Mesafe ve sinyal

04:0024/11/2017, Cuma
G: 18/09/2019, Çarşamba
Hatice Karahan

Aslında konuya bu köşede girmeyip çıktılarına odaklanmıştım ancak uluslararası kontekstin piyasalara yansımalarının yoğunlaştığı şu ortamda, sanırım bahsetmekte fayda var.Bundan yaklaşık iki hafta önce Brüksel’deydim. Çeşitli kurumların temsilcileriyle görüşmelerde bulunmak üzere gittiğim AB başkentinde, iş insanlarımızın oluşturduğu bir heyet de söz konusu temaslara aktif bir şekilde eşlik etti. Heyette, Türkiye’de faaliyet gösteren hem yerli hem de uluslararası firmalardan ve iş örgütlerinden

Aslında konuya bu köşede girmeyip çıktılarına odaklanmıştım ancak uluslararası kontekstin piyasalara yansımalarının yoğunlaştığı şu ortamda, sanırım bahsetmekte fayda var.

Bundan yaklaşık iki hafta önce Brüksel’deydim. Çeşitli kurumların temsilcileriyle görüşmelerde bulunmak üzere gittiğim AB başkentinde, iş insanlarımızın oluşturduğu bir heyet de söz konusu temaslara aktif bir şekilde eşlik etti. Heyette, Türkiye’de faaliyet gösteren hem yerli hem de uluslararası firmalardan ve iş örgütlerinden kıymetli isimler yer aldı.


Ve oldukça yoğun bir program çerçevesinde, AB Komisyonu’ndan Avrupa Konseyi’ne uzanan bir yelpazede çok sayıda Avrupalı temsilciyle karşılıklı ilişkileri konuştuk. Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye Forumu üyeleri ve AP Türkiye Raportörü Kati Piri ile bir araya geldik. Avrupa’nın çatı iş örgütleri ve düşünce kuruluşları temsilcileriyle de, samimi bir atmosferde buluşup istişareler yaptık.

Doğrusu ziyaretin çıkış noktası, ekonomik diplomasi temelliydi. Bu bağlamda, tüm toplantılarda ekonomik bağların karşılıklı önemi otomatik olarak masaya yatırıldı. Türkiye ekonomisine dair gelişmeleri konuştuğumuz görüşmelerde, iş heyetimizin kurumsal gözlem, tecrübe ve görüşleri AB tarafı için “verilerin çizdiğinin ötesinde” canlı bir tablo sunmuş oldu. Türkiye’nin, 2016 gibi ifadesi bile güç bir zorlu dönem sonrasında normalleşmeye ve ekonomik olarak hızla ayağa kalktığına dair detayları enine boyuna konuştuk.

Elbette bu çerçevede siyaset de, hikâyenin ve tartışmaların önemli bir parçası oldu. 2016 sonrası yaşananların bu noktada ilişkilere dair olumsuzluğu körüklediği, malum koca bir gerçek. Lakin bir diğer gerçek var ki, bu görünümün tam arka planında yatıyor: Gerçekle algı arasındaki mesafe. Nitekim dış dünyada Türkiye’ye dair bu iki olgu arasında ciddi bir kopukluk olduğu düşüncem, bu ziyaretle birlikte daha da güçlenmiş oldu. Sebepler arasında ise, iletişim mekanizmasının etkin işlememesi ve yanlış/eksik haber akışları gibi etkili unsurlar var.

İşte bu nedenledir ki, ziyaretin çıkış noktası olan iletişim ve diplomasi konusu, temaslar sonrası üzerine yoğunlaşılması gereken “esas çıktı” olarak da neticelendi. Daha sık bir bilgi aktarımı ve samimi bir diyalog çerçevesindeki yaklaşımların, her iki taraf için de önemli olduğu hususunda açıkçası herkes hemfikir kaldı. Dolayısıyla algı bozulmasına sebep olan ve ilişkileri ister istemez hırpalayan iletişim eksikliklerini gidermek, başlıca görev olarak karşımıza çıktı.

AB yetkililerinin de önem verdiği “iletişimi güçlendirme” meselesi, elbette irtibatın hem düzenli hem de etkili/hızlı bir şekilde sağlanmasını gerektiriyor. Sürdürülebilir ve yapıcı bir diyalog, ancak bu şekilde mümkün olacak. Aslında işin özü, görüştüğümüz yetkililerin de ifadesiyle, birbirimize doğru sinyalleri vermekten geçiyor. Samimi ancak doğru sinyaller, tarafların birbirini anlaması açısından şart. Sonuçta, yılların ördüğü güçlü ağların bir kazan-kazan durumu ortaya çıkardığı, iki taraf için de inkâr edilemez bir gerçek. Bunu kaybetmeye dair herhangi bir niyet de, ben henüz görmedim.

Sonuç olarak, karşılıklı sağlıklı bir iletişim çerçevesindeki doğru sinyallerin, şu çok boyutlu hoşnutsuzluk yaratan gerçek-algı mesafesini kapatmanın başlıca yolu olduğuna şüphe yok. Bu kanalın güçlenmesi, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi başta olmak üzere ilişkilerde ilerlemek adına çeşitli fırsatları da beraberinde kolaylıkla getirme şansı sunuyor.

Yakın zamanda Bakanlarımızın iştirak edeceği, ekonomi, enerji, ulaştırma gibi alanlardaki yüksek düzeyli diyalog toplantılarının da, bu amaca hizmet edeceğine şüphe yok.

Bu noktada artık baştaki meramıma dönecek olursam, “Türkiye’nin batıdan kopması” şeklinde tarif edilerek algıyı bozmaktan başka hiçbir işe yaramayan yansımalara, itibar etmemek, ettirmemek gerekiyor. Anlaşmazlıklar ve fikir ayrılıkları her daim olabilir. Önemli olan, geçmişten bugüne gelen bağların anlamını biliyor olmak ve doğru sinyallerle samimi bir iletişim içine geçebilmektir.

Gerisi, bugün olmasa da yarın muhakkak gelecektir.

#EKonomi
#Türkiye
#İktisat