Tarihe kayıt düşün: Köle olmayacağız!

04:002/12/2017, Cumartesi
G: 18/09/2019, Çarşamba
İsmail Kılıçarslan

İmam Şafii hazretlerine sordular: “Efendim, karışıklık, fitne zamanlarında kimden yana olacağız?” İmam Şafii cevap verdi: “Düşman oklarının nereye gittiğini takip edin. Onlar sizi, desteklemeniz gereken tarafa götüreceklerdir.”15 Temmuz akşamı, Bağlarbaşı’nın mezarlık tarafından dönüp Boğaziçi Köprüsü’ne doğru yürürken canlı yayın yaptım. Sesim kısılana kadar bağırdığım videoda, iki çağrı ve bir isim çıkıyordu ön plana. Çağrının birincisi şuydu: “Memleketini seven herkes sokağa; köpeklerin değil,

İmam Şafii hazretlerine sordular: “Efendim, karışıklık, fitne zamanlarında kimden yana olacağız?” İmam Şafii cevap verdi: “Düşman oklarının nereye gittiğini takip edin. Onlar sizi, desteklemeniz gereken tarafa götüreceklerdir.”


15 Temmuz akşamı, Bağlarbaşı’nın mezarlık tarafından dönüp Boğaziçi Köprüsü’ne doğru yürürken canlı yayın yaptım. Sesim kısılana kadar bağırdığım videoda, iki çağrı ve bir isim çıkıyordu ön plana. Çağrının birincisi şuydu: “Memleketini seven herkes sokağa; köpeklerin değil, Türkiye’nin gecesi olacak bu gece.” İkincisi ise şu: “Allaha ant olsun ki köle olmayacağız.”

15 Temmuz gecesinde de, 17-25 sürecinde de ‘yöntem, usul, bilmem ne’ tartışmak yerine safımı belli etmeyi, memleketin yanında durmayı tercih ettim. Zira saldırı bu kadar net ve bu kadar arsızken ‘odunumun parası’ demeyi zillet saydım.

Bugün, ortaya çıkmıştır ki 17-25’te yapamadıklarını, 15 Temmuz’da yapamadıklarını bir de Amerikan mahkemesinde yapmayı deneyen yeni kolonyalist güç merkezleri bir kez daha memlekete diz çöktürmeye, boyun eğdirmeye, memleketi istedikleri kölelik düzlemine çekmeye çabalamaktadırlar. Bunu görmemek için ahmak, bunu gördüğü halde savcısı ve hakimi FETÖ iltisaklı bir Amerikan mahkemesinden ‘mandacılık’ ummak için de hain olmak gerekir.

Kılıçdaroğlu’nun boşluğa salladığı belgelerle değil, o belgeleri sallamasının zamanlamasıyla daha çok ilgileniyorsam bundandır böylece. Emre Uslu gibi şerefsiz sürüngenlerin ellerini ovuşturmaları bende bir “şunların kafasını kırmayı bize nasip et Yarabbi” duasına dönüşüyorsa bundandır.

Durmayın. “Devlet ayrı, iktidar ayrı” deyin. Ben de diyeyim ki, “işte tam da bu yüzden sadece benim gibi iktidarı destekleyenler değil, iktidarı desteklemeyen sizin gibiler için de devletin yanında durma günüdür. Zira bu yapılan küresel operasyonun hedefi iktidar değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iddialarından, tezlerinden, hinterland etkisinden vazgeçmesini isteyenlerin operasyonudur bu. Köle olmamızı isteyenlerin.”

Hadi durmayın. “Ama rüşvet’ falan filan deyin. Ben de diyeyim ki “henüz bunu yapamadı ama ortada iddialarını belgeye çeviren bir itirafçı olsa bile bu bir şeyi değiştirmez. Zira bu dava ‘rüşvet alan bakan davası’ değildir. Bu dava Türkiye’ye ‘gel şu iddialarından vazgeç davası’dır. Bu kadarını olsun anlasana.”

Hadi durmayın. “Ne yani, rüşvet alınmasını mı savunuyorsun?” diye sorun. Ben de diyeyim ki “rüşveti alan da, veren de melundur. Ancak an itibariyle ortada ispat edilmiş bir iddia olmadığı gibi mesela HSBC bankasının ismi ifadeye girince ‘şimdi konumuz o değil’ diyen bir hukuk tiyatrosu vardır. İran’a yapılan amborgoyu delen Amerikan şirketlerine hiçbir hesap sormayıp, Türkiye’nin lehine bir ekonomik hareketlenme sağlayan kurumlara hesap sorma cüreti vardır. Uluslararası hukuka göre suç olup olmadığı bile belirgin olmayan para transferleri üzerinden memlekete bir uluslararası darbe girişimi vardır.”

Ve bilin ki, ve biliniz ki. Dem bu demde, an bu anda yerim her zaman olduğu gibi memleketin yanıdır.

Ve bilin ki, ve biliniz ki 15 Temmuz gecesi Boğaziçi Köprüsü’ne doğru yürürken yaptığım yayında geçen o isim Recep Tayyip Erdoğan’dır. O gece beni sokağa çıkaran şey ‘Reis hayatta, herkes sokağa’ cümlesidir.

Ve bilin ki, ve biliniz ki o gece beni ve bizi sokağa çıkaran endişe neyse, o gece beni ve bizi tankların karşısına diken kararlılık neyse, o gece Türkiye’nin bugününü, topyekun halde Türkiye’nin yarınını kurtarmak için kendisini feda etmesini sağlayan ümit neyse, o endişe de, o kararlılık da, o ümit de aynıyla sürmektedir.

O karanlık geceyi “köpeklerin gecesi olmaktan Türkiye’nin gecesi olmaya” çeviren başkomutana atılan okları takip etmekse benim için bir borçtur.

O borç, benim ve bizim için vatandır. Ve ödemenin bedeli ne olursa olsun, böyledir bu.

Ve hatırlayın, dün İstiklal Harbi sürerken ve memleketin dört bir yanında Milli Mücadele için kongreler toplanırken, sağcısıyla solcusuyla vatanın selametini Amerikan ya da İngiliz mandasında görenler yine vardı. Biz yedi düvele direnirken, bırakın destek olmayı, bizi hayalperestlikle suçlayıp her adımımızı eleştirenler yine vardı.

Güya “memleketin şartları kötü” diye, garanti ata oynamak isteyen kumarbaz mandacılar dün yine vardı. O kumarbaz mandacıların torunları bugün yine var. Yine konuşuyorlar. Ve bizden güya ‘memleketin selameti’ adına Amerikan mahkemelerinden ‘adalet’ mandasını talep etmemizi istiyorlar. Geldiğimiz yer de başımızdaki iş de budur.

Ne diyordu Braudel; “Tarih hep tekerrür eder yeğenim. Bu mandacı danalar hep olmuştur, hep olacaktır. Dün başaramadılar, bugün de başaramayacaklar.”

#Türkiye
#Batı
#Politika