ABD-PKK-DEAŞ ortaklığı ve Soçi’deki üçlü zirve: ABD gider, PKK ortada kalır

04:0017/11/2017, Cuma
G: 18/09/2019, Çarşamba
İbrahim Karagül

Birinci Dünya Savaşı dönemindeLübnan’dan Filistin’e ve Arap Yarımadasına, Irak’tan Afganistan’auzanan coğrafyadadünya tarihinin en keskin istihbarat savaşlarıyaşanıyordu.Dönemin bütün güçleri,Osmanlıcoğrafyasını talan eriyor, bu kuşağın her karış toprak parçası enacımasız güç savaşlarınasahne oluyor, Osmanlı yönetimi,İngiliz-Fransızişgallerine direnmeye çalışıyordu.İşgal vetalanbir tarafa, coğrafyanınparçalanmasıbir tarafa, Osmanlı siyasi otoritesinin dağıtılması bir tarafa, o dönemdekiistihbarat

Birinci Dünya Savaşı döneminde
Lübnan’dan Filistin’e ve Arap Yarımadasına, Irak’tan Afganistan’a
uzanan coğrafyada
dünya tarihinin en keskin istihbarat savaşları
yaşanıyordu.
Dönemin bütün güçleri,
Osmanlı
coğrafyasını talan eriyor, bu kuşağın her karış toprak parçası en
acımasız güç savaşlarına
sahne oluyor, Osmanlı yönetimi,
İngiliz-Fransız
işgallerine direnmeye çalışıyordu.
İşgal ve
talan
bir tarafa, coğrafyanın
parçalanması
bir tarafa, Osmanlı siyasi otoritesinin dağıtılması bir tarafa, o dönemdeki
istihbarat savaşları
herkesin okuması, örenmesi gereken bir
ders niteliğindedir
.

Yüz yıl sonra aynı istihbarat savaşları
Çünkü bugün yine
aynı bölgede, aynı kuşakta, aynı topraklarda hemen hemen aynı şiddette istihbarat savaşları yaşanıyor
.
Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da ya da Kızıldeniz Basra Körfezi arasında
neler döndüğünü öğrenmek istiyorsak, anlamak istiyorsak o dönemi dikkatle incelememiz gerekir.
Lübnan, Suriye, Irak, Arap Yarımadası, Basra Körfezi, bugünün merkez güçlerinin, küresel güçlerinin istilasına uğrarken, yüz yıl önce
“İngiliz Ortadoğusu”
nu inşa edenler bugün aynı bölgede bir
“Amerikan Ortadoğusu”
inşa etmeye çalışıyorlar.
Çöken Osmanlı’dan, yükselen Türkiye’ye
Irak’ın işgali de, Suriye savaşı da, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde oluşturulmaya çalışılan
terör koridoru
da, Türkiye’yi
“çevreleme”
planları da, terör örgütleri üzerinden yürütülen
kirli savaş
da bunun içindir.
Mesut Barzani
’nin referandum girişimi de, PKK/PYD ile ABD arasındaki ortaklık da,
ABD ve PKK’nın DEAŞ’la işbirliği
de bu büyük proje içindir.
15 Temmuz
saldırısı da, Türkiye’de
milli direnci
ezme girişimleri de, ülkemizin yüz yıl sonra ayağa kalkma mücadelesini
içeriden ve dışarıdan
saldırılarla boğma
çalışmaları da böyle bir güç mücadelesinin parçasıdır.
O zaman Osmanlı gerilemiş, çökmeye yüz tutmuş ama son anına kadar coğrafyayı birarada tutmaya gayret etmiş bir devletti.
Bugünün Türkiye’si
paramparça olmuş bir coğrafyayı toparlamaya çalışan, bunun için de önce kendini yeniden kurma mücadelesi veren bir devlettir.
Yine aynı mücadele, yine biz ön saftayız
Bizler, o zaman da küresel güçlerle mücadelenin
en ön safındaydık
, bugün de coğrafyanın tamamını bir kez daha istila etmeye çalışan küresel güçlere
direnmeye çalışan cephenin en ön safındayız
.
Yüz yıl öncesiyle bugünün
tek bir fark
ı var:
O zaman gerileyen, çöken bir devlettik. Bugün
güçlenen, yükselen bir değeriz, ülkeyiz
.
O zamanın büyük aktörleri bugünün dünyasının duraklayan, gerileyen güçleri haline geldi. Dolayısıyla
kavga aynı olsa da, güç mücadelesi aynı olsa da bu sefer sonuçları farklı olacaktır
. Çünkü tarih dönmüştür, güç Atlantik’in Doğu’suna kaymıştır, Türkiye’nin verdiği mücadelenin aynısı dünyada birçok cephede verilmektedir.
ABD-İngiliz-İsrail cephesi Suriye’de de kaybedecek

Daha güncele gelirsek.

ABD-İngiltere-İsrail cephesi
nin bölgemizi yeniden yapılandırma, kendi önceliklerine göre yeniden
haritalandırma
, buna göre yeni rejim ve yönetim sistemleri oluşturma, ülkeleri parçalama planları bugün
Afganistan ve Irak’ın işgal edildiği günler kadar kolay değil
artık. Ne kadar çabalasalar
Afganistan’ı kaybettiler
, kaybedecekler. Ne kadar çabalasalar
Irak’ı kaybettiler,
kaybedecekler. Ne kadar
çirkin
yöntemler deneseler
Suriye’deki planları boşa çıkıyor
, çıkacak da.
Akdeniz’den İran sınırına
kadar, Türkiye’nin bütün güney sınırlarını denetim altına alacak, cepheye dönüştürecek projenin
Kuzey Irak ayağı bir günde çöktü
. Barzani referandumu ile sahnelenen oyun,
üç saat içinde Kerkük’ten çıkarılmaları
yla son buldu. Tabi
senaryonun Türkiye ayağı
, milletimizin zihnini zehirleme ayağı da bu sefer başarılı olamadı.
ABD-PKK-DEAŞ ortaklığı, dünyanın en kirli ilişkisi..
ABD ve İsrail,
Suriye’nin kuzeyinde de aynı sonuçla yüzleşecek
.
PKK/
PYD
üzerinden oluşturmaya çalıştıkları yeni harita, bütün ülkeleri
DEAŞ’la savaşa odaklandırıp PKK’ya alan açma
ya dönük strateji
fiyaskoyla
sonuçlandı.
PKK’yı korumak, terör örgütü üzerinden yürüttüğü
stratejiyi gizlemek için DEAŞ’ı kamuflaj olarak kullanması
, DEAŞ’a yönelik saldırıları sabote etmesi,
gizli gizli DEAŞ’la ortak hareket etmesi
artık gizlenebilir olmaktan çıktı.
Bugün artık
ABD-PKK-DEAŞ ortaklığı, dünyanın en kirli ilişkileri olarak
gün yüzüne çıkmıştır. Bundan sonra ABD’nin terör kartı artık hiçbir anlam ifade etmeyecek, gün geçtikçe, terör üzerinden yürüttüğü kirli ilişkileri daha da açığa çıkacaktır.
15 Temmuz, terör kuşağı: İki büyük istihbarat operasyonu
15 Temmuz
bu güçlerin
Türkiye içindeki en büyük istihbarat operasyonlarıydı
. Türkiye karşıtı
ikinci büyük istihbarat operasyonları ise Suriye’nin kuzeyinde yürütülüyor
. Bu projenin de içeride ayakları vardır ve bu da gün geçtikçe deşifre olmaktadır.
“Türkiye DEAŞ’a destek veriyor” tezini işleyenlerin tamamı bu senaryonun ve istihbarat ağının içindedir
. Şimdi ABD-DEAŞ ilişkileri ortaya saçılırken bu çevrelerden
ses çıkmaması
son derece dikkat çekicidir.
Talal Silo: ABD’nin DEAŞ dosyası Türkiye’nin elinde?
ABD ve müttefiklerinin bu bölgedeki faaliyetlerinin tamamı Türkiye karşıtıdır. FETÖ dosyalarını kopyalayarak yürüttükleri
Rıza Sarraf davası ile Suriye’deki dosya arasında birebir ilişki vardır
.
ABD, FETÖ, PKK ve DEAŞ’ın;
Sarraf davası, Suriye’deki terör kuşağı ve içerideki siyasi hesapları birbiriyle tamamen uyumludur
, aynı söylemlerle pazarlanmaktadır. Dolayısıyla, farklı gerekçelerle bu söylemi dillendirenlere özellikle dikkat etmek gerekiyor.
Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için ABD içinde hazırlanan
iddia dosyaları bölgedeki güç kavgalarının parçasıdır
. Önceki gün Türk istihbaratı tarafından alınan
Talal Silo’nun getirdiği dosyalar muhtemelen ABD-terör ilişkileriyle ilgili ciddi deliller ortaya koyacak
.
Sarraf dosyasına umut bağlayan ABD için son derece rahatsız edici
olduğunu tahmin ediyorum.
Karşılıklı istihbarat savaşları
alabildiğine devam etmektedir, edecektir de.
PKK’yı ortada bırakıp Suriye’den çekilirler!
Ancak
ABD askeri birimlerinin bu aşamadan sonra Suriye’nin kuzeyinde başarılı olma şansı kalmadı
.
Türkiye, Rusya ve İran
arasındaki yakınlık, onların bu bölgedeki tezlerini şaşırtıcı biçimde boşa çıkaracaktır.
ABD askerlerinin çok hızlı biçimde bölgeyi terketmesi, PKK/PYD’yi ortada bırakması muhtemeldir
.
1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana ilk kez bölgesel bir inisiyatif ortaya çıktı. Bu inisiyatifle;
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya lideri Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Soçi’de yapılacak zirvede, Suriye meselesine son noktayı koymaları mümkün
.
ABD ve müttefiklerinin buna direnme şansları yoktur. Onlar sadece Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), S. Arabistan-Mısır üzerinden kurdukları yeni cephe ile
son bir taarruz
daha deneyecekler. Bugünlerde böyle
sürpriz bir çıkışa
hazır olmak gerekiyor.
ABD Suriye’de bir ‘utanç’ yaşayabilir
Bu inisiyatif ayakta kaldığı sürece ABD’ye, Suriye’de
utanç
dışında bir yol görünmüyor. Terör örgütleri yönetmek,
sivil katliamlar yapmak, etnik arındırma ve demografik tehcir planları uygulamak, müttefik ülkelere karşı terör eylemlerine girişmek gibi suçlardan
hatta insanlık suçlarından sorumlu tutulabilir. ABD askeri birimlerinin Suriye’de, özellikle de Kuzey bölgelerinde DEAŞ ve PKK ile ortaklıkları
soruşturmalara
konu olacaktır.

Bir not daha aktarayım:

ABD’nin bölgedeki ekseni Türkiye’yi hedef almasıyla değişti
.
En büyük stratejik hata
sı Türkiye’yi hedef alması, terör örgütleriyle beraber vurmasıdır. Coğrafyadaki kaybının ana sebebi bu olacaktır.
#Türkiye
#ABd
#Suriye
#PKK
#DEAŞ