Üzgünüm

04:0011/06/2017, Pazar
G: 17/09/2019, Salı
İsmail Kılıçarslan

Lise birin ilk günüydü. Hasan Sevda’yı görmeseydi sıkıntı olmayacaktı. Gördü, sıkıntı oldu. Neden dersen, Hasan Sevda’yı gördüğü an öyle esaslı bir ‘yandım anam’ çekti ki Haydar-ı Kerrar’ın kılıcıyla ikiye biçilen Hayber Yahudisi’nin ‘yandım anam’ı da öyle değil.Lise birin ilk günüydü. Şehrin merkezindeki liseye leylî gelmişti Hasan. Anasının umudu, babasının gururuydu. Okuyacak da adam olacaktı. Sülalenin tek okumuş çocuğu olarak tarihe geçecek, tarihe geçtiğinden pek az insan haberdar olacak olsa

Lise birin ilk günüydü. Hasan Sevda’yı görmeseydi sıkıntı olmayacaktı. Gördü, sıkıntı oldu. Neden dersen, Hasan Sevda’yı gördüğü an öyle esaslı bir ‘yandım anam’ çekti ki Haydar-ı Kerrar’ın kılıcıyla ikiye biçilen Hayber Yahudisi’nin ‘yandım anam’ı da öyle değil.

Lise birin ilk günüydü. Şehrin merkezindeki liseye leylî gelmişti Hasan. Anasının umudu, babasının gururuydu. Okuyacak da adam olacaktı. Sülalenin tek okumuş çocuğu olarak tarihe geçecek, tarihe geçtiğinden pek az insan haberdar olacak olsa da bu anasıyla babasına yetecekti. ‘Bizim oğlan avukat, doktor, mimar çıkacak’ diyecekti anası ilçede. ‘Bugüne bugün benim oğlum okumuş bir insan oldu da işte eli ekmek tuttu’ diyecekti. Belki babası kahvede çayını kıtlama şekerle höpürdetirken ‘yıkılmaz olduk gayrı. Bizim oğlan okulu bitirince sırtımız yere gelmez olur da feleklen kozumuzu bi pay ederiz. Bakalım neler olur’ diye düşünüp iç geçirecekti.


Lise birin ilk günüydü. İlçenin terzisi Kambur Musa ‘şo parlak kumaştan dikelim’ deyip dikmişti üzerindeki lacileri. Daha sınıfa girer girmez anlamıştı ki Kambur Musa’nın ‘şo parlak kumaş’ dediği kumaş ucuzdur ve de gayetle kötüdür. Bildiğin garibanlığı üzerine geçirmiş de gelmiştir okula. Sınıftaki bu bakışlar da onun alametidir.

Lise birin ilk günüydü. Sevda’yı gördü. Bir gözleri vardı ki Yusuf olup içine düşsen hiçbir kervanın ipi çekip de dışarı çıkartmaya yetmezdi adamı. Bir saçı vardı ki karanlığında yolunu kaybeder de tövbeler olsun dönemezdin hanene. Amma ille de elleri. Hani çakalla kurtla dolu bir ormanda tek başına kalsan da o ellerin ışığını görsen sana kılavuzluk eder de hoplar çıkardın.

Lise birin ilk günüydü. Sevda’nın iyi kumaştan elbisesine, kaliteli çantasına, kırmızı tokasına, siyah ruganlarına baktı, baktı, baktı. Aklı baştan uçtu gitti.

Lisenin üç yılı öylece geçti. Hasan her sınıfı takdir üstü takdirle bitirdi. Yazları gidip babasına tarlada tabanda yardım etti. Ne ki bir kerrece olsun cesaretini toplayabilemedi. Sevda’nın karşısına geçip de ‘hadi kitabın yok, Allah’ın da mı yok? Eridim kaldım ki Çifte Minareli’nin mumları gibi. Süzüldüm ki yavrusun kaybetmiş ceylan gibi. Kara gecelerde karanlık hayallere gittim ki Kaf Dağı’nın ardından uzak. Az insafa gel’ diyemedi.

Lisenin son gecesi yatakta döneleyip durdu. Sabah ezanıyla birlikte kesin olarak kararını verdi. Sevda’yla konuşacak, derdini dökecek, ‘ben sana bittim ki tam bittim’ diyecekti.

Dedi de. Öğleden sonra bir fırsatını bulup ‘az konuşacaklarım var seninle’ dedi Sevda’ya. Bahçenin ötesine götürdü kızı. Öksürüp sesini kontrol etti ama yine de beğenmedi tonlamasını. Hele kurduğu cümlelerin hepsinden nefret etti. Halbuki hepsini dizivermişti geceden bitamam. ‘Bir fırsat olursa’ dedi, ‘ben seni aslında yani ilk gördüğüm günden beri’ dedi, ‘tamam belki formamın kumaşı parlak ama’ bile dedi şaşkın şaşkın.

Sevda dinledi, dinledi, dinledi. Sonunda ‘üzgünüm’ dedi. Kalkıp yürüdü. Hasan arkasından gidemedi. ‘Üzgünüm’ kelimesiyle kalakaldı bir başına okulun bahçesinde. Ben diyeyim okulun bahçesi, siz anlayın Mecnun’un düştüğü sahra.

O yaz Bursa’da mühendislik kazandı Hasan. Nasılsın diye sorana ‘üzgünüm’ dedi hep. ‘Allah’a şükürler olsun bugün de üzgünüm’ dedi. Anası oğulcuğunda bir hal olduğunu sezdi ama ses etmedi. ‘Gençtir, geçer’ dedi.

Geçmedi. Hasan, üniversitede okurken her hatır sorana ‘üzgünüm’ dedi. Adı ‘Üzgünüm Hasan’a çıktı. Kaldığı öğrenci evinden otobüs durağına yürürken geçtiği alt geçide her geldiğinde ‘bir gün şu altgeçitte Sevda ile karşılaşacağız’ diye hayallendi.

Karşılaştılar da. Hasan son sınıfın ortasındayken, Bursa’nın meşhur kışıyla meşhur sisi kâbus olup şehrin üzerine çökmüşken o altgeçitte karşılaştılar. Sevda, tanışlık verdi. ‘Aaa, Hasan. Nasılsın?’ dedi.

Her zamanki alışkanlıkla değil, bu sefer içten, ta ciğerden gelerek verdi cevabını Hasan: ‘Üzgünüm.’

Sen şimdi bu hikâyenin sonunu merak ettin değil mi okuyucu? Böylesin işte sen. Mutlaka bir son bekliyorsun. Hâlbuki bütün aşk hikâyelerinde ‘üzgünlük’ doğal sondur. Yoksa öyle değil mi? Yoksa evlenip mutlu mu olmuşlar Hasan’la Sevda. Eh, o da senin gönlünün güzelliği be okuyucu.

#Lise
#Bursa