Yeni bir dindarlık önerisi

04:0017/10/2017, Salı
G: 18/09/2019, Çarşamba
İsmail Kılıçarslan

Sanırım gelmiş geçmiş en berbat halüsinojen şu flakka denilen yeni nesil kimyasal. Salgıladığı yüksek dopaminle bedenin gücünü ve ısısını aşırı derecede artırıp kullananları zombiye dönüştüren bir pislik bu. Doğru duydunuz. Kullananı zombiye dönüştürüyor. Hem davranışsal olarak hem de bedenin kontrolünü kaybetmesi açısından. Misal Amerika’da bir genç, bu maddeyi kullandıktan sonra hayatında hiç görmediği bir çifti öldürüp yüzlerini yerken yakalandı. Video paylaşım sitelerinde dolaşan bir başka görüntüde

Sanırım gelmiş geçmiş en berbat halüsinojen şu flakka denilen yeni nesil kimyasal. Salgıladığı yüksek dopaminle bedenin gücünü ve ısısını aşırı derecede artırıp kullananları zombiye dönüştüren bir pislik bu. Doğru duydunuz. Kullananı zombiye dönüştürüyor. Hem davranışsal olarak hem de bedenin kontrolünü kaybetmesi açısından. Misal Amerika’da bir genç, bu maddeyi kullandıktan sonra hayatında hiç görmediği bir çifti öldürüp yüzlerini yerken yakalandı. Video paylaşım sitelerinde dolaşan bir başka görüntüde de flakka etkisinde bir genç hareket halindeki bir aracın camına uçarak kafa atıyor.


Tüm dünyada emniyet güçleri, psikiyatrlar, toplum bilimciler vesaire büyük bir hızla flakkanın nereden gelip nereye gittiğini, insana neler ettiğini, bir insan tekinin kendisini niçin zombiye dönüştürmek isteyebileceğini araştırıyorlar. Yani, kendi alanlarının gereğini yapıyorlar.

Bu flakka denilen pislik Türkiye’ye sızmaya nereden başlıyor? Bağcılar, Esenler gibi yerleşik metropol varoşlarından. Niçin? Bilmiyoruz, daha doğrusu bilemiyoruz. Bir başka pislik olan bonzaide de bilmiyorduk. Meselenin üzerine gidip çözüm aramak yerine sadece bazı ezber cümlelerle günü kurtarmaya baktık, bakıyoruz.

Medyanın ‘zehir tacirleri ölüm satıyor’ kalıp cümlesi, ‘narkotik polisinden şafak baskını’ haberi, ‘tabii sosyoekonomik olarak dezavantajlı grupların’ diye başlayan uzman yaveleri arasında gençlerimiz patır patır ölüyor. Onları ‘kabul edilebilir kayıplar listesi’ne mi yazıyoruz, niçin bunca umursamazlığımız, anlamıyorum ki!

‘Eee, yazının başlığının bu anlattıklarınla ne alakası var?’ diyeceksiniz belki de. Çok ilgisi var yahu. Çok ilgisi var.

İnsanların ve insanların oluşturduğu toplulukların, giderek toplumun huzur, güven ve refah içerisinde bir hayat geçirmesini sağlamayı amaç edinmiş bir kurallar toplamı değilse nedir din? Ne işine yarar insanın, insanlığın? Sadece kendini kurtaran bireyler mi talep eder din bizden? ‘Her koyun kendi bacağından asılır’ cümlesini mi vaz eder? Komşunun, mazlumun, mağdurun ve giderek bütün toplumun üzerimizde hakkı olduğunu söylemez mi bize? Gettolaşmayı mı önerir bize yoksa din? ‘Sen Fatih’te, Başakşehir’de, Üsküdar’da kendine gettolar kur, başka yerlerde olan bitenle de bir ilgin olmasın’ mı der yoksa bize?

Bugün Türkiye’de ‘dindarlığı ile temayüz etmiş’ onlarca, yüzlerce vakıf, STK, dernek, oluşum, topluluk, cemiyet, cemaat var değil mi?

İyi niyetli birkaç oluşumu dışarıda tutarak konuşalım, hangisi ‘flakka-Bağcılar, bonzai-Esenler’ bağlantıları hakkında ‘Allah, sen çocuklarımızı koru Yarabbi’ cümlesinden öteye geçip nitelikli, ciddi, anlaşılır bir sosyolojik hamle yapıyor? Bağcılar’da ellerini açıp ‘benim çocuğumu ne olur tutuklasın devlet, yoksa ölecek’ diyerek feryat eden babanın yanında kim var? Peki. Uyuşturucu konusu sert geldi diyelim. Başka yerden devam edelim. Ülkemizdeki 4 milyon mültecinin toplumsal uyumu konusunda cansiperane çalışma yapan dini yapıların sıralı listesini talep etsem… Bir tane mi, iki mi? Üçüncüsü nerede?

Bugün itibariyle kaç dini oluşum, kaç hoca, kaç vaiz sokaktaki ortalama gencin ortalama güncel tercihlerini, ortalama zihin yapısını, dinlediği şarkıları, sevdiği dizileri falan biliyor?

Yerel yönetimlerin hayvan barınaklarını yerinde görüp ‘burası İslam’ın öngördüğü, insanlığın öngördüğü şartlara uygundur ve/veya değildir’ demeyi mesele edinmiş herhangi bir yapı biliyor musunuz?

Çevre konusunda dinin ışığında raporlama yapıp çağdaş çevre sorunlarına dikkat çekenimiz var mı?

Bir daha geri gelmeyecek parlak dönemlere nostaljik atıflar yapmayı ‘dava adamı yetiştirmek’, kızları-kadınları aşağılamayı ‘aileyi korumak’, zaten dindar ailelerin zaten dindar çocuklarına ‘bir başka dindarlık’ empoze etmeyi ‘toplumsal çalışma’ zannetmeye devam mı ediyoruz yoksa?

Kusura bakılmasın ama bugün itibariyle dindarlığımız ve/veya bizim dindarlık olarak vehmettiğimiz şey dine karşı negatif ya da nötr insanların dinle temas etmesini sağlamak yerine din fikrinden uzaklaşmalarını sağlıyor. Dileyen Türkiye’deki ateist/deist oranlarının yıllar içerisindeki artışlarına bakabilir. Ne? Yoksa onu da mı çalışmadık?

Hiç vakit kaybetmeden Müslümanların ‘zamanın çocuğu’ olduğu fikrine kendimizi ısındırsak çok iyi olur. Zira bugün sıkıştığımız yer bugünün dertleridir. Bugünün dertlerine sağlam çözümler önermek yerine ‘arkeoloji’ ile uğraşmanın sağlayacağı yarardan emin değilim. Evet. ‘Yeni bir dindarlık önerisi’ derken kastettiğim budur. Bugünde yaşayan ve bugünün sorunlarını çözmeye çalışan bir dindarlık. Zor mu, değil. Kolay mı, değil. Sadece yenilenme ve gayret istiyor. Hepsi bu.

#Flakka
#Uyuşturucu
#Halüsinasyon