Haberi alır almaz tığ teber şah-ı merdan fırladıydım evden. Bir hanımla kıza ‘darbe yapıyorlarmış, ben direnmeye gidiyorum, hakkınızı helal edin’ deyişim hatırımda, bir de havanın yapışkanlığı…
Hikâye uzun ve tafsilatlı… Arkadaşlarla buluştuk, köprünün ağzına geldik, ‘yürüyelim’ dedik, yürüdük. Bazılarımız ölüp şehit oldu, bazılarımız yaralanıp gazi. Eh, işte bizim gibi nasibi olmayanlar da öyle sevgilinin evinin önünü bekler gibi bekledi memleketi.
Fakat su yoktu. Tam bir Türk olarak de ki bana ‘hiç mi yoktu?’ Ben de diyeyim ki sana ‘evet, hiç yoktu.’
‘Nasıl yoktu, alaydınız ya bir yerden’ diye akıl vermeye kalk, ben de sana diyeyim ki ‘essahtan doğru söylüyorsun. Allah göstermesin aynısından bir kere daha olsa sade su değil çakı bıçağı, atmalık taş, tentürdiyot, sargı bezi, ekmek, Yasin cüzü… Bilcümlesini alıp da öyle gideriz ama bu ilk seferin tedbirsizliği işte. Neticede insan şu hayatta kaç kere darbeye karşı koyma şansı buluyor ki. Değil mi ya?’
Su yok. Bir aracın arkasına pısmış vaziyette mermi seslerinin dinmesini bekliyoruz. İbrahim’e diyorum ki ‘su olaydı iyiydi.’ Toplamda on santimlik boşluğa kendini sığdırmayı başarmış İbrahim diyor ki ‘he abi, olaydı iyiydi.’
Fakat su yok. O yapış yapış havada, ikide birde terörist kurşununun sesini duyup araba altlarına siper almak da nasıl susatıyor adamı aklın durur.
Kaçıncı siper alışımızdı bilmem.
Siper alma işi şöyle. Tüfek tarrakalarını duyunca yatıyorsun bulduğun araba altına. Altında kimin olduğu da, üstüne kimin denk geldiği de sıkıntı teşkil etmiyor. Bekliyorsun öylece. Bazen yüzün asfaltta, bazen kafan birinin ayakkabılarında… Bekliyor ve şöyle diyorsun: ‘Nasıl olsa bu memleketi bu it oğlu itlere vermeyeceğiz.’
Ayağa kalktık. İnceden sakallı bir abi ağzını doldura doldura salıverdi küfrü köprüye doğru. Hemen ‘aman’ dedik, ‘kadınlar var, çocuklar var, bize yakışmaz.’ Abi dedi ki ‘abiler çok haklısınız, özür dilerim, boş bulundum ama ben bunların ta…’
Yok abi, su yok. İbrahim’e diyorum ki ‘su olaydı iyiydi. Bekir’i, Furkan’ı bulaydık iyiydi.’ İbrahim diyor ki ‘onlar başlarının çaresine bakmışlardır abi. Ama su olaydı iyiydi.’
Şimdi sen bana dersen ki ‘ulan ne susuzlukmuş arkadaş. Sanki hiç oruç tutmadın.’ Ben de sana derim ki ‘bu susuzluğu oruçla karıştırırsan yanılırsın. Bu öyle bir susuzluk ki sahraya düşen ceylan gibi kalırsın ve de dilin damağa yapışır, damağın toza karışır, toz gırtlağına helmelenir ki nefes almanın da imkânı yoktur.’
Bir uzunca ara oldu.
Aslında ritme alışmıştık. Her yedi sekiz dakikada bir ateş açıyorlardı. Fakat bu sefer on beş dakika falan oldu ara. Yere çöktük hep. Baktım ki yanımızdaki arabanın içinde bir ablamız oturuyor. Dedim ki ‘abla be, suyun var mı?’
İnanılmaz bir şey oldu. Bir buçuk litrelik bir suyla beş altı plastik bardak uzandı bize doğru. ‘Vay ki Somali’ye su kuyusu açıp bütün köyü suya kavuştursan sevabın anca bu kadar olur ablam’ diye düşünerek aldım suyu. Besmeleyle açtım. Etrafımdaki insan kalabalığını da hesaba katarak yarımşar bardak su dağıtmaya başladım. ‘İçen bardağını versin’ diye de sesleniyorum arada.
Zannederim on beş kişi kadar nasiplendi sudan.
‘Nereden geldi aklına su meselesi’ derseniz hep İsa abi yüzünden. Meğer o gece benim uzattığım sulardan birini içmek de İsa abiye nasip olmuş. Gecenin sonunda Üsküdar’da sahibi olduğu mekâna gelip ‘neymiş, darbe yapacaklarmış, açın ulan ışıkları’ diyen İsa abiye.
Oturduğumuz masaya su söyledi iki gün önce İsa abi. Kana kana içtik. Üsküdar’dan dünyaya bir nefestir bıraktık. O nefesin nelere yettiğinin farkında olarak, o nefesin hakkını vererek…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.