Kelimelerin dünyasında yolculuk etmeyi seviyor ve önemsiyorum. Her kelime, yaşanmışlığı temsil ediyor. İnsanlar gibi kelimeler de hikâyelerden, hatıralardan oluşuyor.
Çocukluğumda Pırnalspor vardı, maçlarını seyretmeye giderdik. Pırnal, meşe çalısı demek. Üstelik İstanbul’un ortasında. Berhayat şiirinde bu kelimeyi kullandım. Pırnalın anlamını öğrenmek için arayan arayana. Oysa sözlüklerde mevcut.
Asıl ilgimi çeken ise ıssız ve uzak bir dağ ‘yerinde’ kullanılan dil. Köy, altı-yedi haneli. Rakım bin dört yüz küsur. Ana yurdumuz, baba ocağımız. Bu yükseklik, Batı Karadeniz bölgesine göre, insanın yıl boyunca yaşayabileceği neredeyse son nokta. Ötesi yok gibi. Toprak verimsiz, havalar soğuk. Hayat, dört beş aylığına var. Gerisi zorluk.
Yörük olup da iskân edilme ihtimalimiz yüksek. Yahya Kemal, Karaman Türkçesinden bahseder. K harfini G olarak telâffuz eden. Garga, Gavak, Gaya, Guyu. Der ki, İstanbul Türkçesi olmasaydı, bu şekilde konuşacaktık. Bunu çirkin bulur. Issız ve uzak o dağ köyünde, herhangi bir değişim yok.
Pöhre, pöhrek, pöhrenk. Kelime, adeta, harf harf yürüyor. Bir ayağı Ilgaz dağlarında, diğer ayağı Toroslarda.
‘Gevmeden yutulmaz’ sözü de, yine o bölgeye ait. Derlenilen yer, İçel ilinin Silifke ilçesi. Bu da: ‘Gön, korkulduğu yerden delinir.’ (Bölge Ağızlarında Atasözleri ve Deyimler, Türk Dil Kurumu, 1971) Bu akrabalık, beni ziyadesiyle mutlu ediyor.
Kelime sonlarına gelen R harfi de bazen kullanılmaz. Örneğin, olur değil, olu. Bunda, çocuksu, sevimli bir taraf görüyorum.
Üvendire kelimesini de burada analım.
Kelimelerin de canları, hayatları vardır. İsmet Özel, ‘üvendire’yi kullanarak, bir kelimeye can suyu vermişti: “Bu yüzden bana değmeden dünyadan bir üvendire.” İsmet Bey, bu kelimeyi, çocukluğunun bir kısmının geçtiği Kastamonu’dan hatırlıyor olabilir. Çünkü üvendire, başka yerlerde ve çoğunlukla, öğendire olarak geçiyor. Zaten sözlük de ‘bakınız, öğendire’ diyor. Hayır, bakmayalım, bu daha güzel.
Bu kelimenin sözlük anlamını da verelim: ‘Çift sürerken öküzleri dürtmekte kullanılan ucu sivri değnek.’ Doğrusu ise tam olarak şudur: Değneğin / sopanın ucuna, ucu dışarıya gelecek şekilde, iğneden biraz kalın bir çivi çakarlar. Öküzler / mandalar çift sürerken veya ağır bir yük taşırken zorlanırsa, inat ederse, sopanın ucunu, gönüne dokundururlar. Zavallılar, hemen, can havliyle ileriye atılırlar.
İsmet Özel’den sonra bende de bu kelimeyi kullanma arzusu doğdu. Henüz yayınlanmayan Tüm Zamanlar’da bunu denedim: ‘İnsan insana olur mu mühre? / Oluyor demek ki yokluk zamanı, / Sözler dilsizdir, bakışlar üvendire / Elde avuçta kalmış bir acı.’
İrençber, üvendire, öküz. Sıralamayı büvelek kelimesiyle tamamlayalım.
Büvelek, hayvanlara tebelleş olan, ısırdığını çılgına çeviren, kan emici bir sinek cinsi. Sineğin ısırdığı hayvan, takati bitene, nefesi kesilene kadar sağa-sola koşturur. Ne yaptığını bilmez. Bu garip durumun adını da söyleyelim: Büvelek tutmak.
Biz de biraz böyle değil miyiz? Modern hayatın ağır şartları, büvelek sineği gibi, üzerimize konup bizi ısırıyor, kanımızı emiyor, canımızı yakıyor. Bütün gün, nereye gittiğimizi ve ne yaptığımızı bilmeden koşturup duruyoruz. Telaşlıyız, şaşkınız.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.