Devrimci duygulara sahip herkesin elinden, Küba devriminin efsane ismi Ernesto Guevara de la Serna, yani Che’nin kitapları geçmiştir. Sierra Maestra ormanlarında Fidel Castro öndeliğinde başlayan devim hikayesi, sonunda başarıya ulaşmış, Küba “özgürleşmişti”.
Che, bu hikayenin yardımcı erkek oyuncusu olarak, Fidel yerine tüm devrimcilerin Oscar ödülünü almış, ölümsüz bir kimliğe bürünmüştü. Bizim gibi komünizme karşı olan gençler bile, onun imrendiren hayat hikayesini ve gerilla günlüklerini ezberlemiştir.
Che, Küba’da devrim tamamlandıktan sonra, Bolivya’ya gidip orada da devrim yapmak istemiş, ancak CIA’nin ispiyonuyla bir okulda kıstırılmış ve öldürülmüştü.
Devrim müzesini gezerken, Che’den geride, üzerindeki haki üniforma ve bolca fotoğraf kaldığını gördüm. Fidel’in de gözlüğü vardı. Kübalılar müzecilik konusunda benden geçer not alamadılar. Devrim müzesi olmamış. Ancak hediyelik eşya konusunda CHE ve Fidel’in etinden, sütünden iyi yararlanmışlar.
Dünyada, Amerika’ya kafa tutan bu iki gözü pek adama, Fidel Castro ve Che’ye sempatiyle bakmayan yoktur sanırım. Bu küçük ada, İngilizlerden sonra sömürge nöbetini devralan Amerikalılara teslim olmayan ve kendi başına ayakta kalmayı başaran yegâne ülkelerden biri. Fidel’in ölümünden sonra, ABD’nin yanı başında, boğazına saplanan bir kılçık gibi, inadına dik durmaya devam eden kardeşi Raul da aynı takdiri alıyor herkesten.
Buraya kadar her şey güzel. Yani romantik bir devrimci için sayfalarca yazabileceğim hikaye var burada. Lakin Küba’ya gelip görünce, hikayenin arka sokaklarda başka türlü yaşandığını fark ettim.
Küba’yı anlatan rehber kitabında, “her yerde istihbarat ajanı olduğundan, sistem aleyhine konuşmayın, insanlara da bu konuda soru sormayın, tedirgin olurlar” diye yazıyor.
Ben de inadına herkesle konuşmaya çalışıyorum. Herkes de kitapta yazdığı gibi tedirgin oluyor.
Neden tüm devrim ve darbe yapanlar önce kendi halkını kontrol altına almak için bir baskı sistemi kuruyor acaba? Güya hepsi halk için yapıldı.
Aynı şeyleri İran için de hissetmiştim. O devrime de büyük sempati duymuştum. Ancak orayı da 1989’da İran’a gittiğimde ortada bir yanlışlığın olduğunu görmüştüm.
Çileye dönen banka kuyruğunda beklerken, turistik taksilere müşteri kapmak için ortalıkta dolaşan yanımdaki Kübalıya sordum: “Bu nasıl sistem böyle?” Boynunu büktü, ‘ne yapabiliriz’ der gibiydi.
Küba’nın sembollerinden birinin üstü açık eski Amerikan arabaları olması nedense kimseye şaşırtıcı gelmiyor. Oysa devrim, bu arabalarla ülkeyi sömüren ABD’ye ve onun kukla adamı Batista yönetimine karşı yapılmıştı.
Pembe renkli olanına bindim. Şoför nedense diğerleri gibi değil, konuşmaktan çekinmiyordu. Bir an önce kapağı Rusya’ya atamaya çalışıyormuş. Daha iyi komünist sistem olduğu için değil, oraya gidiş vizesi kolay olduğu için. “Buradan başka türlü kurtulamam” diyor. Sürdüğü 1960 model Chevrolet 45 bin dolarmış bu arada.
Yurt dışına istediğin zaman çıkamamak, aklına esti mi bir yere gidememek nasıl bir duygu burada anladım. Bir de ancak annen ya da baban öldüğünde ev sahibi olabildiğini.
Bana yardımcı olmaya çalışan turizm şirketi çalışanı, yarı mahcup bir edayla söyle anlatıyor durumu:
‘İki para birimimiz var. Biri Peso, diğeri CUC. 1 CUC, 24 Peso ediyor. 500 Peso, yani 20 CUC (100 TL) maaş alıyorum. Pasaport alma ücreti 2400 Peso (500 TL). Pasaportu aldım diyelim, yurt dışına uçak bileti almak için en az bir yıllık maaşımı vermem lazım. O yüzden hiç yurt dışına çıkmadan ölen çok insan var burada.”
Küba’nın çok pahalı bir yer olduğunu hemen anlıyorsunuz. Tuhaflık şurada, çoğu yerlerde hizmetler Somali düzeyinde ama fiyatlar Paris ayarında. Tabi şehrin turistik merkezinde 5 yıldızlı otel de var. Geceliği 2 bin 500 TL.
Her şeyi anladım ama yurt içinde ulaşımın bu kadar kötü olmasını, otellere internet verip, halka vermemeyi anlamadım.
Dükkanlarda bir mal bulmak zor. Bankalarda, eczanelerde, kasaplarda, marketlerde, temel gıda maddesi satan yerlerde sürekli kuyruklar var.
Evet, Amerikan ambargosu var ama tek sebebi bu değil. Diyelim ki ABD yüzünden bu zorluklar yaşanıyor. Lakin neden devlet baskısı bu kadar yoğun, şartlar bu kadar zor, onu anlamadım.
Siz bakmayın, ‘Guantanamera’ şarkısının cazibesine. O şarkı bittiğinde ve arka sokakta sıvasız, yıkılmaya yüz tutmuş evlerine döndüklerinde, o cıvıltı kayboluyor şarkıcıların yüzünde. O zaman devletin verdiği ucuz Rom’da teselli buluyorlar.
Beni buraya gelmeye teşvik ederek, devrimlerin halkın mutluğu için değil, başka türlü bir baskı rejimi kurduğunu görmeme vesile olduğu için dostuma teşekkür ederim.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.