Halimize bir bakalım

04:0010/06/2017, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
İbrahim Tenekeci

Hemen söyleyelim:Fitne zamanlarında bize düşen, ateşi büyütmek değil, söndürmeye gayret etmektir.Birbirimizden uzaklaşırsak eğer, her birimiz kolay hedef haline geliriz. Yakınlaşmaya özen göstermeliyiz. İnsanları kaybetmekten ziyade kazanmaya çalışmalıyız. Safları ancak bu şekilde sık ve düzgün tutabiliriz.Evvela kardeşliğimizi kurtaracağız, sonra inşallah coğrafyamızı. Müslüman, vefalı olandır. İnancımıza vefa, tarihe vefa, toprağa vefa, ecdada vefa, yaratılış gayemize vefa.Lafı büyük, vefası küçük

Hemen söyleyelim:
Fitne zamanlarında bize düşen, ateşi büyütmek değil, söndürmeye gayret etmektir.
Birbirimizden uzaklaşırsak eğer, her birimiz kolay hedef haline geliriz. Yakınlaşmaya özen göstermeliyiz. İnsanları kaybetmekten ziyade kazanmaya çalışmalıyız. Safları ancak bu şekilde sık ve düzgün tutabiliriz.

Evvela kardeşliğimizi kurtaracağız, sonra inşallah coğrafyamızı. Müslüman, vefalı olandır. İnancımıza vefa, tarihe vefa, toprağa vefa, ecdada vefa, yaratılış gayemize vefa.
Lafı büyük, vefası küçük kimselerden olamayız.

İslâm coğrafyası kan ve gözyaşı içinde kavrulurken, paramparça olmuşken, aynı hassasiyete sahip görünen iki insanın kavga etmesi, kişisel hesap gütmesi, veballi bir iştir. Bunun makul bir izahı yoktur, olamaz. Camiamızdaki çekişmelere bu gözle veya niyetle bakmaya mecburuz. Milletimizin ve memleketimizin neye karşılık geldiğini, niçin umut olduğunu her fırsatta görüyoruz. Bu bizim mesuliyetimizi ağırlaştırıyor.

İnanılmaz bir yıkım ve ayrışma yaşıyoruz. Öyle anlaşılıyor ki daha zor günler, çetin imtihanlar bizi bekliyor. İslâm coğrafyasının tam manasıyla ayakta kalan tek ülkesi, burasıdır. Önce bunun farkına varalım. Önemimizi kavrayalım.

Türkiye nerede duruyor? Terörle terbiye ve beka sorunuyla tehdit edilmesine rağmen insafın, merhametin, adaletin, umudun ve mazlumların yanında.
Müslüman kardeşleriyle beraber. Gücümüzün yetmediği, sözümüzün geçmediği yahut ‘kötü arkadaş’ kurbanı olduğumuz durumlar elbette var. Yanlış da yaptık. Hareketli ve oturmamış toplumsal yapımızın cesaretimizi kırdığı anlar da oldu. Fakat esasa baktığımızda şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:
Siyasetin değil de insaniyetin safında yer alıyoruz.

***

Tarih bazen geri gelir. Yaşananlar tekrar yaşanır. İnsanlar değişse de olaylar değişmez.
“Hiç ibret almaz mısınız” sorusu her daim önümüzde duruyor.

Şimdi, asırlar öncesini yeniden yaşıyoruz. Doğudan Moğolların, batıdan Haçlıların İslâm âlemini mengene gibi sıkıştırdıkları zamana döndük. Bir cenderenin içindeyiz. Bitmedi. Bu tehlike yetmezmiş gibi bir de Müslümanlar arasında yaşanan siyasi dağınıklık, fikir ayrılıkları ve iç çekişmeler. Hakikatin, merhametin, izanın, insafın uzağına düştüğümüz günler. Ne yazsak az oluyor, yetersiz kalıyor.

Her açıdan sekiz yüz yıl öncesi yeniden yaşanıyor. Demek ki bizim imtihanımız ve şahitliğimiz böyle olacakmış.

Moğol ve Haçlı sürülerinin yaptığı katliamlar, talanlar. Bu trajedilerin benzerlerini aralıksız yaşar olduk. Batı cephesinde yahut zihniyetinde değişen bir şey yok. Doğuda ise sadece aktör değişikliği var. Evet, aklınıza gelen ilk ülke.

Okuduğumuz bütün kaynaklar ve tarihçiler aynı şeyi söylüyor, yazıyor:
Moğolların başarıları Avrupalılar arasında sevinçle karşılanıyordu. Daha anlaşılır nasıl ifade edebiliriz?
Bazılarının anlayamadığı şudur:
“Hristiyan Avrupa’nın gözünde Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Tatar bütün Müslüman topluluklar son kertede hasım bir dinin mensuplarıydılar.”
(İbrahim Kalın, Ben, Öteki ve Ötesi, İnsan Yayınları, sayfa 104) İster sünni olalım, ister şii, fark etmiyor. İlâhî uyarıyı hatırlayalım: Onlardan olmadıkça…

***

Artık fitneyi gözle görebiliyor, elle tutabiliyoruz. Fitne adım atıyor, nefes alıyor, karar veriyor. Fitnenin bir sonraki hamlesini bile görebiliyoruz. Çünkü saklama, saklanma ihtiyacı hissetmiyor.

Birbirimize sabrı tavsiye ediyoruz.
Sabrın sonu her zaman selamet olmayabilir.
Bunu bilemeyiz. ‘Önce tedbir’ şarttır.

Bu büyük istila, talan ve kıyıma direniş gösterme ihtimali olanlar bile terör listelerine alınıyor. Böyle bir tehlikenin bizi beklemediğinin garantisi var mıdır? Katar örneği önümüzde duruyor. Müslüman Kardeşlerin hali ortada.

Batı dünyasının uzun zamandır giriştiği proje, yani dinimiz ile terörizmin yan yana anılması, demek ki bugünler içinmiş.

Müslümanlar iki şeyin birden kaynağında bulunuyorlar: İnsanlığı yeşertecek olan inancın ve hayatı kolaylaştıran enerjinin.
Saldırı, bu iki kaynağa yapılıyor. İstiyorlar ki bu kaynakları kullanamaz / koruyamaz hale gelelim. Meseleyi sadece enerji olarak okuyanlar ‘reel politik’ten bahsedebilir. O düşüncede değiliz.

‘Sel gider, kum kalır’ deniliyor. Kalan kumda uzun süre bir şeyin yetişmediğini de biz söylemiş olalım.

***

Tekrar başa dönüp yazımızı bağlayalım.

Türkiye, bütün mazlumların ve mağdurların umududur, baktığı gözdür. İnşallah kurtarıcıdır.

Kurtarma ekibinin kurban haline gelmemesi için tüm gücümüzle birlik ve beraberliğe çalışmamız gerekiyor.
#İslâm coğrafyası
#Fitne