‘Bilme’ eyleminin insana ilk faydası neyi bilip neyi bilmediğini tam olarak bilmektir. Yani insan teki, herhangi bir şeyi ‘bildiğinde’, aslında neyi bilmediğini de ta içte, derinde anlar. -Elif’in bir harf olduğunu bildiğiniz anda -elif’ten başkaca bir harf bilmediğinizi de bilirsiniz demeye çalışıyorum. -Elif’in yanına bir de -be ekleyip ‘ab’ hecesini bir ‘bilgi’ olarak edindiğinizde, başkaca bir hecenin bilgisine sahip olmadığınızı da anlarsınız.
‘Bilmediğinizi bilmek’ sizi yeni bir bilgiye sahip olmaya hazır hale de getirir ki bu, kullanıp kullanmaması size kalmış büyük bir avantajdır.
Gündelik hayatta ‘neyi bilip neyi bilmediğini bilmeyen’ çok insana rastlıyoruz. Cehaletleriyle bizi bizden alıyorlar.
Yine de, mesele sadece ‘cehalet’ düzeyinde kalsa bunu sorun etmeyiz. Cahillik, evet, bir sorundur ama kimseyi cehaleti yüzünden suçlamayız. Ta ki cehaletini kabule yanaşsın ve ‘bilmiyorum’ deme erdemini göstersin, gösterebilsin.
Yine gündelik hayata dönelim. Bir şeyin bilgisine sahip olmakla olmamak arasındaki farka hiç saygı duymayan ve böylelikle ‘bilgi’yi aşağılamayı bir marifet haline getiren en az bir tanıdığınız vardır. Bu ‘cehaletine dükkan açan’ tanıdığınızın en önemli kişilik özelliklerinden biri de ‘özgüven’dir değil mi? Hah. İşte o özgüven değildir, cahil cesaretidir. Sevimsizliğin dibidir.
Özgüven, bilmemekten değil, bilmekten kaynaklandığında özgüvendir. Sözgelimi, 20 yıldır ormancılık yapan bir çiftçinin ‘ben bu odunu rahatça, kolayca, herkesten iyi keserim’ demesi ya da böyle düşünmesi özgüvendir. Hayatında hiç odun kesmemiş birinin ‘ben bu odunu rahatça, kolayca, herkesten iyi keserim’ demesi ya da böyle düşünmesi ise cahil cesareti.
Cahil cesareti giderek ‘ben her şeyi biliyorum’ cümlesine, ardından da ‘ben her şeyi herkesten iyi yaparım’ kalıbına dayanır. Amiyane tabirle söyleyecek olursak ‘özgüven patlaması’ yaşayan birey süreç içinde ‘kibirli bir hödük’e de dönüşür. Ve bilinir ki kibir, şeytanın en sevdiğidir.
Hayatında hiç odun kesmemiş, odun kesmeyi bir ‘bilgi’ haline getirmemiş bir standart hödük, hayatını bu işe adamış bir ormancıya ‘bu odunu şöyle keseceksin’ derse ormancının ona ‘bana işimi öğretme’ deme hakkı vardır elbette. Vardır ama özgüven patlamalı kibirli hödükten alacağı cevap şudur: ‘Sen kimsin be?’
Geldik yeni bir hastalık tanımına: ‘Sen kimsin be hastalığı.’
Bilhassa iyi eğitim aldığını düşünen özgüveni yüksek hödüklerde ortaya çıkar bu hastalık. Dünyadaki bütün bilgilere sahip olduğunu düşünen hödüğümüz, her işi mutlaka ve kesin surette kendisinin yapabileceğini düşünerek karşılaştığı herkese ‘köpek çekebileceğini’ düşünür. Çünkü küçük dağları o yaratmıştır ve o olmasa büyük dağlar da yaratılamayacaktır.
Burada bir şey söyleyeyim: İnsanı, o biricik ve eşsiz varlığı aşağılamayı marifet bilen birinin yaptığı iş, dünyada kapladığı yer, hayatta başardığı şey ne olursa olsun orada ‘biri’nden değil ‘bir şey’den söz ediyoruz demektir. Tanımsız, insanlık dışı ‘bir şey.’
Az kalsın unutuyordum. Sahip olduğu pozisyonu bir üstünlük olarak konumlandıran özgüven patlamalı kibirli hödükler, en tehlikeli türdür. Gücünü bir koltuktan yahut o koltukta oturandan alan, o koltuk olmasa, o koltukta oturandan aldığı güç olmasa kimsenin yüzüne bakmayacağı bol kompleksli, bol cahil cesaretli, bol kibirli bu tür yapıp ettikleriyle dünyanın sonunu getirebilir.
Bu türün bilgisi karşısında ezikliklerden eziklik, büzüklüklerden büzüklük beğendiği insanlara karşı takındığı o korkunç kibirli tavır getirir dünyanın sonunu.
Bir gönlü kırmak, dünyanın sonunu getirmek demektir çünkü. İnsandan, o biricik, eşsiz varlıktan bir merhabayı esirgemek zulümdür ve zulm ile abâd olunmaz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.