Dünyayı değiştiren üç lider.. "Kraliçe’nin adamları” Hamburg’u yakıp yıktı

04:0010/07/2017, Pazartesi
G: 17/09/2019, Salı
İbrahim Karagül

18 Mayıs 2017’deki“Dünyayı değiştirecek üç lider: Putin, Erdoğan ve Trump”başlıklı yazıdaki cümleleri hatırlatarak başlayayım:Güçlü liderlerin başını çektiği, yönettiği, şekillendirdiği yeni bir dünya oluşuyor.Devletler, kurumlar, siyasi söylemler, politik hesaplar, yerleşik sistem liderlerin gerisine düştü. Önceden liderler yerleşik sisteme göre şekil alırdı, yeni dönemde yerleşik sistemler liderlere göre biçimleniyor. Bu alanda en çarpıcı örneklerPutin,ErdoğanveTrump’ın siyasi yürüyüşü, politik

18 Mayıs 2017’deki
başlıklı yazıdaki cümleleri hatırlatarak başlayayım:

Güçlü liderlerin başını çektiği, yönettiği, şekillendirdiği yeni bir dünya oluşuyor
.
Devletler, kurumlar, siyasi söylemler, politik hesaplar, yerleşik sistem liderlerin gerisine düştü
. Önceden liderler yerleşik sisteme göre şekil alırdı, yeni dönemde yerleşik sistemler liderlere göre biçimleniyor. Bu alanda en çarpıcı örnekler
Putin
,
Erdoğan
ve
Trump
’ın siyasi yürüyüşü, politik karakteridir.
Putin, Sovyetlerin dağılmasından sonra
Rusya’yı yeniden toparladı
, devleti yeniden biçimlendirdi, içerideki güç yapılanmasını yeniden tanımladı.
Devleti dönüştürdü, milleti yeni Rusya ideali etrafında birleştirdi.
İçerideki dönüşümü tamamladıktan sonra da
küresel ölçekte oyun kurmaya, birçok merkez ülkeyi parmağında oynatmaya
başladı. Küresel
güç haritası
üzerinde derin izler bırakacak icraatlara başladı.
Uluslararası sistemi sersemletti
, taşları yerinden oynattı.
Erdoğan içeride
zaferi ilan etti:
Şimdi hesap dışarıda!
Cumhurbaşkanı Erdoğan,
yerleşik sistemin çok ağır baskıları
altında yola çıktı.
Dışlandı, horlandı, yok edilmek istendi
. Erdoğan’ın mücadele ettiği şey, sadece Türkiye’nin yerleşik sistemi değildi. Ona vesayet eden
uluslararası sistem aslında onu yok etmek istiyordu
.
Bu öyle bir savaştı ki,
uzun yıllar içinde, saldırıların yöntemleri her değiştiğinde Erdoğan’la yola devam edenlerin birçoğu çekildi
. Çünkü onu yok etmek için önce
yalnızlaştırmak
gerekiyordu. Buradan,
kimlerin hangi amaçlarla yola çıktığı
, hangi yönlendirmelerle yolda bıraktığı konusunda da tahminler yürütülebilir.
Erdoğan, hayatını ortaya koydu ve siyasi söylemiyle, iktidar anlayışıyla, çizdiği yol haritasıyla
yerleşik sistemle mücadele ede ede
bugünlere geldi. Türkiye’yi yeniden kurmaya, biçimlendirmeye dönük adımlar attı.
İçerideki dönüşümde başarı sağladıkça dışarıda büyük adımlar atmaya çalıştı.
Erdoğan ve Putin’in gücü bu mücadeleden geliyor
Türkiye’yi
geçmişin iddialarıyla geleceğe
taşımaya, Soğuk Savaş döneminin
“cephe ülke”
sinden 21. yüzyılın
“merkez ülke”
sine dönüştürmeye çalıştı.
Sonuncusunu
15 Temmu
z’da yaşadığımız çok sayıda
iç ve dış müdahale
nin üstesinden geldi. Cumhurbaşkanı, 16 Nisan referandumu ile içerideki büyük hesaplaşmayı kazandı, zaferini ilan etti.
Putin Rusya’yı yeniden yapılandırırken Erdoğan hem Türkiye’yi yeniden kurdu hem de yüz yıllık denetim sistemini dağıttı
. Yani, büyük savaşı Türkiye’yi denetim altında tutan güçlere karşı verdi.
Erdoğan’ın da, Putin’in de
gücü işte bu mücadeleden geliyor
. İkisinin de ülkelerine, milletlerine yeni
ufuklar
çizmesinden, siyasi tarihi ülkelerinin lehine çevirmesinden geliyor.
Trump, Erdoğan ve Putin’in mücadelesini örnek alıyor
Bu iki lidere en son katılan
ABD Başkanı Donald Trump
oldu. Seçilene kadar mücadele etti, kimse tahmin etmezken o seçimleri kazandı. Ama
yerleşik sistemle savaşı
asıl seçimden sonra başladı. İstifa ettirilmesi, görevden alınması bile tartışıldı. Onun savaşı devam ediyor.
“Terbiye etme, evcilleştirme”
planları şu ana kadar başarısız oldu. ABD içindeki hesaplaşma daha da büyüyecek.
Birçok kelle alacak
, hasar verecek.
Ya yerleşik sistem Trump’ı rehin alacak, harcayacak ya da Trump ABD’yi dönüştürecek, ABD’nin eksenini değiştirecek
.
Trump’ın mücadelesi Erdoğan ve Putin’in mücadelesiyle neredeyse
tıpatıp aynı
. Erdoğan, Putin modeli ABD’de de kendini gösterecek.
Muhtemelen başka ülkeler de kendi liderlerini çıkarmayı deneyecekler
. Liderlerin önde
çok hızlı adımlarla
yürüdüğü, devletlerin, kurumların, siyasi söylemlerin peşlerinden yetişmeye çalıştığı bir dünya var önümüzde.
Hamburg’da gördük: Dünya üç lider etrafında dönüyor..
Hamburg’daki G20 Zirvesi gözlemlerimin tamamı bu tespitlerin doğruluğunu teyit eder nitelikte
oldu
. “Dünyayı değiştirecek üç lider”i burada da gördük.
Bütün zirve sanki üç lider üzerinden kurgulanmıştı
. Konuşmaları, tavırları, ikili temasları, kendilerine uygulanan
olağanüstü güvenlik protokolü
, diğer liderlerin üçüne karşı ilgisi…
Hatta
Hamburg’u savaş alanına çeviren protestocular bile bu üç lider üzerinden söylem üretiyorlardı
. Çünkü sadece üçü
yeni
şeyler söylüyor, kokuşmuş uluslararası sistemi sorguluyor,
güç haritalarına açık tavır alabiliyor
, yeni küresel sistem
çağrısı
yapıyordu. Çünkü üçü de
sözünü sakınmıyor
, ülkeleri açıktan suçluyor/uyarıyordu.
Güçlü liderlerin dünyasına girişi
her hal ve sözleriyle ortaya koyuyorlardı.
Açık söylemek gerekirse,
bugünkü uluslararası sistem bu üçü üzerinden şekilleniyor
, bu üç lider üzerinden tartışılıyor. Kendilerine yönelen
öfkenin de, sevginin de, saygının da
kaynağı bu öncü nitelikleri, temsil ettikleri güçtür.
“Kraliçe’nin adamları Hamburg’u yakıp yıktı”
Zirvenin ev sahibi
Almanya
ise,
olağanüstü
güvenlik önlemlerine rağmen
tam bir çaresizlik örneği
yaşadı. Avrupa’nın her yanından akın akın gelen
protestocular
, G20 liderlerini protesto etseler de Almanya’nın
acziyetini
, çaresizliğini ortaya koydu. Uzunca bir süredir tartıştığım
“Alman yalnızlaşması”
na burada bir kez daha tanık oldum.
Hamburg’da konuştuğum hemen herkes, gösterilerin bu boyutta olmasını, organizasyon biçimini
Almanya dışı güçlere
dayandırıyor, hemen herkes “
İngiltere faktörü
”nü konuşuyordu. Kuzey bölgesi ile yeni bir yakınlaşmaya giren Londra, adeta
AB’nin merkezini vuruyor, zayıflatıyor, tartışmalı hale getiriyor
du.
“Kraliçe’nin adamları Hamburg’u yakıp yıktı”
diyorlardı. Bu da Avrupa içi bölünmenin,
ayrışmanın
nasıl da çatışma alanına sürüklenebileceğinin apaçık işaretiydi.
Almanya’yı terörün anavatanı yaptılar!
Maalesef Almanya, hata üstüne hata yapıyor ve kendini
“terörün anavatanı”
haline getiriyor. Türkiye karşıtı ne kadar muhalif, ne kadar terör örgütü varsa baş tacı ediyor.
Binlerce PKK ve FETÖ üyesini Türkiye’ye karşı kışkırtıcı bir tavırla korumaya aldı
, alıyor. DHKP-C’yi ise doğrudan
Alman istihbaratı
yönetmektedir.
Gezi
terörünü finanse edip yöneten Alman istihbaratı, umarım Hamburg’daki olaylardan biraz ders almıştır. Her eylemin artık içeride bir sonucu olacağını görmüştür.
Çünkü Avrupa, Almanya artık zayıftır, çünkü dayandığı uluslararası güç bloku çatlamıştır
. Korumaya aldığı örgütlerin bir gün başına nasıl bela açacağı, bu zayıf dönemde Avrupa içi bazı güçlerin de bu örgütleri fena halde kullanacağı Hamburg’da görülmüştür. Almanya, bu örgütlerin nasıl bir
iç tehdit
olacağını hatta nasıl bir
dış tehdide
dönüşeceğini çok yakında görecektir.
“Olağanüstülükler Çağı” ve sürprizlere uyanmak
Gerçekten de “
Olağanüstülükler Çağı”
nda yaşıyoruz. Güçlü devletlerin daha ne zayıflıklarını göreceğiz! Hamburg’daki
G20 zirvesi, yeni küresel güç haritasının nasıl şekillendiğine dair
, görenler için, inanılmaz ipuçları sundu. Haritanın netleşmesi için sanıyorum çok beklemeyeceğiz… Sürprizlere uyanma ihtimalimiz çok yüksek..
#Hamburg
#G20 Zirvesi
#Almanya
#Recep Tayyip Erdoğan
#Donald Trump
#Vladimir Putin