Seçime giderken Almanya

04:001/08/2017, Salı
G: 17/09/2019, Salı
Hatice Karahan

Almanya ile ilişkilerimiz son dönemde birtakım gerginlikler yaşarken, ülke federal seçimlerine adım adım yaklaşıyor. 24 Eylül’de verilecek oylara ilişkin son yoklamalara göre Hristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) Merkel’i (kardeş parti CSU ile birlikte) önde görünmekle birlikte, Avrupa Parlamentosu eski Başkanı Martin Schulz’un sahip çıktığı Sosyal Demokrat SPD de yarışı canla başla sürdürüyor.Esasında ekonomik unsurların, pek çok ülkede seçim süreçlerinin göbeğinde yer aldığı bilinir. Almanya’nın

Almanya ile ilişkilerimiz son dönemde birtakım gerginlikler yaşarken, ülke federal seçimlerine adım adım yaklaşıyor. 24 Eylül’de verilecek oylara ilişkin son yoklamalara göre Hristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) Merkel’i (kardeş parti CSU ile birlikte) önde görünmekle birlikte, Avrupa Parlamentosu eski Başkanı Martin Schulz’un sahip çıktığı Sosyal Demokrat SPD de yarışı canla başla sürdürüyor.


Esasında ekonomik unsurların, pek çok ülkede seçim süreçlerinin göbeğinde yer aldığı bilinir. Almanya’nın müstakbel seçimleri için durum değerlendirildiğinde ise, CDU Alman ekonomisinin başarısını kendine mal ederek daha güçlü bir Alman ekonomisi ve refahı vaatlerini bolca veriyor. Bunun yanı sıra, kampanyada dijitalleşmeden faydalanmanın önemi vurgulanırken, yapılan aile ve çocuk vurgusu da bahse değer. Ailelerin sürdürülebilir olmasına ilişkin CDU vaatleri, yaşlanan Alman toplumunun istikbalini sağlama almayı hedefliyor.

Öte yandan CDU ve Merkel’in kampanyada öne çıkardığı kritik bir malzemenin, iç güvenlik olduğu dikkat çekiyor. Gerek teknolojik olarak gerekse polis gücüyle daha güvenlikli bir Almanya vaat eden Merkel, ekonomi ve asayiş çerçevesinde daha da güçlenecek bir Avrupa hayalinin de altını çiziyor. Zaten son tahlilde “güçlü Almanya-güçlü Avrupa” ilişkisinin, Merkel için hala kritik olduğu satır aralarında çok net okunuyor. Hatta kampanya, Almanya’nın “AB’nin istikrar çıpası” olduğunu hatırlatmakla kalmayıp, birliğin başarısının CDU ile yakinen bağlantılı olduğunu da iddia ediyor.

MODERN ALMANYA

CDU kampanyasının sloganı, “iyi ve keyifli yaşayacağımız bir Almanya için” derken, Schulz’un SPD’si “modern Almanya” vurgusunu öne çıkarıyor. Modern Almanya’nın temel ögeleri ise, gelecek, adalet ve Avrupa üçlüsünden oluşuyor.

Söz konusu kampanyanın altında 10 amaç göze çarpıyor ki, bunların bir kısmı Merkel’in söylemleriyle de haliyle örtüşüyor. Dijitalleşen toplumda iş hayatını ve özel yaşamı kolaylaştırmayı amaçlayan SPD’nin öncelikleri arasında, aileyi korumak da geliyor. Programdaki aile destekleme güdüsü, çocuk yardımından kadın-erkek eşitliğine kadar farklı hususlara temas ediyor. Eğitimin inşası ve Alman sanayii için inovasyon meselelerinin de altını çizen SPD programını okurken, partinin özellikle adalet ve eşitlik söylemiyle kendini ayrıştırmaya çalıştığını hissediyorsunuz.

AB’NİN GİDİŞATI

Öte yandan Avrupa’yı daha iyi bir hale getirmek de, SPD’nin hedeflerinden… Schulz, Euro Bölgesi’ni çekirdeğe alıp Avrupa’ya ortak yatırım yapmanın önemine işaret ediyor. Nitekim ona göre AB’ye yatırım ve reform yapılmaması, bölgenin geleceğini riske atmak anlamına geliyor. Kanaatimce SPD deklarasyonunun ayrıntıları, Brexit sonrası AB dönüşümünün kaygıları üzerine bina edilmiş çözüm önerilerini barındırıyor.

Tabii sadece Avrupa’nın değil, ülkenin geleceğine yatırım yapmak da, sosyal demokrat partinin kampanya iddialarında öne çıkıyor. İlgili yatırımlar ise, okullardan hastanelere, demiryollarından caddelere uzanan ciddi bir iyileştirme çalışmasının taahhüdünü veriyor. Bu kapsamda ülkede altyapı ve üstyapıya el atılması gerekliliği kamuoyunda kabul görürken, böyle geniş bir perspektif CDU için ise pek öncelikli gözükmüyor. Dolayısıyla burada partiler arası bir farklılaşma göze çarptığı ifade edilebilir.

MÜLTECİ MESELESİ

Öte yandan Schulz’un Merkel’den farklılaştığı bir temel çıkış da, mülteci meselesi olarak beliriyor. Aslında bu bağlamda Schulz’un, Merkel’in popülaritesini yakın tarihte vuran yerden umut beslediği söylenebilir. Neticede halkta da kahir ekseriyet göçün mühim bir problem olduğu görüşü var. İşte buna binaen Schulz, 2015’te yaşananların tekrarlanmaması için AB’nin mülteci politikasının acilen gözden geçirilmesi gerektiğini savunuyor. Merkel’in ise kampanyasında bu konuyu pek geçirmemesi, sorunu yeniden gündeme taşımak istemediği hissini veriyor.

Ve son satırlara girerken, seçime kısa süre kala ekonomik dinamikler ve ambiyansın Merkel’in lehinde gittiğini söylemek mümkün. Ki karşılaştırmalı bir AB perspektifinden bakınca da hissiyat aynı. İşte bu durumun ve aslında dünden bugüne bu durumu sağlayan icraatın, CDU için sağlam bir artı olduğu söylenebilir. Bunun yanında, elbette bugüne dek tasvip edilmeyenler ile diğer maddelerdeki partiler arası tutumlar ve vaatler de, oyların yönünü belirlemekte etkili olacak.

Tabii bu arada, oy verme hakkı olan Türklerin de son tartışmalar çerçevesinde nereye yöneleceği merak ediliyor. Neticede SPD’li Bakan Gabriel’in malum çıkışlarını destekleyen Schulz, Merkel’e “daha ne kadar susacaksın” diye soralı çok olmadı. Bununla birlikte malumunuz, Türkler Merkel’in notunu da bir şekilde vermiş bulunuyor.

Öte yandan, konu sadece Almanya seçimlerinde kimin galip geleceği ile ilgili de değil. Nitekim koalisyona ilişkin sorular da bu noktada cevap arıyor (ki diğer partilerden burada hiç bahsedemedim). Zira Eylül ayında halkın atacağı oylarla ortaya çıkacak oluşum, Almanya’yı yöneteceği gibi, AB meselesinde de önemli bir söz sahibi olacak. Ve Türkiye-Almanya ilişkilerinin normalleşmesi gereken geleceğinde de...

#Almanya
#Türkiye
#Angela Merkel