Türk bir dostum Saraybosnalı bir dostuma, biraz da safça bir merakla, sormuş: ‘Sizin için en büyük düşman Sırplar mı, Hırvatlar mı?’ Saraybosnalı tanıdığım, acı bir gülümsemeyle cevap vermiş: ‘Bizim için de, Sırplar için de, Hırvatlar için de en büyük düşman sekülerleşme.’
Benim ‘yeni seküler düzen’ dediğim düzeni nasıl tanımlayabileceğimize dair şöyle bir yaklaşımım var: ‘Günaha ‘günah’ demeyen, kendi ayarsız vicdan terazisinin öngördüğü bazı kuralları ‘ahlak’ sayan, son derece kendine gömülü bencil insan teklerinin oluşturduğu kaotik nizam.
Dikkat isterim. Günah işleyen değil, günahı ‘günah’ olarak görmeyen. Ve yine dikkat isterim: Ahlaksız değil; ahlakı bir dinden, bir ideolojiden, bir düşünce sisteminden, bir cemaatten, bir cemiyetten, bir etnik aidiyetten, hatta bir aileden değil kendi vicdan terazisinden alan... Hiç kuşku yok ki tek ölçünün vicdan olduğu bir düzlemde ‘vicdana sığdırılabilen şeyler’ meselesi sonsuz kere çeşitleneceği için bir ahlakın varlığından da söz edilemez.
‘Yeni seküler düzen’in böylece nefret ettiği ilk şey ‘ahlak’ meselesidir. Azıcık ahlaktan bahsettiğinizde size ‘ahlakçılık yapmak’ yaftasını yapıştırıverirler.
Başa dönersek... Sırpları, Hırvatları, Boşnakları, Türkleri ve tüm diğerlerini bekleyen tehlike sizi ‘her şeyin mümkün olabileceğine, çünkü verili olanın saçma olduğuna, çünkü kadim olanın değersiz olduğuna’ inandıran yeni seküler düzendir. Bu düzen, din-ideoloji-düşünce bağımsız olarak tüm insanları birbirine benzetmekte, dünyanın yaşanabilirlik seviyesini hızla aşağı çekmektedir.
***
Roma’da, Nuri Pakdil’in görünce bence haksızlık da ederek ‘put kuyusu’ deyip geçtiği şehirdeydim geride bıraktığımız 3-4 gün boyunca. Bir meydanda, bir sokak satıcısından kendime bir şapka satın aldım. Afrikalı, kafasında masmavi bir yün takkesi olan bir başka satıcı yanaşıp ‘şapka güzel olmuş’ dedi İngilizce. Teşekkür ettim tabii, ama bana bir şeyler satmaya çalışacağı hissiyle adımlarımı hızlandırdım.
Cep telefonunu çıkardı. Kaşla göz arasında ‘bu kızım Fatıma, dün doğdu’ dedi. Bütün bebekler güzeldir tabii ama Fatıma başka güzeldi. ‘Allahu yuğtikel afiye’ dedim. Yani ‘Allah afiyet versin, sıhhat versin’ manasına gelecek bir Arapça söz. Doğru hatırladığımdan bile emin değildim.
Gözleri doldu. Hemen iki bileklik çıkardı. Birini kızıma, diğerini eşime armağan etti. O noktada, tam bir salak gibi elimi cebime atıp para çıkarmaya hazırlandım ‘çattık ulan’ bakışlarıyla.
Paramı almadı. Almadığı gibi ‘these gifts for Allahu yuğtikel afiye’ dedi, yani ‘bu hediyeler Allahu yuğtikel afiye için.’ O anda fark ettim ki Muhammed (adını bilmiyorum ama bu olmalıydı) gurbettedir. Dün doğan çocuğu için belki de hiç kimse ona henüz ‘Allah analı babalı büyütsün’ dememiştir. Belki de Fatıma için ilk iyi dileği ben dile getirmişimdir.
Yapabileceğim tek şeyi yapıp Muhammed’e sıkı sıkı sarıldım. ‘Muhammed ile İsmail’in sarılması yeni seküler düzen için tehlikedir’ dedim kendi kendime ama Roma’nın bunu duyacak hali yoktu.
***
Malum Kurban Bayramı yaklaşıyor. ‘Kurban ibadeti en az ne ile ilgilidir’ diye soracak olsanız bana ‘etle’ olur cevabım. Niye böyledir bu? Çünkü birincil ve en önemli meselesi ‘yaklaşmak, yakınlaşmak, kurbiyet tesis etmektir’ bu önemli ibadetin. İkincil ve sosyal meselesi ise ‘herhangi bir insan tekine yalnız olmadığını’ hissettirebilmek yani o insan tekiyle aranızda bir ünsiyet peyda etmektir.
İlkinin yolu şahsi yolcuğunuzda feda edebileceğiniz kıymetlinizden, ikincisinin yolu elbette paylaşmaktan geçer.
‘Yeni seküler düzen’in insan tipi için kendine gömülü ve bencil dedik değil mi? İşte kurban, tam da bu kendine gömülülük ve bencillik halini ortadan kaldırabilmenin de bir fırsatıdır. Üstelik hem alırken hem de verirken.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.