Dikey değiniler

04:0028/10/2017, Cumartesi
G: 18/09/2019, Çarşamba
İsmail Kılıçarslan

Fransa’nın, tıpkı diğer merkez Avrupa ülkeleri gibi, uzun sömürge tarihinin en ilginç duraklarından biridir Fransız Guyana’sı. Bugünlerde Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un ziyareti ile bir kez daha düştü aklıma.Önce İspanyol gemiciler ele geçiriyor Brezilya ve Sumatra’ya komşu bu kara parçasını. Ardından Fransızlar, bir şekilde İspanyollardan alıyorlar. Geçmişinde büyük bir hapishane işlevi görmüş burası. Ağır suçlular Fransa’dan gemilere bindirilip buraya gönderilmiş. Eh, tabii bir daha da geri dönmemiş

Fransa’nın, tıpkı diğer merkez Avrupa ülkeleri gibi, uzun sömürge tarihinin en ilginç duraklarından biridir Fransız Guyana’sı. Bugünlerde Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un ziyareti ile bir kez daha düştü aklıma.

Önce İspanyol gemiciler ele geçiriyor Brezilya ve Sumatra’ya komşu bu kara parçasını. Ardından Fransızlar, bir şekilde İspanyollardan alıyorlar. Geçmişinde büyük bir hapishane işlevi görmüş burası. Ağır suçlular Fransa’dan gemilere bindirilip buraya gönderilmiş. Eh, tabii bir daha da geri dönmemiş çoğu. Guyana’nın sosyolojisini de bu hapishane olma durumu belirlemiş.


Guyana’nın şu anki yasal statüsü ‘denizaşırı Fransız ili’ şeklinde… 200 bin civarında insan yaşıyor burada.

Fransa, bir vali marifetiyle yönetiyor burayı. Eh ‘sömürge valisi’ diyecek hali yok ya, ‘devletin resmi valisi’ diyor. Bakmayın siz Guyanalıların da Fransız vatandaşı olduğuna. Üçüncü sınıf insan muamelesi görüyorlar Fransa’da. Yüzde 35’i bulan işsizlik problemi ve fukaralıkla boğuşuyorlar falan.

Tabii Fransız ili olunca ‘Avrupa Birliği toprağı’ da sayılıyor Guyana. Avrupa’dan binlerce kilometre uzakta bir AB toprağı fikri, aynı zamanda AB’nin ‘coğrafi’ ya da ‘ekonomik’ değil ‘siyasi’ bir fikir olduğunun da fiziki ispatı. Tıpkı UEFA denilen futbol organizasyonunda İsrail’in yer almasına benziyor yani durum.

Tabii Macron, son ziyaretinde bir yandan halk oyunları ve çiçeklerle, bir yandan da çok ciddi protestolarla karşılandı. Öyle ya da böyle, kimi Guyanalılar ‘direnmeyi’ tercih ettiler. Bedelini de onlarca gözaltı ile ödediler.

Madem Avrupa fikrinden söz ediyoruz, son zamanların enteresan tartışmalarından birine de kulak kesilmek lazım.

Katıldığı bir canlı yayında Avrupa Komisyonu Başkanı Juncker noktası noktasına şu cümleyi kurdu: ‘
En büyük tehlike milliyetçilik. Milliyetçilik Avrupa Birliği’nin küresel anlamda önemli rol oynamasını engelleyerek birlik ve beraberliğimizi baltalamamalı.’

Vay arkadaş. Ortadoğu’da her türlü milliyetçiliği, dini ve mezhebi ayrılıkları körüklemekten başkaca bir derdi olmayan Avrupa Birliği’nin kaygısına bak sen. Katalonya üzerinden başlayan ‘kendi refahımızı başkalarıyla bölüşmeyiz’ dalgasının milliyetçilikle ilintisini kurup derin bir kaygı izhar ediyor Juncker. Almanya’da Bayvera’nın, İtalya’da Milano ve kuzeyinin tıpkı Katalonya gibi ‘bağımsızlık isteriz’ demelerinden ödü kopuyor.

Hep söyledim, yine söyleyeceğim. Sıra kendilerine geldiğinde ‘sınırsızlık’ öneren Avrupa Birliği’nin söz konusu Ortadoğu coğrafyası olduğunda ‘tabii mutlaka yeni sınırlar ihdas edilmeli’ propagandası ile ömür sürmesi ortadaki ikiyüzlülüğü anlamak niyetinde olmayan ‘içimizdeki İrlandalılar’ için yine de yeterli olmuyor.

Denilebilir ki ‘kendi refahını sürdürebilmek için tüm insanlığın gözden çıkarılabilir olması’ ilkesi Avrupa fikrin oluşturan temel saiktir.

Dün Guyana’yı gözden çıkaranlar bugün de Suriye’yi, Irak’ı, Afganistan’ı, Katar’ı gözden çıkarıyorlar. Kendi rahatlarına, kendi yaşam standartlarına bir halel gelmemesi için bütün dünyayı ateşe verebilecek bir sapkınlıktır zira Avrupa fikri.

‘Batıyı kim icat etti?’ sorusunun cevabı böylelikle ‘Müslümanlar’ olmaktadır. Batı, bütün varlığını ‘İslam’ın (yani ötekinin) durdurulması üzerinden kurgulamıştır. Haçlı Seferleri’nden bu yana değişen hiçbir şey yoktur.

Ne demek istediğimi somut olarak anlamak ‘üstün ilkeleri’ ile Batı’nın Mısır’da ‘seçilmiş Mursi’ ile ‘darbeci Sisi’ye geliştirdiği davranış kodlarına bakmakla hemencik mümkün olacaktır.

Hep söylüyoruz, yine söyleyelim. Avrupa’nın Türkiye ile, Mısır ile, Irak ile, Suriye ile derdi ‘hükümet’, ‘iktidar’, ‘siyaset’ derdi değildir. Dertleri doğrudan doğruya ‘öteki’ kabul ettikleri Müslümanlar ve onların ‘var oluşu/var kalışı’dır.

Batı bizi ‘biraz daha seküler olursak’ değil, İslam olmaktan vazgeçersek ‘cici çocuk’ olarak kodlayacak, başımızı ancak o zaman okşayacaktır.

Mesele budur ve meselenin bu olduğunu anlamak hayatiyet derecesinde mühimdir.

#Fransa
#Guyana
#AB