister ki birlikte ulaşalım orucun hakikatine. Marifet orucu tutalım.

#Din
#​Niyazi Mısri
#15 Temmuz